Joseph'in Kuş Kafesi

9 0 0
                                    

Doktoru kendisini çok yormaması gerektiğini söylese de Willow sabredemeyip bir dava daha çözdü. Keşke tavsiyesine uysaymış. Bürodakilere eve tek gitmek istediğini söyledi. Gece yarısı sağanak yağmur yağarken ve soğuktan donarken tenha sokakta boş bir telefon kabini bulmaya çalıştı. Boş kabini gördüğü an, hemen kendisi ile aynı büroda çalışan -küçüklük arkadaşı- Clinton'u aradı.

Clinton:
-Alo. Kimsiniz?

Willow:
-İyi geceler Clint, ben Willow.

Clinton:
-Willow, Faye telefonla arayıp haber etti, bürodan aceleyle çıkmışsın. Sana tek başına çıkmayıp burada sabahlaman gerektiğini söylemiştim. Daireyi temizlemiştim, gece yarısından önce gelmeyeceğini bilsem evde durmazdım. Şimdi bana "Beni al" deme. Londra'nın sokaklarının geceleri nasıl olduğunu benden iyi biliyorsun.

Willow:
-Hey hey hey, sakin ol. Oraya gelmeyeceğim. Şuan bir kafe bulmam lazım. Sana sakinleşmem için gidebileceğim bir kafe biliyor musun diye soracaktım. Baker Sokağı'na yakın olsa iyi olur.

Clinton:
-"Copacabana" ya gidebilirsin. Yeri sokak arasında, bulamazsan mahalleliye "Joseph'in Kuş Kafesi" diye sorarsan bulabilirsin. Copacabana ismini eski olaylardan dolayı devletten gizliyorlar. Her neyse, kapatıyorum. Tekrardan iyi geceler. Yarın görüşürüz, umarım.

Willow:
-Çok sağol, iyi ki varsın dostum. İyi geceler ve yarın acil bir işim olmazsa geleceğim, bekle beni.

Kapattı. Willow hızlanmış yağmurda yürüyerek kafeyi aramaya koyuldu. Kime sorsa kafenin yerini bilmiyorlardı.
10 dakikadan sonra sonunda kafenin yerini bilen birine denk geldi.

Willow:
-Affedersiniz, Joseph'in Kuş Kafesi'nin nerede olduğunu tarif edebilir misiniz?

Soluk yüzüyle ölüye benzeyen uzun adam Willow'un uzun zamandır yağmurun altında şemsiyesiz dolaştığını hemen anladı. Birkaç saniye Willow'un güzel yüzünü ve deri çizmeleriyle siyah yağmurluğunu küçük lekelerine kadar inceledi. Gülümseyerek konuşmaya başladı.

x:
-Tabii ki tarif ederim. Hatta birlikte oraya yürüyebiliriz, zira ben de oraya gidiyordum.

Willow:
-Çok naziksiniz, sağ olun.

x:
-Adım Victor, bu arada. Victor Coleman. Bu hoş hanımefendinin de adını öğrenmek isterim. Eğer bu lütfe layıksam.

Willow hafifçe güldü.

Willow:
-Ben de Lola Hamilton. Memnun oldum.

Willow kimliğini açık etmemek için sahte kimliğini kullandı. Çünkü o bir dedektif olsa da aynı zamanda devlet için çalışan bir casustu.

Victor:
-Ben de memnun oldum.

Tanışma faslı bitince yürümeye başladılar. Willow konuşma arasında şemsiyenin altına geçmişti bile. Şemsiyenin boyutu nedeniyle ikili birbirlerine çok yakın duruyorlardı. Hatta omuzları neredeyse birbirine değiyordu. Willow bundan rahatsız olsa da bozmadı.

Ara sokağa geldiklerinde Victor durdu.

Victor:
-Geldik.

İkisi de Kuş Kafesi'nin önüne geldiler. Viktor şemsiyeyi kapatmaya çalıştı ama mekanizması sıkışmıştı. Victor şemsiyeyi salladı. Neredeyse kırılıyordu.

Willow:
-Hey, yavaş ol. Mekanizmalar zorlamaya gelmez. Benim böyle yaparak çok şemsiye kırmışlığım var. Bir de ben deneyebilir miyim?

Victor:
-Tabii ki deneyebilirsiniz. Buyrun.

Willow şemsiyeyi aldı. Evirip çevirdi. Şemsiyeyi inceledi ve sorunun kaynağının şemsiyenin açılma tuşunda olduğunu fark etti. Tuşun içine küçük bir taş sıkışmıştı. Willow tuşu tuttu, taşı çekti ve çıkardı. Sorun çözülmüştü. Willow şemsiyeyi kapatıp Victor'a verdi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 05 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kara BültenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin