Merhabaa! Çok heyecanlı ve umutlu başladığım her işin kötü gittiğini düşündüğüm gecelerden birindeyim şuan. Aslına bakarsanız gerçekten de öyle oluyor ama ya bunu değiştirmek elimizdeyse? Ağlamak yerine yazmaya devam edeceğim, belki değiştirmek pes etmememe bağlıdır. Yani, umarım.
"Çünkü senin gözyaşın, dünyanın içmek istediği şaraptır."
Hayat hiç adil davranmaz mıydı güzel ruhlara?
Evet, düşünceler içinde boğulduğum her an sorduğum soru buydu, yıllarca sordum fakat asla yanıt alamadım. Peki ama ben bu soruyu kime soruyordum? Hayata mı? Hayatlarımızı biz yönlendirmiyor muyuz?Yere düşen göz yaşlarım, sessizlik ile bunun cevabını verdi. Sessizlik... Çünkü gözyaşlarımız dünyanın içmek istediği şaraptır ve kahkahalarımız, susturulan her bir insanın haklı haykırışıdır.
Nefret kusar gibi konuşuyorum değil mi? Çünkü insan ölümü gördükçe nefret ediyor dünyadan, hayattan, insanlardan, gözyaşından ve gülüşlerden bile.
Her şeyden tiksinerek baktığım şu hastane bahçesinde gözlerim onu gördüğü an nefretime sular dökülmüşçesine iç çektim. "Burak..."
Koşarak geldi ve endişeli gözleriyle gözlerime bakıp hızlıca sarıldı. "Üzgünüm..."
"Benim yüzümden öldü..."
"Hayır."
Omuzlarımı sıkıca tutup hafifçe sarstı, "Onu esir olduğu zaman yaşatan sendin, senin hayalindi. Ölmesi senin elinde değildi."
Hıçkırıklarım kesilmişti ve az buz akan göz yaşlarım dinmişti. "Yarın öbür gün toprağın altına gireceğim, demişti. Dinlemedim, ben... Ben kovdum onu..." Yanağıma düşen saçlarımı geri iterek, "Kaza olmuş Gece, bilerek yapmamış, sen ona kızdığın için kendini öldürmemiş. Onun vakti dolmuş..."
Gözlerine baktım.Burak'ın amcası telaşla yanımıza geldi.
"Gece... Burak, sakin olun ama halan fenalaştı. İçeride doktorlar kalp krizi diyor."Burak hızlıca içeri koştu, ben ve amcası da peşinden giderken artık bacaklarımda güç hissetmiyordum ama şimdi Burak ve annem için ayakta olmalıydım.
"Hala!" Burak'ın acil servis koridorunda yankılanan sesi ile bir hemşire dışarı çıktı. "Lütfen sessiz ve sakin olun. Halanız kalp krizi geçirdiği için bazı istenmeyen komplikasyonlar gelişti, ameliyata alınacak." Kadının arkasından donup kalan Burak aniden kapının yanına çöktü. Annem kenarda ağlıyordu. Burak'ın yanına gidecektim ama amcası kolumdan tutu. "Bırak sakinleşsin." Diyerek gözlerime bakınca başımı sallayıp annemin yanına geçtim.
~Saatler geçiyordu ve Burak halâ ellerini açmış dua ediyordu. Dudaklarına baktığımda ise, Allah'a yalvardığını gördüm. "Allah'ım, sabırla bekliyorum ama nolur onu benden alma, bir tek o kaldı..." Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Hastanede insanın aldığı nefes dahi ciğerlerine batıyordu.
Bende ellerimi açtım ve dua etmeye başladım. Fakat içimden tek bir cümle döküldü dudaklarıma; "Allah'ım bizi sevdiklerimizle sınama, onun içini ferahlat..."
Fakat ardından içeriden bir ses yükselince ellerimiz aşağıya düştü. Bu ölümün sesiydi.
Burak ayağa kalkıp kapıya vurmaya başladı. İçeriden çıkan doktor onu görünce sakinleştirmeye çalıştı ama o yere çöküp ağlamaya başladı. Hemen yanına gidip ellerini tuttum. Gözyaşlarını silmeye başladım. "Başınız sağolsun..." Doktorun sesi ile gözlerimi sıkıca kapattım ve akan yaşlara engel olamadım.
Biz bu gece burada, engel olamadığımız gözyaşlarımız ile engel olamadığımız ölümleri kabullendik ve uğurladık. Ancak içimizdeki acı, ömür boyu bizi eksik bırakacaktı ama peşimizi bırakmayacaktı. Çünkü her zaman böyle olur, insanlar ve olaylar gelip gider; acıları zihnimizde yer eder.
~
~2 ay sonra
"Birgün onu unutmak istesen bile içindeki acı buna izin vermez. Belki de sırf onu unutmamak için o acıya tutunabilirsin... Ama ondan kalan tek şey acı olmayacak. Bunu unutma, her gidenin ardından sadece acısı kalmaz. Sana bıraktığı güzel anıları da hatırla, hatırla ki hayatına devam et."
Bloğuma uzun zaman sonra tekrar bir yazı atıp çıkmıştım. Burak son olaylardan sonra annemin ısrarı ile bizde kalmaya başlamıştı. Babam ve Burak'ın halasının ani ölümleri ile beni bir tür uykusuzluk esir almıştı. Burak ise son bir haftadır ancak kendine gelmişti.
Saat daha yeni altı olmuştu. Herkes hala uyuduğundan, göğsümü belli eden pijamalarıma aldırmadan su içmek için mutfağa ilerledim. Işığı açmadan dolaptan soğuk su şişesini aldım ve koca bir bardak doldurup içmeye başladım. Böyle narin bir kız hiç koca bardağı tek dikişte içer mi? Derseniz, evet efendim içer. Kendime gülerken birden kapıda gördüğüm silüet ile su boğazımda kaldı. Öksürerek nefes almaya çalışırken bana doğru ilerledi, "Yavaş iç boğulacaksın."
"Burak... Napıyorsun gece gece ya! "
"Asıl sen Napıyorsun?"
Ellerini sırtımı dayadığım tezgahın iki yanına atarak beni kendi ve tezgah arasında sıkıştırdı. "Ya, su içiyorum!"
Gülümsedi, "Ya, görüyorum.""Neyse ne. Benim sabah sınavım var. İki saat sonra okula gitmem lazım. Hadi iyi geceler." diyerek kollarından ayrılmaya çalıştım ama bu sefer belimden tutup göğsüne yasladı. Fakat ikimizinde şuan hissettiği birsey vardı; göğüslerim...
Sorun etmedi ve beni kendine daha çok bastırdı." Biliyorum. Ayrıca yarın seni ben okula götürüyorum. Daha doğrusu bundan sonra her gün beraber gidiyoruz çünkü görev yerim sizin okulun hemen yakınındaki askeriye. Şimdi iyi geceler." Ben şaşkın gözlerle bakarken elleri gevşedi ve geçmeme izin verdi. Giderken arkamdan,
"Ha, birde... Öyle uyuma birdaha. üşütürsün." dediğinde artık utançtan odama kaçtım.~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüyaşk
Ficção GeralDünya acımasız mıydı bilmiyorum ama insanlar öyle. Çünkü dünya döndükçe ve geceler geldikçe insanlara sakinlik veriliyordu. Geceler dinlenmek içindi ama insanlar bunu katlediyordu. Fakat dünyanın bir yerlerinde halâ, bu insanlara inat yaşayan gece'l...