30°

491 78 105
                                    

kislarr bu bolum önemli oldugu icin duzyazı ♥️♥️
ellerinizden opeerrr

bay jeong - mingi

mingi:
bay jeong indiniz mi uçaktan
inmiş olmanız lazım birkaç dakika önce
bay jeong
indiniz mi

mingi:
inmediniz mi daha
bakar mısınız mesajlara
indiniz mi
nerdesiniz şu an
bana gelecektiniz
nerdesiniz indiniz mi

mingi:
bay jeong hâlâ mı inmediniz
saat akşam sekiz olacak nerdeyse ama
nerdesiniz
yazıyor...

bay jeong:
mingi
skxjwlxıwodowk
indim
arabadayım
eve valizleri bırakıp sana geleceğim

mingi:
bırakmayıp direkt gelseniz
daha hızlı olur
hem ters kalıyor
u çizmiş oluyorsunuz

bay jeong:
bırakmayayım mı

mingi:
bence
direkt gelin
çünkü
ben de sizi özlemişim
ve yemek
soğur

bay jeong:
o zaman on dakikaya sendeyim

-

mingi televizyondan izlediği dizinin tekrarını izlemiş olmasına rağmen yine izliyordu tüm dikkatiyle, yunho'nun geleceğini tamamen unutmuş bir şekilde loş ışıklar içinde bacaklarını kanepede kendine doğru çekmiş, başparmağını dişlerinin arasına almış şekilde izliyordu dizisini. reklam girmesiyle telefonundan saate tekrar baktı, yaklaşık beş dakika geçmiş olmalıydı yunho'nun on dakika sonra geleceğim demesinin üstünden. ardından evine bakmaya başladı, yunho'nun huzur kokuyor dediği evine. neden böyle demişti ki yunho?

aklına yunho'nun evini getirdi kendi evine bakarken, sadece onun evi çok daha genişti. mingi'nin evi nispeten daha küçüktü ve ayrıca mobilyalar eskiydi, mutfakta küçük bir masa vardı ve orada yemek yerdi. yunho'yu da orada ağırlıyor ve ağırlayacaktı.

"anlamadım bir türlü..." diye kendi kendine mırıldandıktan sonra burnundan derin bir nefes almasıyla yaptığı yemeklerin kokusu iyice kendisine ulaştı, ardından yunho'nun evi nasıl kokuyordu, onu düşündü. sorunun cevabını biraz da olsa bulmuş gibi hissetti, yunho'nun evi yeni eşya kokuyordu. onun evine girince hatta ilk dikkat ettiği şey bu olmuştu. evin bir kokusu yoktu.

tam o an kapının çalmasıyla mingi hızlıca yerinden kalkıp kapıya yürürken bir yandan duvarda bulunan aynaya kısaca baktı. açtığında ise karşısında yunho, büyük ihtimalle bir davet ya da etkinlikten çıkıp uçağa binmiş olacak ki üstünde iş kıyafetleri duruyordu.

"hoş geldiniz." derken hızlıca, kocaman gülümsedi mingi. karşısındaki adamın yorgunluk ve uykusuzluk akan yüzünde de bir gülümseme belirdi.

içeri girince ise mingi'nin en beklemeyeceği şey, beline bir anda sarılan kollar olmuştu. yavaşça o da yunho'nun sırtına yerleştirdi kollarını. kendisine sarılan adamın hoş buldum, diye sessizce mırıldanışını duyduktan kısa bir süre sonra ayrıldılar.

"siz... isterseniz bi' elinizi yüzünüzü yıkayın, çok yorgun duruyorsunuz bay jeong. sonra direkt gelin, yemekleri koyuyorum ben."

"tamam, geliyorum ben hemen."

mingi onun lavaboya gidişini izlerken garipsemeden edemedi. gerçekten yorgun duruyordu ve yorgunluğun o nerdeyse sarhoşluk yaratacak en üst evresinde gibiydi. yine de bir şey demeden mutfağa geçip yemekleri koymasıyla yunho da yerine geçmişti. bu mutfak da çok güzeldi yunho'ya göre, küçük ve tatlıydı. samimi bir varoluşu vardı bu mutfağın. dolapların o eski dizaynından cam kenarındaki küçük ahşap masasına kadar çok samimiydi.

love's never simple, yungi✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin