[15]

32 11 1
                                    

2 gün sonra:
Yattığım yerden kalkmış ve yatağımı toplamıştım. Aynadan kendime baktığımda ufak tefek yaralarım vardı. Ama iyileşiyordu. Bay mini iki gündür görememiştim. Ne yapıyor hiç bir haberim yoktu.

Sanki tüm yaptıklarından haberim varda.

Dün akşam duş aldığım için, duş almayı es geçmiş ve odadan çıkmıştım. Aşağı kata geldiğim de jungkookla karşılaşmıştım. "Merhaba jimin" diye bana sarıldığında "merhaba jungkook" diye sarılışına karşılık vererek cevap vermiştim. "Seni bugün daha iyi gördüm. Bir sebebi varmı?" diye sorduğunda biraz düşünmüştüm.

Gerçekten öylemi düşünüyordu. Buraya geldiğimden beri sadece az dövülmüştüm. O adamı görmemiş hatta belkide ondan sonsuza kadar kurtulmuştum. Kim bilir... Sonra...belki de bay min sayesinde aslında iyiyimdir. Sonuçta onunla bir sürü şey yaşamıştık. En korktuğum andan öpüşme anımıza kadar neredeyse her şey vardı.

"Jimin?" jungkookun sesiyle kendime gelmiş "ha, ne? Ah, teşekkür ederim. İyiyim" diye cevap vermiştim. Bir şey dememiş "o zaman iyi günler. Öylesine gelmiştim zaten" diyerek yeniden bana sarılmış ve gitmişti. Umarım anlamamıştır. Neyi anlayacak zaten ahmak, ortada pek bir şey yok ki hem. Tanrım kafayı yemiş olmalıyım.

Cebimden yapılacaklar listemi çıkarmış ve bir göz atmıştım. Hep aynı işler vardı. Bahçe sulamak, cam silmek, havuz temizlemek ve bir sürü bunun gibi işler.

Bahçeye çıkmış ve havuz başına gelmiştim. Aletler bahçede ki büyük bir ağacın hemen yanındaydı. Elime aldığım büyük sopa gibi bir şeyi havuzun içine atmış geri kendime çekerek havuzun içine rüzgar sayesinde dolan yaprakları teker teker temizlemiştim. Ne kadar yorucu olsa da az zamanımı almıştı.

"Dikkat et. Yeniden düşme" diye arkamdan bir ses duyduğumda yavaşça arkama bakmış, ve bay min olduğundan iyicene emin olmuştum. Hiç bir şey demeden işime devam ettiğim sırada "işini bitirip odama gel" demiş ve yanımdan ayrılmıştı. Tanrım gerçekten suçsuzdum. Bu sefer kötü bir şey yapmamıştım.

Kalbim ne diyecek diye heyecandan küt küt atarken, işimi çabucak bitirmiş ve adımlarımı odasına tutmuştum. Gittiğim yol boyu içim içime sığmıyor, sürekli acaba bir şey mi yaptım da beni odasında görmek istiyor düşüncesi ile adımlarımı sonunda odasının önüne kadar getirmeyi başarmıştım.

Derin nefes almış ve kapıyı bir iki kez tıklatmıştım. 'Gir' komutunu duyduğum da yavaşça kapı kolundan yapışarak kapıyı açmış ve içeri girerek kapıyı arkamdan kapatmıştım.

Sandalyesinde oturmuş, ayağından destek alarak, bir o yana bir bu yana dönüp duruyordu. Elinde döndürdüğü kalemi masanın üstüne bırakmış, eliyle "yaklaş" demişti. Seslice yutkunmamak için epey çaba sarf etsemde yinede başarılı olmuştum.

Yanına yaklaştığım sırada hızla öne atılarak beni belimden yakalamış ve kucağında oturtmuştu. Aman tanrım ya biri görürse. Bu yaptığına şaşırsam mı, üzülsem mi, yoksa korksam mı bilemedim doğrusu.

Yanaklarım kızarmaya ve yanmaya başladığında kucağından kalkmak istemiştim. Ancak izin vermemiş, beni sıkı sıkı tutmuştu. "B-bay min" demiştim artık dayanamayarak. Tanrım her şeyi geçtim...en kötüsü şeyinin üstünde oturmamdı. Ve her kıpırdandığımda daha da bir hissediyordum.

Omzuma küçük küçük öpücükler kondurmuş, ardından hemen yanında ki çekmeceyi açarak içinden küçük bir kutu çıkarmıştı. Pek küçük de değildi aslında. Kutuyu açmış ve içinden telefon çıkarmıştı.

Çok güzeldi doğrusu...

Saçmalama telefonun sırası mı?!

"Bu senin" demiş ve telefonu bana uzatmıştı. Ne? Gerçekten benim miydi? "A-ama nasıl kullanacağım?" dediğimde "seokjin sana öğretir" demişti. Gitmek için ayağa kalkmak istediğim de hala izin vermemişti. Sabah sabah bizi bu halde görseler... Tanrım düşüncesi bile beni utandırmaya yetiyordu.

İki elini vücuduma sarmış ardından boynuma sıcak nefeslerini vermeye başlamıştı. Onu itmem gerekiyor değil mi? Çünkü hiç bu kadar derine gitmemiştik. Ama onu itmek yerine başımı geri atmış, ellerimi ellerinin üstüne koymuştum. Aynı yeri defalarca öpüp yaladığı için artık acımaya başlamıştı. "Ihmm". Yanlışlıkla ağzımdan kaçırdığım inleme ile yüzümü yana çevirmiş ve ısırarak şişleştirdiğim dudaklarıma bakarak bir küfür savurmuştu.

Zaman kayb etmeden dudaklarıma yapışmış ve canımı acıtarak dudaklarımı öpmeye başlamıştı. Odadaki sesler yüzünden pantolonuma bir kaç damla sızdırdığımda geri çekilmek istedim. Ancak beni durdurarak buna izin vermedi. Anlamış gibi eliyle organımı okşamaya başladığında ağzının içine kendimi tutamayarak inlediğimde hoşuna gitmiş gibi eli hızlandı. İtiraf etmeliyim hoşuma gidiyordu. Sesli bir şekilde dudaklarımızı ayırmış ve kısık gözleri ile bana bakmıştı.

Kendisi kalktığında ben oturduğu yere oturmuştum. Yani binevi öyle olmuştu. Kapıya yaklaşmış ve kilitlemişti. Sonra siyah perdeleri teker teker kapatmış ve ona şaşkınca bakan bana yaklaşmıştı. Ne yapacağından tek bir fikrim yoktu ve onun bu bilinmeyen halleri beni öldürmeye yeterdi.

Tam önümde diz çökmüş, ve aşağıdan gözlerime bakmıştı. "B-bay mi-" parmaklarını dudaklarıma götürmüş, ve beni susturmuştu. Hiç bir şey demeden büyük damarlı elleri pantolonuma gittiğinde gözlerim kocaman olmuştu. Ancak neden onu durdurmuyordum ki?

Elini iç çamaşırımdan içeriye soktuğunda elinin soğukluğu ve ani refleks ile gözlerimi kapatmıştım. Eli yavaş yavaş küçük organımı okşadığında, başımı geri atarak dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Tanrım bu hissi daha önce hiç bir yerde yaşamamıştım. Karnım kasılıyor ve kalbim küt küt atıyordu. Ancak ben onu neden yapmaması için uyarmıyordum?

Organımda sıcak nefes ve ıslaklık hissettiğimde kendimi geri çekmek istemiştim. Ancak sanki bir kuvvet bunu yapmama engel olmuştu. Elim yavaşça onun gür ve hiç bir zaman şekli değişmeyen saçlarına gittiğinde onu kendi organıma bastırdım. Ağzıyla beni çıldırtması yetmezmiş gibi birde eliyle organıma baskı uygulaması beni daha çok tahrik ediyordu.

"Ahh" diye artık kendimi tutamadan diye ortaya bir inilti bahş ettiğimde organıma yaptığı baskı daha da hızlanmıştı. Gözlerim kendiliğinden sulanmaya ve kaymaya başladığında, aynı zamanda da bacaklarım titremeye başladı. Kendiliğinden titriyor beni daha çok hırslandırıyordu. Deliğim de yanma hissettiğimde sanırım artık sona gelmiştim.

Ellerimi yavaşça saçlarından çekmiş ve geri attığım başımı kaldırarak ona bakmıştım. Gözlerim yaşardığı için onu bulanık görsem bile eliyle göz yaşlarımı silmiş ve dizlerinin üstünden ayağa kalkarak elllerini sandalyenin her iki yanına koymuş ve dudaklarını dudaklarıma bastırmıştı. Kendi tadımı bana tattırırken iğrenme hissi bile duymadan tadıma bakmıştım. Kötü değildi.

Ne saçmalıyorum?

Pantolonumun düğmesini kapatmış ve bana bakmıştı. "S-seni rahatlatmamı istermisin?"  Cesaretimin nereden geldiğini sormayın. Bende bilmiyorum. Öyle dediğimde dudakları kendiliğinden yukarıya doğru kıvrıldı ve "akşam odama gel melek" demişti.

Sanırım jimin ayvayı yedi dediğinizi duyar gibiyim.

Bir şey demeden odasının çıkışına doğru gittiğimde arkamdan "telefon" diye seslenmesi ile durdum. Geri ona yaklaştım ve telefonumu aldım. Gözleri beni izlerken yanağına kaçamak bir öpücük kondurup kapının kilidini hızla açarak ofisinden çıktım.

Acilen boynumu saklayacak şeyler giysem iyi olacak. Yoksa insanlar arasında dedikodu olurum. Kendi odama gitmiş ve mavi ismini seokjin hyungtan öğrendiğim sweet-shorts'ü giymiştim. En azından boynumu kapatıyordu. Odadan çıkmış ve seokjin hyungun yanına adımlamıştım. Bu telefon dedikleri alet nasıl çalışıyor bir öğrenelim bakalım.

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın lütfen...

Mini fic olduğu için bölümler kısa...

MAFIA AND ITS SLAVEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin