◈Bölüm 4◈

85 10 7
                                    

(Türkiye'nin anlatımıyla)

Koruyamamıştım... Olmamıştı...

Önümde yatan kardeşlerime doğru ilerleyip Azerbaycan'ı ayağımla dürtükledim.

Türkiye: Azerbaycan? Bu bir şaka mı?

Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu. Hayır. Bu bir şaka olmalıydı. Onlar... Onlar ölemezdi...

Dizlerimin üzerinde çöküp Azerbaycan'ı tuttum ve ona sarıldım. Ölmüş olamazlardı... Hayır...

Türkiye: (Ağlamaklı bir sesle) A..zer..baycan?.. Ölmedin d-dimi kardeşim..

Ses yok. 

Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Bu benim için çok fazlaydı... Azerbaycan'ı yavaşça yere bıraktıktan sonra onun yanında yatan Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan ve Türkmenistan'a baktım. 

Türkiye: Özür dilerim... (hıck) si... sizi koruyamadım...

Türkiye: Ö..zür  di-(hıck)lerim... 

Hepsinden ayrı ayrı özür diledikten sonra ayağa kalkmadan onlara daha fazla bakamayacağımı düşündüm ve başımı sağıma çevirdim. Çevirmez olaydım...

Türkiye: D- Doğu Türkistan?...

Doğu Türkistan buradaydı. Doğu Türkistan da ölü bir şekilde yatıyordu. Yüzünde Çin yüzünden çektiği işkencelerin izleri vardı. Ayağa kalkıp sendeleyerek yanına gittim ve onu da ayağa kaldırıp sarıldım.

Türkiye: Abi...

Türkiye: Seni koruyamadım... İşkencenden kurtaramadım... S-seni mutlu edemedim...

Ona sarılmaya devam ettim. Hala hıçkırarak ağlıyordum ve zaman geçtikçe azalmak yerine artıyordu ağlamam. 

Türkiye: Çin'den nefret ediyorum...

Bu şekilde 5 dakika falan ağladıktan sonra onu da yere bıraktım. Sonra da ayaklarım istemsizce sendeleyerek geriye doğru yürüdü. Elimle ağzımı kapatıp ağlamamı bastırmaya çalıştım ama olmuyordu. Gözyaşlarım her geçen saniye daha da artıyordu...

Sonra da aklıma Kıbrıs geldi. Belki o yaşıyordu? Sonuçta o da Çin tarafından kaçırılmıştı ancak burada değildi. 

Hayır yaşamıyordu.

Arkamı dönmemle Kıbrıs'ı yerde yatarken bulmam bir oldu. Kızım... Hayır ya..

Boğazım düğümlenmişti. Kıbrıs'ın yanına doğru koşup onu kucağıma aldım. 

Türkiye: Kıbrıs? Bari sen ölme ya...

Kıbrıs'a sarılıp daha da çok ağlamaya başladım. Bu sefer bağırarak ağlıyordum ama kafamı Kıbrıs'a gömdüğümden çok da ses çıkmıyordu. 

Türkiye: Kıbrıs...

Dışarıdan çocuğunu kaybetmiş de hasret çekerek çocuğuna sarılan baba gibi gözüktüğümü biliyordum ki zaten öyleydim. O ölmüştü...

Bir süre orada Kıbrıs'a sarılarak bağıra çağıra ağladım. Sonra da Kıbrıs'ı tekrar yere bıraktım ve bütün ölü Türklerin ortasına, ormanın tam ortasına oturdum. Bacaklarımı kendime doğru çektim ve kafamı dizlerimin üzerine koyduktan sonra kollarımı bacaklarımın etrafına doladım ve ağlamaya devam ettim.

???: Türkiye?

Başımı kaldırıp önümde duran adama baktım.

Türkiye: B-Bir dakika, BABA?

Osmanlı önümde duruyor ve bana acı bir gülümsemeyle bakıyordu.

Osmanlı: Türkiye...

Bunu dedikten sonra kollarını açtı. Ben de hemen koşup ona sarıldım tabii. Bunu yaptıktan sonra da hıçkırarak ağlamaya devam ettim. Kafamı göğsüne gömüp içimi dökmeye başladım.

Türkiye: Baba... Ben... Özür dilerim... Bu kadar zayıf bir ülke olmamalıydım... Onları çok daha önceden kurtarmalıydım...

Osmanlı İmparatorluğu: Şşş, senin hiçbir suçun yok...

Türkiye: Baba bana n'olursun yardım et. Ben yıkılıyorum... Ben yavaşça ölüyorum ve kimse bunun farkında değil...

Bunu dedikten sonra sarılmayı kestim ve ondan biraz uzaklaştım. 

Türkiye: Ülkem mültecilerle doluyor... Suriyeliler, Araplar, Almanlar, İngilizler, Amerikanlar... hepsi sardı ülkeyi... Ülkemde Türk'ten fazla mülteci var, asıl Türkler ülkemden kaçış planı yapıyor... Ben bunun böyle olmasını istemiyorum... Zorluklarla kazandığımız yerin bu şekilde harcanmasını istemiyorum... Üstüne bir de deprem, üstüne de ailemin ölümü... Ben bunlara dayanamam baba... Ben yalnız kalmak istemiyorum... 

Türkiye: Doğu Türkistan'ı çok daha önceden kurtarmalıydım... O tam 75 yıldır işkence görüyor ve ben de tam 75 yıldır NATO üyelerine yalvarıyorum bana yardım etsinler diye. Aldığım cevap ise hiç değişmedi..: Hayır. Şimdi ise bütün ailem öldü... Bana yardım edebilecek kimse kalmadı...

Osmanlı İmparatorluğu: Hiçbir şey için geç değil... Sen Çinlileri yenebilirsin.

Türkiye: Baba... Anlamıyorsun... Çin dünyanın en güçlü ülkelerinden biri iken ben dünyanın en güçlü 8. ülkesiyim. Ben hem böyle bir krize girmişken hem de bana yardım edebilecek kimse yokken Çin'i yenemem...

Osmanlı İmparatorluğu: İstesen yaparsın. Sen Türk'sün..

Türkiye:...

Osmanlı İmparatorluğu: Biz nasıl küçük bir devlet iken büyük bir imparatorluk olduysak sen de yapabilirsin... Biz Türk'üz. İmkansızı başarırız. 1900'lerdeki savaşlarda bütün düşmanları güçlerine rağmen geri püskürttük. Şimdi de öyle yapabiliriz..

Türkiye: Baba...

Osmanlı İmparatorluğu: İtiraz istemiyorum. Hem gel bak..

Beni kendine doğru çekip kulağıma bir şeyler fısıldadı. 

Onu dinledikten sonra başımı salladım. 

Türkiye: Tamam...

Sonra da benden uzaklaşıp gitmesi gerektiğini söyledi. Gitmeden önce de aynen şöyle dedi:

Osmanlı İmparatorluğu: Yıllar önce "Bu kadar Çinliyi nereye gömeceğiz?" demiştik. Onu şimdi senin demeni istiyorum. Sana inanıyorum.

Türkiye: Tamam..

Sonra da gitti. Ardından öylece kalakaldım. Derdim dermesine ama... Nasıl?

Kendime geldikten sonra ölü aileme bakıp onları tek tek kucağıma aldım. Kıbrıs omuzlarımın üzerinde oturuyordu, diğerlerini de kollarımla kavramıştım. Yavaş yavaş yürüyerek ormanın sonundaki uçuruma kadar gittim ve onları yere bıraktım. Sonra da toprağı biraz eşeleyerek içerisinden bir kutu çıkardım. Kutuyu açtım ve Göktürkçe yazıyı okuduktan sonra kutunun içindeki kolyeleri çıkardım. Bunları tek tek ailemin boynuna taktıktan sonra bir tane de kendi boynuma taktım. Bu kolye güçlü bağ  demekti. Herhangi kişilerin arasındaki bağları gösteriyordu. 

Daha sonra da kutuyu geri gömdüm ve gökyüzüne baktım. Hava kararmaya, ay yükselmeye başlamıştı. Dolunay. Uçurumun kenarına doğru yürüdüm ve tam kenarında durdum. Ay buradan çok büyük gözüküyordu. Parlaklığı gözümü alıyordu. Elimi kaldırıp 🤘(Kurt işareti) yaptım. Çin'i her türlü öldürecektim ama... Nasıl?

Ailemi İstiyorum! - COUNTRYHUMANSWhere stories live. Discover now