2. Bölüm

7 0 0
                                    

Bazen hayatınızda iki kere düşünmeniz gereken anlar vardır. Sonucu düşünerek yapmanız gereken anlar... Bir de sonunu bildiğiniz hâlde yine de bunu göze alarak yaptığınız şeyler... İşte ben şu an tam onu yaşıyordum. O çocuk geleli bir ay olmuştu ve odamda şakaklarıma vurarak düşünmeye çalışıyordum.
"Yapma... Yapma pişman olacaksın. Bakmaz sana yapma." Yazıp yazmamak arasında gidip geliyordum. Sürekli göz göze geldiğimizin farkındaydım. Bu tabii ki de beynimin aptal düşünceleriydi. Ama belki de tanışmak istiyordu içten içe o da.
"Tanışmak isteseydi yazardı Deniz. Sakın yazma. Ezik durumuna düşersin sakın yapma." Kendi kendimi durdurmaya çalışıyordum ama engel olamıyordum. Titreyen ellerimle telefonu tuttum ve Whatsapp'ına girdim. Önce profil resmine tıkladım. Siyah bir arabanın önüne yaslanmış, gözlüğü gözünde, yana bakarak sırıtıyordu. Adeta büyüleyici bir görüntüsü vardı. Yazmaya başladım.
Selam.
"Instagramdan erkek tavlamıyorsun Deniz. Daha düzgün bir şey yaz."
Merhaba.
"Bir de tanışalım de tam olsun."
Nasılsın?
"Askerlik arkadaşı mısın Deniz, tanışmıyorsunuz bile."
Uzun bir düşünmenin ardından göndermeye karar verdim.
"Şey..."
Gönderdim.
Çevrim içi...
Kalbim deli gibiydi.
Yazıyor...
Ne?
"Ben okul numaranı soracaktım da."
Yazıyor...
"Kimsin? Ve numaramı nereden buldun?"
"Sen boşver kim olduğumu."
Yazıyor...
"Mal mısın a... ? Okul numaramı ne yapacaksın?"
"Bir arkadaşım okul numarasını 231 diye hatırlıyor da o sendin galiba onu netleştirmek için."
"Deniz... Sen tam bir salaksın. Çok salaksın..."
Yazıyor...
"Tanışmak için bir sürü yol deneyeni gördüm ama böylesini ilk defa görüyorum. Uzak dur benden!"
Sadece görüldü atabilmiştim. Ona da bu yakışırdı zaten. Sonra dudaklarımdan o cümle döküldü.
"Ama yine de iyi ilerledim."
.....................
Okul koridorunda yürürken omzumda bir el hissetmemle irkilerek arkamı döndüm.
"Pardon." Dedi saçları sarı ve dağılmış, gözleri yeşil çocuk.
"Buyrun..."
"Şey soracaktım da ben." Dedi boynunu sıvazlayarak. Hoca 29 Ekim için birkaç kişiye vals yaptıracak. Ben de kendime eş arıyorum. Hoca böyle istedi. Benim eşim olur musun?" Bu soru o an başka anlamda sorulmuş olsa da çok garibime gitmişti.
"Düşünmem lazım." Dedim yüzüme bir gülümseme yerleştirerek.
"O zaman ben sana numaramı vereyim."
"Çocuk yürümüyor koşuyor..."
İç sesimi susturmayı denedim ve teklifini kabul edip numarasını aldım. O an tam da karşımızda Soner denen o çocuk duruyordu.
Öylece bizi izliyordu. Çocukla konuşmam bitince hiç anlamadığım bir hareket yaptı. Yanımdan asker adımlarıyla geçti ve geçerken üstündeki keskin tarçın kokusu burnumla buluştu. Tüm yüzünü sıkmasıyla çene kasları ortaya çıkıyordu. Dikkatli bakıldığında çene kasının orada iki tane beni vardı. Bu tavır neydi şimdi? Kimeydi?
"Saçmalıyorsun..." Dedim kendi kendime. "Çocuğun herkese tavrı bu zaten. Bir tek arkadaşlarına bir şey demiyor."
......................
Okuldan döndüğümde düşünceler beynimi tırmalıyordu. Hızlı karar vermeliydim. Ya o çocuğa yazıp onunla vals yapacak, sonra da bu işi burada bitirecektim. Ya da... Ya dası yoktu işte. Kendimden emindim. O dansı yapacaktım. Belki bu onunla tanışmamıza zemin hazırlardı. Telefona mesaj gelmesiyle onu elime aldım. WhatsApp mesaj kutuma bilinmeyen bir numaradan bildirim gelmişti.
"Teklifi kabul ediyor musun?"
Ellerim titreyerek yazdım.
"Ediyorum."
Yazıyor...
"Tamam o zaman. Yarın görüşürüz. ;)"
"Görüşürüz. :)"
Bu göz kırpma emojisi de neyin nesiydi şimdi? Daha yeni tanışmıştık ve bana sarkıyor muydu?
Odamdan çıktım. Bugün annemin evde olmayacağını, arkadaşlarında kalacağını biliyordum. Evin bana kaldığını bilmek beni rahatlatıyordu. Salona geçip televizyonu açtım ve Netflix'ten bir film seçtim. Gözlerim ilk başta Delibal'a kaysa da bu kararımdan vazgeçtim. Bunu sevgilim olduğu zaman onunla izlemeye kendime söz vermiştim. Gözlerim başka filmlerde de gezdikten sonra en cazip gelenini açtım ve izlemeye başladım.
.....................
Salonda gözlerimi büyük bir müzik gümbürtüsüyle açtığımda film izlerken uyuyakaldığımı anladım. Televizyonu kapadım ve başımı tuttum. Müziğin sesi o kadar yüksekti ki aşağıda ne çaldığını bile duyabiliyordum: The Weekend - Die for you.
"Noluyor ya!" Dedim hiddetle. Saçlarımın dağınıklığını önemsemeden ayağıma terliklerimi geçirdim ve aşağıya indim. Kapıyı bir hışımla yumduklarken bir yandan da bağırıyordum.
"Açın şu kapıyı!"
Kapı keşke açılmasaydı. Keşke o an yer yarılsaydı da ben tam işine girseydim. Keşke karşımda duran kişi o olmasaydı. Ama yapacak bir şey yoktu. Karşımda şu an Soner denen o çocuk vardı. Beni zorbalayan o çocuk vardı ve bir sırıtışla bana bakıyordu. Bir anda kahkaha atmaya başladı. Bir elimi Türk kızları edasıyla belime koydum. Bağırarak
"Kapatacak mısın yoksa bakışmaya devam edelim mi?"
Soner müziği kapattı ve kapıya geri döndü. Dalga geçer gibi bir ifadeyle bana bakarak konuştu.
"Senin bu hâlde ne işin var burada?" Dedi.
Baya eğleniyordu. Az kalmıştı. Kendimi tutmasaydım çocuğa dalacaktım.
"Bak çocuk!" Dedim hiddetle.
"Allah yarattı demem..." Sözümü kesti.
"He yapsana." Dedi gülerek.
"Gel yap." Dedi elleriyle beni çağırırken.
"Yapamazsın ki."
"Bir saha o müzik açılmayacak!" Dedim parmağımı göstererek."
"Açarsam ne olur? Yöneticiye mi şikayet edersin? Edemezsin ki. Çünkü yönetici benim."
Ağzım açık ona bakıyordum.
"Madem yöneticisin, o zaman ona göre davran."
"Hmm tamam." Dedi alaycı bir ifadeyle. Tam giderken kolumdan tuttu.
"Hop bekle. Nereye gidiyorsun?"
"Ne var be sapık?"
Elindeki telefonu aldı ve fotoğrafımı çekti.
"Sil o fotoğrafı!"
"Yo!" Dedi ağzındaki sakızı çiğnerken. Sonra bana doğru patlattı.
"Ya sil şunu!" Bakıyordum. Sesimi alçalttım.
"Bak apartmanın ortasında bağırttırma beni. Sil dedim sana!"
"Silmeyececeğim."
"Hadi yürü ait olduğun yere!"
"SİL DEDİM YA OĞLUM SİL!" Bağırışım tüm apartmanı inletmişti. Komşular kapılardan çıkıp bize baktı.
"Şikayet edeceğim sizi yönetime. Bu ne biçim saçmalık?" Diyordu ellili yaşlarda aralarında beyazları olan kahverengi saçlı bir teyze.
"Yönetici..." Dedim bir anda. Çocuk ayaküstü beni kandırmıştı.
"Ya Allah aşkına." Dedim komşulara dönerek.
"Bu çocuk burada bangır bangır şarkı açmış dinliyor sesi ta yukarı geliyor kimse rahatsız olmuyor, şimdi benim bağırışıma mı uyandınız?"
"Kızım biz onu önceden uyardık. Bir daha yaptı tam yöneticiyi arıyorken şarkı kapandı."
"Aman neyse ne! Bir daha bağırmam. Siz de çok meraklısınız teyze oturun evinizde arıyacaksınız evinizden arayın yöneticiyi dışarı çıkmanıza ne gerek var?" Dedim ve merdivenleri öfkeyle çıktım. Ben merdivenleri çıkarken çocuk hâlâ salak salak sırıtıp kahkahalar atıyordu.
.........................
Dersin ortasında kapı tıklandı ve içeri adını hâlâ bilmediğim ve ileride vals yapacağım çocuk girdi.
"Bölüyorum hocam, kusura bakmayın."
"Buyur." Dedi öğretmen.
"Ben Deniz'i alabilir miyim?" Sınıftan uğultu sesleri yükseldi.
"Hoca 29 Ekim için bir şeyler planlıyor da. Bizi görevli seçti."
O an gereksiz yere Soner'in tepkisini merak ettim ve baktım. O an sanki benim ona baktığımı hissetmişti ve bir anda kafasını çevirdi ve gözlerini kısarak güldü. Kalbim bir anlık deli gibi çarpmıştı. Ne yapacağımı bilemedim ve hocadan izni kaptıktan sonra sınıftan dışarı çıktım.
"Bu arada." Dedi çocuk.
"İsmimi merak etmiyor musun?"
"Sormayı unutmuşum. Kafam çok bulanık."
"Sordun sayıyorum." Dedi ve durdu. Sonra elini uzattı.
"Ben Tuğrul."
"Memnun oldum." Dedim zoraki bir gülümsemeyle elini sıkarak.
"Ben de." Artık tanışmıştık. Belki de bu benim için bir dönüm noktasıydı. Bir insanla tanışmıştım ve bir şeyler geliyordu uzaktan. Ne olduğunu kestiremiyordum. Bu bir kıyamet miydi yoksa bir kurtuluş mu? Sonunda dans provası yapacağımız yere vardığımızda birkaç erkek ve kızın çoktan provaya başladıklarını gördüm. Hocadan geçin işareti aldıktan sonra yerlerimizi aldık.
"Bak." Dedi.
"İyi dinle. Öğretiyorum."
Çocuk bana stilleri ve nasıl yapılacağını öğretti. Müzik eşliğinde dans ettik. Prova sonunda fazla terlemem biraz anormaldi. Suyumu içerken bir kızla baş başa kaldım. O an bir akıntı hissettim. Ne olduğunu anlamıştım.
"Pedin var mı?" Dedim yanımdaki kıza utanarak.
"Tabii ki." Dedi ve küçük çantasında bir tane uzatıp bana verdi.
"Çok teşekkür ederim."
"Bu arada adın neydi?" Diyerek ekledim.
"Benim adım Defne. Senin?"
"Benim de Deniz. Memnun oldum."
"Ben de. Başka bir şeye ihtiyacın olursa ben 12/A'dayım."
"Teşekkürler."
"Rica ederim."
Aramızdaki tatlı konuşmayı bitirdik ve ben işimi halledip tekrardan dersime geçtim.
Teneffüste sürekli Soner'i kesmeye başlamıştım. O fotoğraf benim için çok önemliydi ve ne yapıp ne edip o fotoğrafı sildirmeliydim. Ama nasıl?
Öğle teneffüsünde nihayet tek kaldığımızda bunu sildirme fırsatı yakalamıştım. Ona iyice yaklaştım. Kokusu başımı döndürüyordu. Kendimi kaptırmamalıydım.
"Sil o fotoğrafı." Daha da yaklaştı. Burun burunaydık.
"Silmeyeceğim."
"Tamam." Dedim. "Ama sonuçlarına katlanırsın."
Dudağının bir ucu yukarı kıvrıldı.
"Yapamazsın."
"Yaparım."
"Yapamazsın."
Daha fazla tartışmaya girmek istemeden sustum.
Bir şey farketmiştim. Onlar yanımızda olmadıkça daha rahat davranıyordu. Daha yumuşaktı. Yumuşaktan kastım bu değildi, evet. Ama yine de beni ona bağlayan bir şeyler vardı tüm bu kalabalığın içinden. Sanki kurtuluş yolum bana kendini çoktan göstermeye başlamıştı.

Bir İmkansız Where stories live. Discover now