Ne demişler?
"Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar; Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir."
🌪️
1 Mayıs Çarşamba, Trabzon.
İlahi Bakış Açısı.
Haftasonu yapılacak olan düğünün hazırlıkları tüm köyde hâlâ oldukça büyük bir telaşla devam ediyordu. Köyün birbirini seven iki genci sonunda evleniyordu.
Güzelliği ile herkesin dönüp bir daha baktığı Karçın'ların kızı Büşra'yla, köyün yağız delikanlısı Dağhan'lardan Ferhat artık birbirlerine kavuşuyorlardı.
Karçın ve Dağhan konağında işler yavaş yavaş bitmişti. Geriye en son misafirlerin karşılanması, konaklayacakları yerler ve onları en güzel şekilde ağırlamak kalmıştı.
İki ailenin de misafirleri Karçın'lara ait otelde kalacaklardı ve zaten 2-3 gün öncesinden gelmişlerdi ancak bugün sadece ailelere en yakın, bir nevi aileden olanlar kalmıştı ve onlar da konaklarda ağırlanacaktı.
Onları karşılamak ise iki ailenin de en küçük erkek çocuklarına kalmıştı.
Egemen Karçın, Demir Karçın, Fatih Dağhan ve Ata Dağhan.
Şimdi iki taraf da iki arabayla havaalanına doğru gidiyordu. Misafirleri alıp konaklara götürecek sonra hep beraber yemek yiyeceklerdi.
Havaalanına vardıklarında sırayla park ettikleri arabalardan inip önlerinde dikilmeye başladılar.
"Ula, ne zaman gelecekler bunlar?" Fatih'in konuşmasıyla gözler onda toplanmıştı. Egemen gözlerini kolundaki saate çevirdikten sonra tekrardan Fatih'e baktı.
"Yarım saat, kırk dakika önce inmişlerdir. Anca geliyorlardır sabret biraz." Diye konuştuğunda onaylayıcı mırıldanmalar gelmişti karşı taraftan.
"Bak bak İstanbul Beyefendimize bak sen, şive denen bir şey kalmamış he sende." Diye laf atılmasıyla Egemen elindeki anahtarı kuzeni Demir'e fırlatmıştı.
Egemen, İstanbul'da, Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği okuyordu. Babasından kalan mesleği devam ettiriyordu ve aşık olduğu denize daha da yakın olabilmek için bunu seçmişti.
Şimdi ise İstanbul Teknik Üniversitesi'nde son sınıftı. Senesi bitince Trabzon'a dönecek ve buradaki şirketlerinde çalışmaya devam edecekti.
"Ee oğlum yan gelip yatmıyorum burada senin gibi okuyoruz oralarda ne sandın." Egemen gülerek söylediği şeyle ciddi değildi, bunu herkes biliyordu. Çünkü onlarda okumayan ve boş yatan kimse yoktu. Demir'de İşletme okuyordu, 2 sene sonra bitirecekti.
"Oğlum az susun da geliyorlar bakın." Karşıdan gelen birkaç kişiye baktıklarında onları özlemenin de duygusuyla iki taraf da gülümsemeye başlamıştı çoktan.
Gelenleri iki aile de yakından tanıyordu.
Ata öne atılıp "Hala kızı." Diye sarıldığında Sude çoktan kollarını Ata'ya sarmıştı bile. İkisi özlem giderirken Fatih de yanda gördüğünüz Halası ve Eniştesine sarılmıştı.
Egemen ve Demir'de onlarla selamlaştığında arkada onları bekleyen biri daha vardı.
Fatih, halasından ayrılıp arkaya baktığında, gözleriyle etrafı inceleyen bir kız daha bulmuştu.
"Bu kız tahmin ettiğim kişi değil dimi, olamaz yani" Fatih'ten şaşkın bir nidâ yükseldiğinde baktığı kız usulca gülümsemişti.
Ata da arkaya dönüp baktığında onlara doğru gülümseyerek bakan kızı gördü.
"Tanımıyorsan tanıştırayım o zaman canım. Yade ben." Yade kocaman bir gülümsemeyle öne atıldığında iki delikanlı da ona sarılmıştı.
Fatih ve Ata'nın halası, Dağhanların tek kızı Leyla Dağhan, evlendikten sonra bir süre İzmir'e, eşinin memleketine taşınmıştı. Ondan birkaç sene sonra da eşinin tayini buraya çıkınca tekrardan buraya gelmişlerdi. Ancak 1 aydır İzmir'de eşinin ailesinin yanında kalıyorlardı şimdiyse dönme vakti gelmişti.
Yade de Sude'nin baba tarafından kuzeniydi, amcasının kızıydı ve mutlaka her tatilde o da yanlarında gelir, onlarla kalırdı. Bu ailenin içinde büyümüştü resmen ama birkaç senedir buralara adımını bile atmamıştı. Sebebini ise, sebebini iki kişi hariç kimse bilmiyordu.
Hepsi sıra sıra sarıldığında Yade'nin ailesi de selam vermiş, Karçın'ların birkaç misafirini de karşılamışlar, hepsi tek tek arabalara yerleşmişti.
Yade, Sude ile beraber Karçın'ların arabasında yer bulmuştu. İki kız da gelip geçen yolları izlediğinde Yade temkinli bir şekilde gözlerini etrafta gezdiriyordu.
Yalnız gözlerini gezdiren tek o değildi. Dikiz aynasından ona doğru bakan Egemen Karçın da bir şeyleri çözmeye çalışıyordu.
Karadeniz'in virajlı dağ yolları bir bir aşılırken, de onlara da bu yolları izlemek kalmıştı.
🌪️
Tam giriş ya da tam bölüm olmasını istemediğim bir tanıtım sayılacak bölümle sizlerleyiz.
Bu hikâyeyi yazmak aklımın hep bir ucunda vardı ancak önceliğim Galatasaray kitabıydı. Teknik aksaklıklar nedeniyle onu üzülerek yayından kaldırmak zorunda kaldım. Toparlamak ve yayınlamak benim için yorucu ve uzun bir süreç olduğundan onu yaza bırakmak istedim, kurgusunda hafif değişiklikler yaparak tekrar yayınlamayı düşünüyorum. Onu bekleyene kadar bize bir Karadeniz macerası eşlik edecek.
Bu hikâyede, karakterler çok, aile çok. O yüzden kafanızın karışması normal bölümler geldikçe karakterler de sizde oturacaktır.
İlk bölümü yazmaya başlayacağım önümüzdeki hafta gelmiş olur. O zamana kadar sorularınız varsa yorumlarda veya mesaj atarak ulaşabiliriz birbirimize.
Sağlıcakla kalın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜBRE: Mavi
Teen Fiction"Burası Karadeniz. Denizi de tüm duyguları gibi hırçındır. Fazla yaklaşırsan içine çeker, uzakta durursan da aklın kalır, nereye gidersen bu denizi unutamazsın. İşte bu yüzden eskiden.." Gözlerini denizden çekip bana döndürdüğünde "Mübre, derlermiş...