İnsan, her ayrıntısını ezbere bildiği bir insanın yanından öylesine bir yabancıymış gibi yürüyüp geçebilir miydi?
Geçebilirmiş.
~
Yorgun argın yine bir hafta başı laneti için uyandım. Aydınlığın harareti boğazıma asılmıştı adeta. İşimi severek yapıyordum fakat sürekli insanlarla iç içe olmak ruhumu emiyordu. Sadece bedenimi yatağa bırakıp, zihnimi dinlendirirken tavanı izlemek istiyordum soluksuz bir biçimde. Ama maalesef hayat devam ediyordu ve evin faturaları ben kıçımı kaldırmadan ödenmezdi.
Sızlanarak yataktan süzüldüm ve üzerime bir tişört geçirdim. Köpeğimin suyunu içiş seslerini duyunca gülümseyip yanına gittim ve başını okşadım. Beni sabah uyandırabilen şeylerden birisi bu şapşal köpekti.
Ağır huysuzlukla geçen kişisel hazırlıklarımı bitirip dosyamı ve çantamı arabaya attım. İş yerine erkenden gidip öğrencilerin kayıtlarını tamamlamam gerekiyordu. Her pazartesi alım günüydü ve bu hafta sorumluluk bendeydi.
İş yerine varınca eşyalarımı alıp ağır adımlarla odama yürüdüm. Öğrenci kayıt saati başlamadan önce listeleri düzenledim ve biraz da odamda huysuzlanmanın iyi fikir olacağını düşündüm. Birkaç dakika sonra açık kapımın tıklatılmasıyla beynimi içinde o sesler yankılandı ve derimi içten içe tırmaladı. Güne Arvelesle başlamam lazımdı. Gözlerimi sese yönelttim ve müdürü görünce sahte gülümsememi yüzüme yerleştirip kısık sesle günaydın dedim. Şimdiden beyazları kendini belli eden saçlarıyla, annemin yaşlarına merdiven dayamış ve oldukça anaç olan müdürüm elindeki poğaça kesesini önüme bıraktı. Her sabah çocuğunu okula bırakıp işine gelirken de o hafta görevli olan öğretmen için atıştırmalık bir şey getirirdi. Bu defa içten bir gülümsemem ve teşekkürümü hakketmişti.
"Hemen atıştır bir şeyler, kayıt için gelmeye başlarlar." Masaya kayıt listesini bırakıp enerjik bir şekilde odadan çıktı. Çoluk çocukla uğraşıp bir yandan çalışarak, bu yaşında bu kadar enerjik olması sinirimi bozuyordu. Tamam gerçekten iyi birisiydi ama sabahları Halil Sezai gibi tribine giren ben için bu kadar enerji fazla geliyordu. Nerden bulur bu insanlar ben uyurken uyanacak şeyleri...
Zeytinli poğaçanın bir tanesi elimi doldurdu ve ağzıma atmaya yönelirken dışarıdan gelen seslerle elimdekini bırakıp poğaça kasesini kapatarak çekmeceye bıraktım. Benim mesai başlıyordu. Öğrenciler yavaştan gelmişti. Ve bugün ara vermeden öğlene kadar kayıt yapmam lazımdı. Öğle arasından sonrasında da diğer öğretmenle iş değişimi yapıp derslere girmem gerekiyordu. Pazartesilerden Gerçekten nefret ediyordum.
Uzun bir pazartesi günü iş bitimimin ardından bir bira ve biranın yanına ruhuma sarılacak bir şarkı iyi gelebilirdi. Belki sonra uyanmamaya uyurdum.
Arabama yöneldim ve telefonumun cebimde titrediğini hissettim. Halsizlikle duraksadım ve derin bir iç çekiş ardından telefonu cebimden çıkardım. Ekrana bakınca gözlerimi devirmekten kendimi alıkoyamadım.
Hale K. Arıyor...
Söylenerek sessize aldım. Bu gün defalarca yazdığında cevap vermeyerek meşgul olduğumu belirtmiştim zaten. Israr çok rahatsız ediciydi. Arabanın kapısını açıp telefonu sağ koltuğa fırlattım ve tüm günün yorgunluğuyla ön koltuğa çöktüm. Bir süre başımı geriye atıp koltuğun başlığına yasladım ve bu daraltıyı üzerimden atmak için gözlerimi yumdum. Yorucu bir gündü. Siktiğimin telefonu yeniden titremese bu gün sonu dinlenme molası ağrıyan lanet başıma biraz olsun iyi gelebilirdi.
Hale K. Arıyor...
Israrla kapanmayan telefonla küfrederek uzandım ve açıp kulağıma yerleştirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YABANCI
Romanceİnsan, her ayrıntısını ezbere bildiği bir insanın yanından öylesine bir yabancıymış gibi yürüyüp geçebilir miydi? Geçebilirmiş.