yirmi bir,

288 37 13
                                    

kucaklaşmalar, sevgi sözcükleri, özlem gidermeler ve minik öpücükler tatlıydı fakat eninde sonunda artık ciddi bir konuşma yapmamız gerektiğini biliyordum.

onun omuzlarına, yanaklarına, alnına ve saçlarına bıraktığım küçük öpücüklerden ya da beline dolanmış kollarımdan rahatsız değildi jake, hatta ona kalsa hayatının sonuna kadar bu küçük parkta kollarımın arasında kalmayı sorun etmeyeceğini de söylemişti ancak bu tatlı anı hiç istemesem de bozmak zorundaydım. zira aylarca yaptığımız gibi bu sefer de sorunlarımızı birbirimize aniden iyi davranarak halı altına süpürürsek aramızın yeniden açılması kaçınılmaz olacaktı ki ben artık bu gidip gelme durumundan sıkılmıştım. jake'in keyfi istiyorsa hayatımı mahvedebilirdi, sadece bunu yapacaksa benim yakınımda yapmak zorundaydı. benden yeniden uzaklaşmasına izin vermem ihtimaller dahilinde bile değildi.

"jake?" dedim sonunda sessizlikten sıkılarak. bacaklarımın arasında omzunu göğsüme yaslamış şekilde yan oturuyordu, bacaklarını sağ bacağımın üstüne atmıştı. bu pozisyon yüzünü tamamen görmeme engel olduğundan hafifçe geri çekilerek başını kaldırıp bana bakmasını sağladım. az önce biraz ağladığından kirpikleri hâlâ ıslak, gözleri de hafiften kızarıktı. ağlamış olduğu gerçeği içimi burksa bile şu an çok güzel göründüğü gerçeğini aklımdan silmek zordu. yine de odaklanmam gereken başka bir konu olduğunun da pek tabii farkındaydım.

"evet?"

"bir açıklama istemiyorum," diye başladım konuşmaya. ucu açık başlayan konuşmamın nereye gideceğinin jake elbette bilincindeydi. tedirgince gözlerini kaçırdı. "sadece seni anlamak istiyorum. bunca ay neden bunları yaşadık biz? böyle davranmana sebep olan neydi bilmek istiyorum. kendimi boş vereli çok oldu, şu an canımı sıkan tek şey yaşadıklarını bilmediğimden yanında olamamak. o yüzden anlat ki yanında olabileyim, davranışlarını bir mantık çerçevesine sığdırabileyim."

jake bana bakmayıp gözlerini inatla karşısına dikmeye devam ederken onun vücuduna dolanmış kollarımdan birini çekip elimi oturduğum çimlere yasladım. bir süre bir şeyler söylemesini beklesem de hiçbir şey söylemedi, konuşmamızın bizim açımızdan artık bir lüks değil de ihtiyaç olduğunu bilsem bile konuşması için onu zorlamak da istemiyordum. pekâlâ, bugün de konuşamayacağımız oldukça açıktı. derin bir nefes alarak kafamı geriye doğru attım. artık onun anlatmasını beklemekten başka hiçbir şey gelmezdi elimden.

bana saatler gibi gelen bir sessizliğin ardından jake belini tutan kolumu da kendinden uzaklaştırdığında bacaklarımın arasından çıkıp ayağa kalktı. başımı kaldırıp ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışır gibi yüzünü incelediğimde aşağı doğru bana baktı, suratında muzip bir ifade vardı. kim bilir, aklından neler geçiyordu yine.

"nereye?" diye sordum o sinsi sinsi gülümseyerek yüzüme bakmaya devam ederken. elini bana uzattığında verdiği sinyali alarak nazikçe elini tuttum ve ondan destek alıp ayağa kalktım. ben boşta olan elimle pantolonumu temizlemeye çalışırken avuçları arasında olan parmaklarım sayesinde beni sertçe kendine doğru çekti. bu iyi bir fikir değildi elbette çünkü kendisi de sendelemişti. son anda onu belinden yakalayıp ikimizin dengesini de sağlamasam muhtemelen yere kapaklanacaktık fakat o bunu hiç umursamadan kıkırdadı, az önce kollarım arasında iç çekerek ağlayan o değilmiş gibi. sahiden, bu çocuğun ruh hâline yetişmek o kadar zordu ki bu kovalamacada hangi yola sapacağını düşünmek bile gittikçe yorucu bir hâle geliyordu. bir yandan eğlenceli, bir yandan sinir bozucuydu. tek umudum bu koşuşturmacanın onun yanında dinlenebileceğim bir şekilde bitmesiydi, ikimiz de düşüp yaralanmadan. birimiz düşse diğerimiz kaldırabilirdi gerçi fakat aynı anda düşmemiz bizim sonumuz olurdu.

"jake?" yeniden ellerimi vücudundan tamamen uzaklaştırdığında birkaç adım geri gitti. hâlâ ne yaptığını anlayamadığımdan mimiklerinden bir şeyler çıkarmaya çalışıyordum fakat tahmin edilebileceği üzere bu çok da kolay bir şey değildi.

livin' in a dream, jakehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin