| Emare |

1.4K 215 116
                                    




Han Jisung

11 Nisan 1957

Emare. Geçmişten gelen bir emare yokluyor
benliğimi ara sıra. Sonra bir bakıyorum, avuç içlerimde çocukken kovaladığımız kelebekler diriliyor. Masmavi kanatları var...
Ben doğduğumda suçluymuşum, Tanrı'nın fısıltıları bana bunu söyledi. Öldürdüğüm çocukluğum girdi dün gece rüyama, nasıl burkuldu içim... Ellerim arasında son nefesini verişini hatırlıyorum... Küçücük bedeni, onu terk ettiğim karanlık odalarda asmış kendini. Ah yavrucağım... Günahkar ellerimle seni kara topraklağa terk ettiğim için özür dilemeyeceğim, çünkü böylesine aciz bir kelime varmıyor dudaklarıma...

Çevremdeki herkesin, yüzlerine taktıkları maskeler ardında olan kirli ruhlarını gördüm. Gerçekleri öğrendiğim o gece çıkartmıştım tavan arasında olan kahve rengi ahşap kutuyu. İmrendiğim tüm kelebekleri saklamıştım o kutuya. Hepsi birer ölüydü, yırtılmış kanatları, kutu arasında sıkışan nefessiz ruhları vardı... Ellerime ilk o gün kan bulaştı, masum bir ruhun kanı aktı avuç içlerime...

Yaptığımız ayin yeni bitmişti, ibadet etmeye gelenler yavaş yavaş çıkıyorlardı kiliseden. Ellerimi önümde tutuyordum. Kalabalık ortam, nefesimin daralmasını sağlamıştı. Karşımda, tıpkı benim gibi, gidenleri geçiren kişiye baktım. Anında göz göze geldiğimizde gözlerimi kaçırdım. Üç gün olmuştu. O'na hayatımın en acı gerçeklerini anlatalı üç gün olmuştu, ve o günden beridir konuşmamıştık. Sözünü tutmamıştı. Bana neden uyumak için alkol içtiğini, annesine ne olduğunu doğru düzgün anlatamamıştı, ve anlatmıyordu. Çünkü işine gelmişti değil mi? Tek arzusu, benim ağzımdan laf almaktı. Kalabalık yok olduğunda, adımlarımı ona doğru attım. " Tek istediğin ağzımdan laf almaktı değil mi? Sözünü tutmadın Lee. " diye fısıldadım keskin sesimle. Dudaklarının yavaşça yukarı kıvrıldığını gördüğümde kaşlarımı çattım.

" Belkide anlatmak canımı yakıyordur Han, düşündün mü bunu hiç? "

" Benim sana anlattıklarım canımı yakmadı mı sanıyorsun! " diye fısıldadım gitgide kısılmaya başlayan sesimle.

Gözlerimin, içimdeki çaresizlikten dolayı yanmaya başladığını hissediyordum. Bir süre bakıştık, sessizlik girdi aramıza. Korkunç, içimi ürperten derin bir sessizlik. Sefilleri uyandıran bir sessizlik. İrisleri, ah o koyu kahve irisleri... İçimdeki tüm siniri dindiriyordu sanki gitgide. Biliyordum, yapacaklarını biliyordum, ama gizli bir şefkate sığınaraktan güvenmek istedim Lee Minho'ya...

" Babamın bilmeye hakkı var. " dediğinde, kanımın yavaş yavaş çekilmeye başladığını hissettim. Dediklerini doğru düzgün idrak edemiyordum bile. İçimdeki kin ve öfke gitgide artıyordu.

" Daha sözünü bile tutmayı beceremeyen bir hayal kırıklığısın sen! "

Bağırışım, kilisede yankılanırken ellerimi yakasına doladım. Bileklerimi sertçe kavradığında, ağzımdan kaçan çığlıklarıma engel olamadım. " Bana söz vermiştin Minho! " bir kere daha ellerimle onu itmeye çalıştığımda, tutuşunu sıkılaştırdı. Beni itebilirdi, kendinden uzaklaştırabilirdi lakin yapmadı. Ellerimi kendime çektiğimde, hıçkırıklarımı dizginlemeye çalışıyordum.

Bir adım attım şimdi geriye. İlk yalan...

Sonra ikinci bir adım daha attım. İlk pişmanlık...

Üçüncü adımımda kapının pervazına gelmiştim.
Son vazgeçiş...

Kendimi anında dışarıya attığımda, yağan yağmuru umursamadım. Ellerimi yumruk yaptığımda, ağzımdan acı dolu bir inleme kaçtı. O'na o gün anlattığım her şeye yazıklar olsun! Bütün günahlarımı anlatmıştım ben O'na...
Meşe ağacının oraya doğru adımlıyordum. Bastığım her bir adım, öfkemi haykırırcasına sert bir şekildeydi. Her yer şiddetli yağan yağmur yüzünden çamurdu, lakin bu umrumda bile değildi. Her yerim, her yerim sırılsıklam olmuştu. Meşe ağacının biraz ilerisinde kilisenin büyük, çıkış kapısı vardı. Yoldan geçen bisikletli çocukları, uzun gazete kuyruklarını ve hayatındaki renkleri kaybetmiş insanları seyrettim bir müddet. İki çocuk çarptı şimdi gözlerime, çıplak ayaklarıyla koşuyorlardı ıslak caddelerde. Ellerinde mürekkepleri akmış bir gazete, el ele koşuyorlardı. Yavaşça gülümsedim ensemde nefesini hissettiğim geçmişten gelen emareye.

Mazarin Mavisi | Minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin