Klasik Bir Gün...

3 0 0
                                    

Uyarı: Yazım yanlışı, noktalama işaret kullanım yanlışı (baya fazla) ve fazla küçüklerin okumasını pek önermiyorum. Bilginize, iyi okumalar.

6 Mayıs 07:12

Sabah huzurlu bir şekilde gözlerimi açtım. Hava kapalıydı, sanki gök yüzünü sis örtmüş gibiydi. Geceleyin şarıl şarıl yağmur yağmıştı, bu hava onun bıraktığı bir izdi. Odamda açık olan camımdan yağmurun toprağa bıraktığı kokusu geliyordu, bu kokuyu severim. Gözlerim odamda duran tik tak tik tak diye ses çıkaran saatine kaydı. Saati temizlemeyi o kadar ihmal etmişim ki, saatin içi tozdan zar zor görülür olmuş. Saat sabah 07:23'tü, erken uyarmaktan nefret ederim. Yatağım dan sızlana sızlana kalktım ve tuvalete doğru resmen can çekişerek ilerledim. İşe gitmem gerekiyordu o yüzden hızlı ve pratik olmalıydım, ne kadar can sıkıcı. Elimi yüzümü yıkadım, üstümü giyindim ama yemek yemedim, üşendim. Dairemden çıkarken karşı dairenin önünde olan çöp yığını dikkatimi çekti. 'Bi insan neden bu kadar çöpü biriktirir ki? Sanırım kule yapmaya çalışıyor? Neyse bu beni alakadar etmez.' Ayakkabımı giyindim, merdivenlerden aşağı inip sonunda dışarı ilk adımımı attım. Hava çok aydınlıktı, bi an beyaz ışığı gördüm sandım. Sokakta yürürken gözümü yerden bir senide bile ayırmadım. 'Toplum içinde olmayı sevmiyorum, insanlardan nefret ediyorum, kimse beni görmesin istiyorum! .... herneyse.... Bide gelmişim garsonluk yapıyorum, ah! Benim salak kafam! Nerde saçma şeyler varsa ben ordayım zaten! Asosyal bir insanın garson olduğu nerde görülmüş? Ben niye bunu yapıyorum ki? Sosyal bir varlık değilim ben.' Bunları düşünürken sıkıntılı bir şekilde iç çekerim. Garsonluk yayılım yere geldiğimi fark etmem bile. Kafamı bi kaldırırım 'Mutluluk Kafesi' yerine gelmişim bile. Zaten herkes mutlu tek ben mutsuzum, neyse bu arada ben burda çalışıyorum. Sadece personeller yerine giyinirim ve kendi dolabında olan garson kıyafetimi giyinirim. Arkadan tanıdık bir ses gelir.

"-Bakıyorum da bu gün birileri erken gelmiş?"

Sesin geldiği yere doğru bakarım. Konuşan kişi benim gibi garsonluk yapan bir arkadaşımdır, adı 'Yeliz'. Ona doğru dönerim ve her zamanki gibi boş boş bakarak:

"-...Evet..." derim.

Benim kısa cevaplarıma oda alıştı artık, pek konuşmayı sevmem. Yeliz ile biraz garip bir şekilde arkadaş oldum. İşe ilk başladığım günler. Dışarı insanların yemediği kelleri atmak için çıkmıştım ve elimde kocaman bir siyah çöp poşeti vardı. Önümü göremiyordum o yüzden çöpten direk kurtulmak için çöp kovasına bakmadan attım... orda duran Yeliz'i fark etmemiştim... öhm işte böyle ilk karşılaşmamıştı yaşadık.

-Yeliz:"Cidden hiç insanları çekemem bu gün, akşam hiç uyuyamadım." İç çeker.

"-Niye..?"

-Yeliz:"Akşam bi korku filmi izlemişim, offf görmeliydin altıma yapıyordum! İşte akşamda korkudan uyuyamadım."

"-Aferin..." derim. Bazenleri Yeliz'in bazı tahtaları eksik diye düşünüyorum. Yani evde tek başına yaşıyorsun ve niye akşam geç saatlerde korku filmi izliyorsun eyy salak arkadaşım? Ben bunları düşünürken kafamda bir şey hissettim. Yeliz kafama bir dergi koymuş bana bakıyor.

-Yeliz:"Sana aldım" der küçük bir tebessümle.

Dergiyi kafamdan alırım ve bakarım. Doğal manzara dergisidir, mazarayı severim. Ona bakıp bende hafifçe gülümseyerek:

"-Teşekkür ederim Yeliz..." derim. Bu konuşmadan sonra biraz daha sohbet ederiz daha sonra kafenin açılış saati gelir. İçeri müşteri kaynar, içimden 'yine başladı bizim mesai' derim. Her gün her türlü insanı çekmem gerekiyor, çoook sıkıcııı. Neredeyse her günüm böyle. Haftanın her günü askeri maaşla çalışmak nedir? Cidden! Çok kötü!

Klasik Bir Gün...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin