Wesker'ın etrafında bipleyen, kablolarla birbirlerine zorla bağlanmış, kullanımdan sararmış beyaz renkli tıbbi makineler vardı. Hepsinden ayrı ses çıkıyor ama hepsi bir harmoni içinde gibiydi. Ortada işe hafifçe yukarı kaldırılmış, hasta yatağında Wesker, sanki hayatında tatmadığı huzuru ilaçlarla sokulduğu komada bulmuştu.
Sanki makineler ve hasta yatağı, anlamları ile tezat bir şekilde tahta benziyordu.
Wesker ise uyuyan kral.
Rebecca son kontrolleri yaptı. Damar yoluna açılan minik borudan bir sürü şırınga yapmıştı. Hayatında bu kadar tuhaf hissettiğini hatırlamıyordu. Normal şartlar altında, Wesker onu öldürmeye kalkardı. Ama başka normallikler de beraber yaşamışlardı.
...
"Kan kaybını önlemek için damarı şu şekilde bloke etmelisin." Wesker ona nasıl efektif sargı yapılacağını göstermişti.
Rebecca gözleri ışıl ışıl onu izliyordu.
"Sonra da ilk yardım spreyini şu açıyla sıkacaksın. Temiz iş, değil mi?" Wesker nazikçe ona yeni bir ipucu gösterdiginde Rebecca'nın gözleri önünde çoktan tepelere çıkmıştı.
"Anladım, kaptan! Teşekkür ederim, bu yöntemi mutlaka uygulayacağım." Rebecca yerinden zıplamıştı.
"İyi iş çıkarıyorsun Rebecca. Senden beklentilerim yüksek." Wesker ona onu onore edercesine, mesafeli ama yine de samimi şekilde konuştu.
Rebecca içten bir şekilde gülümsedi. Başına geleceklerden habersiz...
...
Yorgun gözlerle Wesker'ı süzdü. Kader neleri nasıl da alt üst etmişti.
Onu öldürmek için bir doz kalp durdurucu ilaç yeterliydi. O kadar savunmasızdı. Minik elleri, zarif avuçları onu yok etmeye yetecek kadar kudretliydi. Wesker'ın ruhunu paketleyip kısa ve acısız bir şekilde Azrail'e teslim edebilirdi. Şimdi şu an...
"Hey, Rebecca!" Chris kapıdan içeri girdi.
Rebecca olduğu yerde irkildi. Kapıdan giren Chris'i gördüğünde derin bir nefes almıştı.
Elindeki tuhaf renkli şırıngayı yana koydu.
"Ah Chris, korkuttun beni." Rebecca içinde zıplayan anksiyeteyi durdurmaya çalıştı.
"Üzgünüm, seni korkutmak istemedim. Eğer işin varsa çıkabilirim-" Chris kapıdan çıkmaya çalışır gibi olduğunda Rebecca onun bileğinden tuttu.
"Oh hayır, sorun değil. Zaten işim bitmek üzereydi." Rebecca anksiyete dolu 'ben iyiyim bir şeyim yok' diyen hafif kahkahası ile durumu toparlamaya çalıştı.
"Nöbeti bana devredebilirsin eğer işlerini bitirdiysen." Chris onun için endişe edercesine ona baktı.
"Onun vücudundan aldığım örnekleri şuradaki büyük makineye koydum. Kan örneğinin içindeki rejeneretif ilaç ve virüs kokteylini çözümleyecek. Onun dışında, durumunun biraz stabil kalabilmesi için uyutucu ilaçlar verdim." Rebecca kendinden geçmiş şekilde rapor vermeye başladı.
"Anladım. Sence durum nedir? Yani bütün bu olanlar? Nasıl olduğu ile ilgili herhangi bir fikrin var mı? Nasıl diriltildi? Hafıza kaybı..." Chris düşünceli şekilde sordu.
"Gerçekten... Tam bir şaheser. Yani baksana!" Rebecca kollarını Wesker'a doğru salladı. "Böyle bir şekilde, lavlardan daha buharlaşıp erimeden onu bulup, baştan yaratırcasına diriltmek?!" Rebecca elleriyle onu göstermeye devam edip sarkastik bir şekilde güldü ve sonra hüzünlü bir şekilde yere baktı.
"Cevapları öğrenmek için daha erken hissediyorum. İncelenmesi gereken bir sürü şey var. Ve bir sürü de yapılacak test… tersine mühendislik yapar gibi."
Chris sabırlıca onu dinliyordu.
Arada geçen birkaç saniyelik sessizlik sonsuzluk gibi gelmişti. Arkadan çalışan büyük makinenin sesi geliyordu.
"Sen ne hissediyorsun?" Chris gözleri içine baktı.
"Eheh... Biraz... Tuhaf." Rebecca kaşlarını çattı.
"Zihnimde hem bize ihanet eden Wesker hem de bize liderlik eden, kaptanlık eden, bize bir şeyler öğreten Wesker var. Hepsi aynı anda. Onu gördüğümde ilk başta her daim akkor gibi sıcak bir nefret duyuyorum. Bize yaşattığı korkunçluklar, Jill'e yaptıkları... Birkaç vakit sonra... Şu savunmasız haline acıyorum. Ve bu beni delirtiyor?! " Rebecca hızlıca kahvesinden bir yudum aldı.
"Bu hislerin normal... Ben de aynısını hissediyorum." Chris'in gözlerinde çok derin bir hüzün çökmüştü. Kahve gözleri umutsuzlukla boğuşuyordu sanki.
"Ama hep bir şeyler ters gitse bile..." Rebecca yana koyduğu şırıngayı sarı bir kutuya kaldırdı. "Bir şekilde üstesinden geldik. Bunu da alt edeceğiz." Rebecca elini Chris'in omzuna koydu. Yavaş yavaş ritim tuttu parmaklarıyla.
"Nasıl bu kadar... İyimser durabiliyorsun?" Chris daha metanetli durduğunu zannederken Rebecca resmen suratına tekme yedirmiş gibi, daha sağlam duruyordu ondan.
"Başka seçeneğim mi var?" Rebecca sahte olduğu bariz bir gülümseme ile karşılık verdi.
"Senin de güçlü olduğun taraf bu sanırım."
"Eh, ekipte birisinin kolu diğerinin de aklı kaslı olmalı." Rebecca baş parmağını sakağına iki defa dokundu.
Chris hafifçe güldü.
Rebecca eşyalarını aldıktan ve Chris'i de acil durumlarda ne yapacağına dair minik bir eğitimden geçirdikten sonra tahta kapıya yöneldi.
"Şimdilik hoşça kal, Chris... Lütfen dediklerimi hatırla."
Chris başıyla onayladı.
Kale kapısına benzeyen kocaman tahta kapı kapandığında tüm binada yankılandı.
Şimdi odada sadece Chris ve Wesker vardı.
Ne güzel de uyuyordu Wesker. Bir an için öyle uyumaya özendiğini fark etti Chris. Acı tatlı bir kıskançlık yeşermişti içinde.
Kapının yankılanan sesinden bir süre sonra sert bir tetik sesi duyuldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hatırasız
FanfictionChris Redfield'ı göreceği şey karşısında hiçbir aldığı eğitim ve hiçbir komplo teorisi hazırlayamazdı. Geçmişte asılı kalmış bir laboratuvar. Eski yankıların tekrar uğuldaması...