Uyandığımda beyaz bir tavana bakıyordum. Ancak bu evimin tavanı değildi. Hızla kalkıp etrafa baktım. Bir süre öylece etrafa bakıp ne olduğunu anlamaya başladım. En son hatırladığım şey, o aptal at yüzünden düşüp kafamı vurduğumdu. Ama şimdi neredeydim? Hızla yataktan kalkıp odanın kapısını açtım. İki asker direkt bana döndü ve " Gidemezsin" Dedi. Alayla gülsüm ve " Buna sen mi karar veriyorsun? Lenora kimseden izin almaz" Dedim ve ilerledim. Ancak asker eceline susamıştı. Eliyle kolumu tuttu ve " Kralımızın kesin talimatı var, çıkamazsınız" Dedi. Bir kolumdaki eline, bir adama baktım. Sinirlenmeye başlamıştım ve daha fazla zaman kaybedemezdim. " Ee o zaman ben gitmeyeyim " Dedim ve içeri geri girer gibi yapıp birden şapşalı askere tekme savurdum. Adam neye uğradığını şaşırıken ben diğerine yumruk attım. Hızla ileri koştum ve " Yaklaşanı yakarım" Dedim. Adam gücümü bilmiyor olmalıydı çünkü bana doğru geliyordu. Bu özgüvenden fazlaydı ama canım! Adam resmen yürek yemişti. Adamlara doğru elimi hareket ettirince ateşin adamları yakmaya başladı. Büyülü bir ateş oldığu için gerçekten yanmıyorlardı, sadece acısını çekiyorlardı. Biraz sonra bitik halde bayıldıklarında ateşimi geri çektim ve " Benimle oynarsanız sizinle fena oynarım" Dedim. Arkamı dönüp sarayda dolaşmaya başladım. Biraz sonra bir yere gelmiştim. İçerideki insanlara bakınca... Aman Tanrım! Bu.. Bu.. Bu sölerim kralı! Yanındakiler ise oğulları. Hışımla içeri girdim ve " Siz, siz nasıl beni alıkoyarsınız. Yaptığınız hatanın farkındamısınız? Bu ne cüret! " Diye bağırdım. Herkes bana bakınca içlerinden sarışın olan kardeş " Oo, kızıl güzellik kalkmış demek? " Diyince sinirle ona döndüm ve " Seni kızılın her tonuna çevirmemi istemiyosan kapa çeneni aptal sarışın" Dedim. Siyah saçlı kardeş " Yapar bu arada" Diye sarışını uyardı. Bu üçlü Andre, Marco ve Elijah kardeşler olmalıydı ama hangisi Elijah, hangisi Marco, Hangisi Andre karıştırıyordum. Kral ise Marcus' tu. " Beni bu düşman topraklara getirmeye nasıl cüret edersiniz! Florayı aldığınız yetmedi mi? Ben bebek değilim farkındaysanız ve beni hemen bırakmazsanız, sizi ateşimle küle çeviririm " Diye bağırdım. Kral ise sanki ona söylememişim gibi " Bana itaat et" Diyince daha da delirdim. " Soleria köpeklerine itaat edeceğime, krallığını ateşinle yıkıp, cehenneme çevirmek ve sizi o ateşte boğmak daha cazip, kral Marcus " Dedim. Aralarından koyu lacivert saçları olan prens "burada tutsaksın, hiç bir şey yapamazsın " Diyince güldüm ve ona " Beni tutsak tuttuğunuzu mu sanıyorsunuz? İstersem burayı ateşimle yakıp yıkarım beni sakın küçümsemeye kalkma ve cevap ver, Benden ne istiyorsunuz? " Dedim. Kral ise " Sadece şantaj, seni kullanıp o annene şantaj yapacağız ve soleria anahtarını ile rehine askerlerimizi geri alacağız. Sende bir süre bizim misafirimizsin" Dedi. " Annemde kabu edecek? Beni kızdırmanızı hiç tavsiye etmem, bırakın beni, son uyarım" Dedim. Ancak siyah saçlı prens " Seni kızdırsak ne olur, kızdırmasak ne olur? Elimizdesin ve tırsaksın hiç bir şey yapamazsın " Diye küçümsemeye ve damatıma basmaya devam etti. Beni nasıl küçük görürdü bunlar? Anlık sinirle gözlerim kızılın en köyü tonuna dönüştü ve birden etrafımı ateş sardı. Sinirim dışa vuruyordu. Havalandım ve etrafımdaki ateş büyürken etraftaki eşyalar düşmeye, perdeler yanmaya başladı. " Beni nasıl küçük görürsünüz" Diye bağırdım. Herkes telaşlanmıştı. Burayı yakacaktım, kafaya koymuştum. Ama sonra, aklıma bir şey geldi. Ya buranın saklı kapısını bulup soleria'nın sırlarını öğrenir, florayı kurtarıp burayı yok edersem, hepimiz kurtulmuş olurduk! Evet, bunu yapmalıydım. Ama bunun için annemin beni almaması gerekiyordu. Buraya gönderdiğimiz casuslar dan birisiyle anneme haber gönderirdim bi ara. Sakinleştim ve yavaş yavaş yere inmeye başladım. Yanan eşyalara ve perdeleri göz ucuyla bakıp elimi hareket ettirerek ateşimi içime çektim. Herkes bana bakıyordu. Afallamışlardı tabii. " Ne, ne bakıyorsunuz? Ne yaparsanız yapın ama annem size o rehineleri ve anahtarı beni feda etme pahasına bile olsa vermez" Dedim umursamazca. Sarışın " Ne oldu şimdi? Az önce sinirle ciddi ciddi bizi yakacaktı. Neden sakinleştim? " Dedi. Bende " Çok küçüklükten bunun için eğitimimiz var. Güçlerimizi sinirlendiğimiz zaman kontrol edebiliyoruz. Ve aklıma, eğer flora buradaysa onunda yangında zarar göreceği geldi. Küçük kardeşim yine elimi kolumu bağlıyor" Dedim. Sonra arkamı dönüp " Odaya gidiyorum. Eğerek istersen peşime tap oğullarından birini. Mazallah kaçarım, yada sizi yakarım falan" Son yeri dalga geçerek söylemiştim ama belli ki kral bunu ciddiye almıştı. Ayrıca burada kalıcı olmam için şu üçünden birini ayartsam fena olmazdı. Hangisini gönderirse ona yanaşırdım, böylece yerim sağlam olurdu. Kral Marcus biraz düşündü ve "Andre, git" Dediğinde şu sarşın kalktı. Demek şu dillere destan Andre buydu. Çok duymuştum namını. Kral büyük ihtimalle onu kral seçecekti ve garip bir şekilde çok ciddiyetsiz ve hergün başka biriyle anılmasına rağmen konu krallığı ve halkı olunca dünyanın en ciddi adamına dönüşebiliyormuş. Hem hattan zevk almayı bilen, hemde sorumluluk sahibi biriymiş yani. Cesur, gözü kara ve halkı için her fedakarlığı yapacak birisiymiş. Ve gerçekten çok çok yakışıklıydı. Bu zamana kadar gördüğüm erkeklere binler basarsı. Keyifle dudağımın kenarı kıvrıldı. Bu iş baya eğlenceli olacaktı. Andre sırıtarak yanıma gelince duruşumu düzelttim ve " Bu arada yukarıdaki arkadaşların biraz ateşi var. Havale geçirip bayıldılar " Dedim dalga geçerek. Andre gülüp " Hadi ya, durum kötü yani. Bişeyleri de yok gibiydi ama.. Nasıl ateşleri çıktı birden acaba? " Diye dalga çekti benimle. Aslında eğlenceli biriydi ama konumuz bu değildi. Benim onu ayartmam ve kardeşimi kurtarıp burayı yok etmem gerekiyordu. Odaya geldiğimizde Andre adamlara baktı ve gülerek " Ovv ateş baya bir çarpmış bunları" Dedi. Bende güldüm ve " Sadece kahvaltıda yüreği fazla kaçırmışlar" Dedim. Andre " Akşam yemekte senide bekliyoruz bu arada. Dolapta kıyafet var, giyersin" Dedi. Ben " Sağol" Dedim ve içeri girdim. Gülümseyip göz kırptı ve gitti. Bende kapıyı kapattım. Duvar saatine baktım. Saat 19:00'dı. Hemen hazırlığıma başladım. Yeşil bir normal elbise giydim. Elbise eteklerine doğru parıldıyordu biraz. Elbiseyle uyumlu, baştan çıkarıcı bir makyaj yaptım. Son olarak kışkırtıcı derecede güzel bir kırmızı ruj sürdüm. Aynadaki görüntüle baktığımda cidden ben bile kendime hayran olmuştum. Biraz sonra kapı çaldı ve askerler yemeğe inmem gerektiğini söyledi. Kendimden emin ve özgüvenli bir şekilde aşagı indim. Masaya baktığımda Andre, diğer iki prens, kral Marcus ve iki kadın daha vardı. Kadınlardan genç olanı Marco'ya 'hayatım' diyince onun nişanlısı olduğunu anladım. Eşi olmazdı çünkü evlenseler anlı şanlı düğün yaparladı ve duyardık ancak sarayda kalıyorsa anca nişanlı olabilirlerdi. Bir abileri daha vardı aslında bu dörtlünün ancak o yıllar önce annesi kaçınca gitmiş, bir daha da dönmemişti. Diğer, biraz daha yaşlı olan kadın kim diye düşünürken beni fark ettiler. Andre tebessüm ederken diğerleri tepkisiz kaldı. Bende Andre'nin yanına geçip oturdum. Marco'nun yanındaki kadın " Merhaba, düşman prenses" Dedi iğneler gibi. Ben ise tebessüm edip " Merhaba " Dedim. Sonra ise sinsice bakıp " Ama adım düşman prenses değil, Lenora. Aklında tutmanı tavsiye ederim" Dedim. Oda benim gibi gülüp " Tutmazsam ne olur? " Diyince gülüşüm büyüdü ve " O zaman adımı aklına öyle bir kazırım ki... Alzheimer olsan bile unutamazsın" Dedim. Andre " Bu soktu yanlız" Diyince Elijah karnına vurdu. Diğer kadın " Düşman kırallıktasın ama korkmuyorsun, garip" Dedi. Ben ise gülüşümü bozmadan " Eğer beni öldürecek olsanız şimdiye yapardınız. Ayrıca ben hiç bir şeyden korkmam çünkü zaafım yoktur. Zaafım olanlara da siz ulaşamazsınız zaten. Yani demem o ki, ölmekten korksaydım, savaş başlatmazdım" Dedim. Son kısmı ciddileşerek söylemiştim. Masadaki şok konuşma oydu. Ancak Andre gözlerini yemek boyu benden alamadı. Bende ona kışkırtıcı bakışlar atarak daha da etkiliyor, sonra kadınsı bir gülüşle bakıyordum. Bu iş olmuştu. Ben bunu havada karada tavlamıştım. Gerisi çocuk oyuncağıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Kız Kardeş
Aventuraarcelia krallığı prensesleri 2 aylıkken kaybolan 4. prenses kardeşlerini arıyorlardır. soleria krallığının kaçırdığını düşünüp onlarla savaşan 2 prenses, aynı zamanda kraliçe seçilmek için test ediliyordur. en büyük kardeş Lenora, kardeşlerini alıp...