"Ateş mi? O kim?" Dedim itiraf ederek. Gerçekten Ateş kimdi? Fenomen mi? Yazar mı? Yoksa veletin tekimi?
Ece "Yok artık Deniz!" Der gibi bakıyordu bana. Belkide bunu ağzıyla değil bakışlarıyla söylüyordu. Genelde benim bilmediğim şeyleri Ece normal bir şekilde açıklama yapardı ama şimdi öyle yapmıyordu. Hayret ediyordu. Gide gide benden iğreniyormuş gibi bakmaya başlayınca gerçektende bilmediğimi anlamıştı.
"Deniz. Arkadaşım. Kankam. Bir ara bu kitap ve dizileri bırakıp sosyal medyaya baksan sevinirim. Ne buluyorsun ya? Bir dakikalığına bıraksanda sosyal medyaya baksan ya." Dedi isyan edercesine. Kitap ve dizilerle ilgilenmekten hiçbir sosyal platformlarla ilgilenmemiştim. Hâlâ da ilgilenmiyordum. Ama Ece her zaman sosyal medyaya bakıyordu. Ne yaptıysa fotoğrafını çekip paylaşıyordu. Sürekli hesap açmamı söylesede onu dinlemezdim.Ece'nin az önceki neşesinin yerine bıkkınlık gelmişti. "Anlatacağım. Ama şimdilik. Şimdi," elini ağzına götürüp ağzının önünü perdeleyip boğazını temizledi ve elini geri indirdi.
"Türkiye'nin zengin adamlarından biri olan Mehmet Unvan'ın oğlu Ateş Unvan. Tek çocuk mu bilmiyorum ama hiç kardeşinin veya abisinin ablasının olduğunu görmemiştim. Bizden bir yaş büyük. Annesinin adı ise Asya Unvan. Bu Ateşin sosyal medya hesabı var ve hatırladığım kadarıyla üç veya dört milyon takipçisi var. İnanabiliyor musun! Çok zengin ve çok yakışıklı! Neredeyse takipçilerin yarısı kız. İşte seni aramadan önce canlı yayın yaptı ve orda lise biri İstanbul'da okuyacağını söyledi!"En sondaki cümlesini daha heyecanlı söylemişti. Gülümseme dudaklarına "merhaba!" Deyip yeniden dönerken bu sefer neşe bütün yerlerine işlenmişti. "Ece farkındasın dimi? Biz Ankara'da yaşıyoruz. İstanbul'da değil." Hatırlatma yapmak istemiştim. Çünkü boş boşuna seviniyordu.
"Biliyorum. Keşke İstanbul'da yaşasaydık. Ama bardağın dolu tarafından bakalım! En azından yurt dışında değil, Türkiye'de!" Neşeyle cıvıldayarak bilgisayarın yanına gitti. Ece hep pozitifti. Her şeye olumlu bakıyordu. Hiç bir zaman olumsuz düşünmezdi.
Bilgisayardan Ateşin sosyal medya hesabına girdi ve paylaştığı şeyleri gösterdi. Fotoğraflarını ve videolarını gösterdi. Yakışıklıydı. Ama bir zengin bebesiydi. Ece fotoğraflarını göstermeye devam ederken " Tam bir zengin bebesi." Dedim mırıldanarak. Sesim alçak çıkmıştı ve bu alçak ses Ece'nin kulaklarına gitmeyi esirgememişti. Koluyla omzumu sertçe ittirdi. " Yaaa Deniz öyle deme ama. Ateş çok nazik ve efendidir. Zengin bebesi ne yaa." Yalvarırcasına çıkmıştı sesi. Benim biraz sonra diyeceklerim ise düz ve sadeydi.
" Ama yine de zengin bebesi." Kesin kameralara oynuyordu. İyi bir izlenim bırakmak için yapıyordu nazik olmayı. Ama aslında görünenin tam tersi olduğuna yemin edebilirdim.
Zaman, Ece'nin sürekli ateşin avukatlığını yapmasıyla ve benim ağzımdan çıkanların hiç birine pişman olmadan geçmişti. Ece'yle inatlaşmayı seviyordum. O da seviyordu ama onu sinir eden genellikle ben oluyordum. Güneş yavaş yavaş batarken ay yukarı çıkmaya hazırlanıyordu. Güneşin batmasına fazla kalmamıştı. Zaten yarısı gözüküyor yarısı gözükmüyordu. Ay ise çıkmak için yerinde sayıyordu.
Gün batımı eşliğinde kitap okurken kahve içmenin ne kadar güzel olacağını düşünüyordum. Kitap da kötü şeyler olduğunda kafamı gün batımına çevirip sakinleşmemi sağlayabilir ve sonra okumaya devam ederdim. Güzel bir fikirdi.
"Ece." Dedim portakal suyuna takmış Ece'ye bakarken. Portakal suyunu çok seviyordu ve nefes almasına izin vermiyordu resmen. Almasada olacağını düşünüyordu. Umursamaz şekilde biraz bekleyip ona seslendiğimi kavradı. "Efendim?" Boğuk şekilde çıkmıştı sesi. Az daha boğazında kalacaktı portakal suyu.
Ece'nin odasında karşılıkla olan armut koltuklarda oturuyorduk. Bazen aklına bir şey geldiğinde portakal suyunu bırakıp anlatmaya başlıyordu ve sonrasında geri kavuşuyordu portakal suyuna.
" Benim gitmem lazım. Hava karardı. Ve kitap okuyacağım. Yarın gine gelirim." Aramızda fazla mesafe yoktu. Sadece karşımdaydı ve sesimi rahatlıkla duyabilirdi. Evde tek ikimiz vardı çünkü Ece'nin annesi Seda teyze bizim eve gitmişti. Eve sonunda portakal suyunu bırakmayı akıl etmiş hemen üzgün haline büründüğü yüzünü bana çevirmişti.
"Yaa Deniz neden? Burda kitap okusan, olmaz mı?" Dedi bardağının içindeki pipetle buzlara kıyarken. Biraz daha söylenirken onu elimle durdurdum ve konuşmaya başladım.
"Hayır Ece. Zaten binalarımız karşılıklı her zaman yanına geliyorum. Bu günlük bu kadar olsun. Yarın abur cubur getirip yeni bir diziye başlarız seninle."
Dedim teklifimi yaparak. Ece ise oflayıp pufladı ve konuşmaya aklı etti. "Ne dizisi yaa. Hâlâ diziden bahsediyorsun deniz." İsyanını dile getirdikten sonra portakal suyundan yudumlar almaya başladı. İki elimi de iki yana açıp kaşlarımı yukarıya kaldırdım.