Başlama tarihi; 13 Mayıs 2024
~Bu kurgu çığlıklardan kaçıp gök gürültüsüne sığınanlara~
Çiçekleri sever misiniz?
Ben severim, en çok laleleri severim. Sarı laleleri, onlarda hayat bulurdum ama şimdi elimde kırmızı bir lale demeti vardı. Kırmızı kandı, savaştı, kırmızı annemdi. Elimde ki kırmızı laleleri annemin mezarına götürüyordum. Annem kanı, savaşı, ölümü temsil ediyordu. Annemi hiç tanımamıştım, babam annemin kırmızıyı temsil ettiğini söylerdi. Kırmızının da kanı ve savaşı temsil ettiğini, annemin mezarına varınca kırmızı laleleri mezarlığa bıraktım ve ordan ayrıldım annem için ne tanrıçalara iyi dileklerimi diledim ne de onun mezarlığında onu andım. Düz yolu yürürken beni 6 yıl önce terk eden babamın mezarlığına vardım. Babam için elimde bir çiçek bile yoktu. Sadece babamın mezarlığındaki kurumuş yaprakları topladım.
babamın yanında da ayrıldıktan sonra küçük kulübeme ilerledim. Babamdan kalan küçük bir yerdi burası bahçesinin yarısı elma ağaçları ile yarısı laleler ile doluydu. İçeri geçtim ve kendime bir tas çorba alıp küçük masama çöktüm.
Ben Mira Pers, 13 yaşımdan beri yalnız yaşıyorum. Annemi hiç tanımadım, babam öldükten sonra geçimimi sağlamak için küçük bir fırında çalışmaya başladım. Çorbamı içerken bahçeme giren iki kişi ile kaşlarımı çattım. Önden bir kadın yürütüyordu, kadının bembeyaz bir elbisesi ve elbisesinin üstünde ise ona uyumlu beyaz bir pelerini vardı. Arkasında ki adam onun zıttıydı, simsiyah bir gömlek ve gömleğin üstünde ise siyah bir pelerini vardı. Kadının başında tüylerden oluşan bir taç vardı. Soylu birine benziyordu.Ayağa kalktım ve bağırdım." Hey ne arıyorsunuz" kadın bana baktı ve gülümsedi. "Merhaba, bir tas sıcak çorbanız var mı?" Dediğinde başımı olumlu anlamda salladım. "Buyrun" diyip masayı gösterdiğimde bu tarafa doğru yürümeye başladılar, içeri geçtim ve iki tas çorba doldurdum. Çorbaları önlerine koyduktan sonra karşılarına eski yerime oturdum. "Nerden geliyorsunuz" diye sorunca kadın gülümsedi ve çorbasından bir kaşık aldı.
"Gökyüzünden geliyoruz" diyen kadın ile kaşlarım şaşkınlık ile havalandı. " nasıl" derken sesim titremişti, gökyüzünde yaşan bir tür tek vardı onlarda TANRIÇALARDI.
Kadın nazikçe gülümsedi " ben adalet ve düzen tanrıçası MAAT" dediğinde şaşkınlık ile oturduğum yerden kalktım. Tanrıça elini kaldırıp beni durdurdu "lütfen otur, senle konuşmak istediklerim var" dediğinde kalktığım yere geri oturdum. "Neden buradasınız" derken sesim titremişti. Tanrıça yanında ki adama baktı ve bana döndü
" senin ile bir anlaşma yapmak istiyorum Mira" diyen tanrıça ile "ne anlaşması" diye sordum.
"Sana bir görev vermek istiyorum." Başımı olumsuz anlamda salladım.
" ne görevi ben anlamıyorum" dediğimde tanrıça çorbasından bir kaşık daha aldı. Yanında ki adamı gösterdi " yoldaşım ve aynı zamanda beraber göreve çıkacağın kişi Marc İvan Discar" dediğinde başımı devam etmesi için saladım.
"Ben düzen tanrıçasıyım içinde olduğun krallık da dahil olmak üzere bütün diyarın düzenini ben kurdum ama artık görüyorum ki krallıklarda dahil olmak üzere diyarda ki herkes kurduğum düzeni yok sayıyor ve ben buna izin veremem bütün diyar için bir düzen kuracağım ve sen bana yardımcı olacaksın" anlamamazlık ile tanrıçaya baktım.
"Ben nasıl yapacağım bunu, size nasıl yardımcı olacağım ve en önemlisi bunu neden benim yapmamı istiyorsunuz" tanrıça yoldaşına baktı ve tekrar bana döndü "Benim için Marc ile birlikte 14 krallığın hepsini gezeceksiniz. Kralıkları temsil etmesi için verdiğim eşyaları benim için onlardan çalacaksınız" bakışlarım tanrıça ile yoldaşı arasında gidip geldi kafamda soru işaretleri vardı. "Sizi anlamıyorum neden o kadar kişi arasında bunu benim yapmamı istiyorsunuz"
"Ben eşyaları alamam çünkü ben onların eşyalarını almaya kalktığım gibi bir olup bana isyan çıkaracaklar" başımı olumsuz anlamda saladım
"Sizin alamadığınızı biz nasıl alacağız" Tanrıça çorbasından bir kaşık aldı ve bana döndü
"Eşyalar yılın bazı günleri kendi güçlerini yenilemek için taşlar ile yer değiştirirler. Ben size o taşları vereceğim ve siz o taşlar ile eşyalarını yerini değiştireceksiniz. Diğer soruna gelecek olursak, sen diyarın varisisin. Kimsenin bilmediği karanlığın soyundan geliyorsun" aklım daha çok karışırken
" Ne! Ne diyorsunuz?" Diye sordum tanrıça masanın üstünde bana doğru eğildi. "Bak kimliğinin farkında değilsin,işte sırf bu yüzden kabul etmelisin,Mira kimliğini öğrenmek için. Hiç merak etmedin mi? Babam neden annemi ölüm ile bağdaştırıyor. Hiç sormadın mı?"
Oturduğum yerden hızla kalktım.
"Siz bunu, nasıl, nerden biliyorsunuz" tanrıça gülümsedi ve ayağa kalktı
"Sen varisin,
Yıkım getirecek,
Göğü sallandıracak,
Yıldızları yer altına indirip hapsedecek güce sahipsin" titreyen sesim ile sordum
"Ne varisi" tanrıça omuz silkti
"İşte bunu öğrenmek için bu yolculuğa çıkman gerekiyor, kimliğini öğrenmen gerekiyor Mira" kalktığım yere geri oturup başını ellerim arasına aldım.
"Sen varisin Mira, herkesin beklediği, kahinlerin rüyalarını süsleyen, yıkım getirecek, dengeyi bozacak olan, karanlığa hükmeden kişisin sen Mira" hızla ayağa kalktım
"Bu yolculuğa çıkmak bana kimliğimi kazandıracak mı?" Tanrıça gülümsedi ve başını salladı
"Sadece kimliğini değil hükmettiğin karanlığıda vercek"
Adam ayağa kalktı "Kabul et Mira gerçek kimliğin ile yüzleş, gücünün farkına var ve düzen bozulduğunda tarafını seç" aklım karışıktı ama artık babamın ölümü bağdaştırdığı annemi tanımak istiyordum.
"Kabul ediyorum bu yolculukta sana eşlik edeceğim" derken ilk kez karanlığı hissetim ama bunun farkında değildim...
——————
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AVCI İLE VARİS
Historical FictionVaris yerini bilmeli, Yurdunu öğrenmeli, Başını dik tutmalı, Annesine benzemeli, Varis uyanınca; güneş söndürülmeli , gökyüzü kan damlatmalı... Varis uyanmalı Bulutları indirmeli Gökyüzünün kan damlatmasın sağlamlı...