—————
Yapılan her yolculuğun bir sebebi ve amacı vardı,
Peki ya onların yolculuğu
—————————Tanrıça gitmişti ama Marc burda kalmıştı, tanrıça hemen yarın yolla çıkmamızı istiyordu. İçerde koltuğa otururken, tanrıçanın yoldaşı karşıma oturmuştu. "İlk içinde olduğumuz krallık olan Operya krallığından başlayalım sonra Halet ve komşu krallıklardan devam ederiz" dediğinde başımı olumlu anlamda saladım. Yanında duran sırt çantasından, bir kitap ile bir parşömen çıkardı.
"Bu kitap krallıklar hakında bize bilgi vercek, parşömen ise diyarın haritası" kitabı elime aldım ve Operya krallığına ait kısmı okumaya başladım
"Operya krallığı çalışkanlığı ile bilinir. Zamanlarını düzenli kullanırlar, boş vakitleri yoktur o yüzden onları temsil eden bir saattir" kitabı masaya bıraktım Marc sırt çantasını bana uzattı, "içinde pelerin ile hançerler var bide taşalar ile işimize yarayabileceğini düşündüğüm iksirler, bunlar sende kalsın. Kitabı ile haritayıda al pelerinin altından çantayı tak, sakın kaybetme" ayağa kalktığında başımı olumlu anlamda saladım kitabı ile haritayı çantaya yerleştirdim. "Ben yol için iki at bulayım yarın sabah yolla çıkarız" dediğinde başımı saladım ve çanta ile birlikte odama geçtim. İhtiyacım olacağını düşündüğüm bir kaç eşyayı sırt çantasına yerleştirildikten sonra taşları, kitabı, iksirleri ve haritayı daha küçük bir sırt çantasına yerleştirdim. Eşyaların kimsenin görmemesi gerekiyordu. Yapacak bir şeyim kalmayınca babam öldüğünden beri girmediğim odaya girdim. İlk başlarda afallasam da çabuk toparlandım. Hızlıca çekmeceleri talan ederken tek istediğim kim olduğuma dair bir ipucu bulmaktı. Bir şey bulamayınca sinirle yere çöküp sırtımı yatağa yasladım. Başımı ellerim arasına alıp sakinleşmeye çalışırken odadan çıktım. Salona geçip otururken tek yaptığım duvar ile bakışmaktı, aklımda cevapsız bir sürü soru vardı. Kapı çalınca düşüncelerimden uzaklaşıp kapıyı açtım. Marc gelmişti, kenara çekilirken içeri geçti. Koltuğa otururken karşısına geçtim ve bir süre beraber oturduk. Sessizlik hadini aşınca konuşmaya karar verdim. "Yarın sabah erken mi çıkacağız yolla?" Başını sallayınca ayağa kalkıp onun için bir yastık ve battaniye bırakıp konuşmadan odama geçtim. Yatağıma uzanıp yarın sabahı düşlerken olacakları ve yaşayacaklarımı düşünüyordum.
🪐Sabah tıklatılan kapı ve kendi ismimi duymam ile kalktım yatağımdan, düşünceler her tarafımı eşir aldığı için uyku bir türlü ziyaret etmemişti beni, odamdan çıkıp mutfağa geçerken Marc arkamdan gelip mutfak taburesine oturmuştu.
"Ben anlamıyorum aklım çok karışık, nefes almakta zorlanıyorum." Dediğimde Marc sessizce tabureler kalkıp bir bardak su uzattı. "Sakin ol. Biliyorum zor, düşünmeden yapamıyorsun ama düşünmemeye çalış, birazdan yola çıkacağız ve bu yol sana kimliğini kazandıracak. Bunun için çabala, tanrıçanın verdiği görevi yerine getirmemiz gerekiyor, biraz ona yoğunlaşmaya çalış" dediğinde başımı olumlu anlamda saladım. Hızla yolda atıştıracağımız bir şeyler hazırlarken, Avcı dışarı çıkmıştı. Yiyecekleri sırt çantama yerleştirdim. Tanrıçanın verdiği eşyaların olduğu çantayı sırtıma taktıktan sonra üstüne pelerinimi taktım. Pelerinin üstüne de diğer sırt çantasını giydikten sonra yatağın üstündeki hançerleri alıp dışarı çıktım Marc elinde bir elma ile iki atın yanında duruyordu, elmasını ısırırken yanına yaklaştım.
"Ben bunları kullanmayı bilmiyorum" dedikten sonra elimdeki hançerleri gösterdim, önce başını salladı. Sonra da hançerleri elimden alıp yere çöktü, hançerlerden birini ayakkabımın içine yerleştirdi.Ayağa kalktığında elimde ki hançerleri işaret etti. Onlardan birini kemerine diğerinide, sırtına yerleştir ama zarar görmemek için bir şeye sar" dediğinde başımı olumlu anlamda sallayıp içeri geçtim. Hançerlerden birini kemerime birinide pelerinin altında sırt çantamın altına yerleştirdim. Dışarı çıktıktan sonra kapıyı kapatıp kilitledim. Marc' ın yanına vardıktan sonra atalara baktım, biri simsiyah tüylere sahipti, diğeri ise kahverengi tüylere sahipti, tüyleri sonbaharı andırıyordu, gülümseyip Marc'a döndüm "Bu atı ben alabilir miyim" dediğimde bana baktı. "Sürmeyi biliyor musun" dediğinde başımı sallayarak mimikler ile cevapladım onu, "o zaman o at senin" gülümsedim ve ata dönüp tüylerini okşadım.
"İsmin Hazan olsun senin tüylerin sonbaharı andırıyor " dedikten sonra Marc'a baktım. "Gidelim mi?" Dediğimde başını salladı. Hızlı hareketler ile Hazan'ın üstüne çıktım. Marc önden yolla çıkarken peşinden ilerledim. Bahçeden çıkmadan kapının önündeki elma ağacına uzanıp bir kaç elma alıp Marc'a yetiştim.
Yol sesiz geçiyordu krallığın sınırlarında, saraya ulaşmaya çalışırken, konuşmuyordum, Marc ise arada etrafı kontrol etmek adına yolunu değiştirmekten başka eylemde bulunmuyordu. Sesizlik düşüncelerime ağır gelince hızla konuştum.
"Ben acıktım biraz duralım" Marc önce bana baktı sonrasında ise atının kendi etrafında dönmesini sağlayarak etrafı kontrol etti. "Duralım" dediğinde hızla attan inip bir ağacın gölgesine oturdum. Gözlerim etrafı talan ederken, aynı zamanda çantamdan iki sandviç çıkarıp birini Avcıya uzatmıştım. Avcı elimde ki sandviçi alınca kendi sandviçime gömüldüm. Sessizce sandviçimi talan ederken, Marc kendikini bitirmiş ve cebinden çıkardığı elmayı yemeye başlamıştı. Şaşkınlık ile ona baktım,
"Elmalarımı mı çaldın?"
"Çalmadım, sadece yemek için ödünç aldım"
"Yediğin elmayı bana geri veremezsin" umursamazca cevapladı
"Sana bir elma ağacı hediye ederim" göz devirdim ve önüme döndüm. Sandviçim bitince arkama yaslanıp cebimde ki elmalardan birini yemeye başladım.
"Bir tane versene" diyen Marc ile ona baktım.
"Ne vereyim"
"Elma"
"Çaldıkların bitti mi?"
"Onları yolda yedim ben ya" dediğinde sinirle ona baktım. "Ben neden görmedim" diye sorduğumda omuz silkti
"Düşüncelerin ile boğuşuyordun dikkat etmemişsindir" dediğinde sinirle ayağa kalktım.
"Elma falan yok gidelim artık" dediğimde sırıtarak cebinden bir elma çıkardı ve gözlerimin içine bakarak ısırdı.
"Bende var yer misin?" Dediğinde ki ukala tavrı ile daha çok sinirlenirken ona cevap vermeden hızla Hazan'a binip onu beklemeden yolla koyuldum. Arkamdan gelirken bağırdı.
"Hey bu kadar sinirlenme alt tarafı bir kaç elma" ona cevap vermeden daha çok hızlandım.
"Ortağına bir kaç elmayı çok mu görüyorsun" dediğinde sinirle bağırdım. "Evet" yanaşıp atıyla yanımda yolculuk yapmaya başladı.
"Cimrilik kötü bir davranış"
"Hırsızlıkta öyle" diye yüzüne bağırdım.
"Şurada anlaşalım ben çalmadım. Ödünç aldım." Dediğinde atımı durdurdum.
"Madem öyle geri ver" diyip elimi uzattığımda sırıtarak cebinden bir elma alıp avuç içime bıraktı. Şaşkınlık ile ona bakarken o sırıtıyordu.
"Kaç tane çaldın?"
"Çalmadım ödünç aldım burada anlaşalım" diyip yola devam edince hızla ona yetiştim.
"Sen farklı bir dünyadan geliyorsun sanırım çünkü bizim dünyamızda buna çalmak deniliyor." Omuz silkti ve atını hızlandırdı. Sinirle ona yaklaşırken karşımızda ki saraya baktım. Operya Sarayı tam karşımızda duruyordu. Marc'a baktım bana bakıyordu, gülümsedi "Bence onların da eşyalarını ödünç almalıyız" dediğinde güldüm bu eğlenceli olacaktı...
———-
927 kelime
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AVCI İLE VARİS
Historical FictionVaris yerini bilmeli, Yurdunu öğrenmeli, Başını dik tutmalı, Annesine benzemeli, Varis uyanınca; güneş söndürülmeli , gökyüzü kan damlatmalı... Varis uyanmalı Bulutları indirmeli Gökyüzünün kan damlatmasın sağlamlı...