radyo

97 16 31
                                    


basladim yine bir seylere bakalim, profilde dursun simdilik devam edecegim buna da, bu da kisacik bir sey ve sanirim twoshot olarak paylasacagim cunku bolumu kestigim yer tam intro gibi hissettirdi sonraki bolumde de tum hikaye olursa hos olur diye dusundum

🌊🌊🌊

"bugün... olmamız gereken yerin yaklaşık kırk kilometre doğusundayız çünkü bu yanımdaki salak harita okumasını bilmiyor."

"bu çağda kim gerçek bir fiziksel harita kullanır ki-"

"boseong'dayız bugün. burayı yeşil çaydan, yeşil çay tarlalarından... yeşil çayla zenginleştirilmiş yiyeceklerden ya da yeşil çayla ilgili herhangi bir şeyden tanıyor olabilirsiniz. "

"hala buradayken keyfimizi kaçırma, suga-hyung."

"burası hakkında duyduklarınızın bunlar olması benim suçum değil. ancak dağ yamacında oturuyoruz ve keşke bunu görebilseydiniz-"

şehrin sesini, sabırsız trafiği ve otobüsün arkasında telefonuyla konuşurken bağıran birinin sesini bastırmak için kulaklıklarını kulaklarına daha da bastırdı jungkook. cama yaslanıp gözlerini kapattı ve kulaklığından gelen sese konsantre oldu. — suga'nın sesi, v programı devralmadan biraz  önce  boseong'dan ve oraya gidişleri hakkında birkaç bir şeyden bahsetmişti.

bir pazar öğleden sonrasıydı ve jungkook sessiz stüdyo dairesinin yerine bu kalabalık, havasız otobüste olmaktan çok pişmandı. genellikle yavaşça yataktan kalkar, bir fincan kahve alır ve en az iki kez yanlışlıkla kahve diye boya suyunu içecek olurdu. gazete kaplı olan yere oturur, frekansı sürekli kötü olan bu küçük radyo kanalındaki iki saatlik bölümü dinlerken özgürce ve amaçsızca resim yapardı. pazar günleri öğleden sonrası genellikle böyle geçerdi.

ama onun yerine buradaydı, buradaydı çünkü yaklaşan bir sergi için onu gözüne kestirmiş olan bir galeri sahibiyle buluşacaktı. galeri sahibi, brunch için özel olarak tasarlanmış ve menüdeki her şeyin bütçesini aşarak jungkook'u ağlattığı bir yerde brunch'a* gitmek istiyordu. kim brunch'a giderdi ki?  jungkook bir sanatçıydı yahu, para içinde yüzmüyordu. bir simit yedi ve bu akşamki akşam yemeğinin eski bir hazır ramen paketinden ibaret olacağı gerçeğini kabul etti. bir yandan da adamın, kendisine sergiye uyum sağlayabilmesi için kendini ve eserlerini nasıl değiştirmesi gerektiğini anlatmasını dinliyordu. pazar öğleden sonrası işte böyle geçiyordu, şimdilik.

birkaç ay önce tesadüfen bu radyo kanalına rastlamıştı. geçenlerde görünüşe göre komplo teorisi üretme maratonlarından yeni çıkmış olan jimin ve hoseok ile takılmıştı; jungkook'a kimsenin konuşmadığı, öylesine duran hayalet kanallardan ve radyo istasyonlardan bahsetmişlerdi. jungkook yalnız başına kaldığında kanalları değiştirmeye başlamıştı, öylesine geziniyordu, gerçekten bir gizem bulmayı beklemiyordu.

bir nevi bulmuştu. sadece aradığı gizem bu değildi.

çok yüksek bir frekansta bir kahkaha duymuştu ve bu onu elbette biraz germişti, hayalet arıyordu ve şimdi radyosunda duyduğu şey ürkütücü bir kahkahaydı.  - ama sonra bir kişi konuşmaya başlamıştı ve duyduğu ses ürkütücü olmanın tam zıttıydı.inanılmaz derecede - rahatlatıcı gelmişti, anında. jungkook her şeyi bırakıp sadece oturup dinlediğini hatırlıyordu. o kadar derin bir sesti ki, boğazına sıkışmış sert sessiz harflerden oluşan o tuhaf ama hoş olan kahkahayı patlattığı zamanlar hariç, çoğunlukla sakin bir sükûnet içindeydi. jungkook onun yer yer kelimeleri yuvarlayarak konuşmasını ve düşünürken çıkardığı sesleri seviyordu.

bu ses yüzünden jungkook bir sonraki hafta tekrar o kanala geri dönmüştü; tekrar duymak —gerçekten ilk sefer hissettirdiği kadar rahatlatıcı mıydı onaylamak istiyordu. (öyleydi.)

bu seferki garip kısa bir bölümdü ama tüm frekans da biraz tuhaf olduğu için onlara uyuyordu. bir tür gezi günlüğü gibiydi. iki sunucu, öğrendiği kadarıyla suga ve v, güney kore'deki büyük şehirleri ziyaret edip, bazen haritada bile olmayan küçük kasaba ve köyleri geziyorlardı. program genellikle o kadar tahmin edilemez ve karman çormandı ki jungkook en azından bir programın bir kısmının senaryoya bağlı olmadığını düşünüyordu. ama programı eğlenceli yapan buydu, ona aşık olmasına neden olan şey de buydu. ikisinin spontane şakalaşmaları ve akıcı muhabbetleri.

jungkook her ikisini de seviyordu, aralarındaki dinamiği de seviyordu. yakın görünüyorlardı, sadece ortak olan sunuculardan ziyade gerçek arkadaş gibilerdi; jungkook böyle bir olaya adım atabilmek için yakın olmak gerektiğini düşünüyordu. biriyle sürekli hareket halinde olabilmek için yani. pazar günleri minibüslerinin arka bölümünde yayın yapıyorlar ve bir yerlerden bahsediyorlardı; v bilmeceler yazıyor, genellikle bir tanesiyle de bölümün açılışını yapıyordu. jungkook bu bilmecelerin kesinlikle çözülmek için olmadığını düşünüyordu çünkü v hiçbir zaman onlara geri dönmüyordu.

jungkook her ikisini de seviyordu ama suga'yı gerçekten, gerçekten seviyordu. sesini ve konuşma şeklini, bir şeyleri şeyleri tarif etme şeklini. bu onun kendini iyi hissetmesini sağlıyordu ve bu günlerde iyi hissetmek bir lükstü.

eğer bir şansı olsaydı, onlara ona ne kadar yardımcı olduklarını, programlarının onun için ne kadar önemli olduğunu söylemek isterdi. ama suga ve v aslında hayalet gibilerdi. açıkça takma isimler kullanıyorlardı ve jungkook ne onlar ne de programları hakkında hiçbir bilgiye ulaşamıyordu, ve bir noktada davranışınız saplantılı bir hale gelmeden önce durmanız gerekirdi.

"şimdi, hava durumuna geçiyoruz," dedi suga, jungkook tam otobüsten inerken. "boseong'daki havayı... bir şeyler bekliyor gibi. gökyüzü bir morluk gibi kararmaya devam ediyor ve yağmur damlalarının artık düşmesini istemenize sebep oluyor, çünkü zaten bunun olacağını biliyorsunuz. sinir bozucu, değil mi? sanki sizi de bir şey bekliyormuş gibi hissettiriyor. yağmuru değil belki. henüz bilmediğiniz bir şeyi."

jungkook'un en sevdiği bölüm, suga'nın hava durumunu anlattığı bölümdü. hiçbir şekilde gerçek bir hava durumu raporu gibi değildi. suga bazen sadece "hava soğuk ve ben sinirliyim," diyordu ve bu kadar. bazen de öyle şiirsel konuşuyordu ki aslında başka bir şeyden bahsediyormuş gibi geliyordu kulağa. hangisi olursa olsun, bu onun kendi tarzıydı. oydu. ve, şey, jungkook suga'yı kişilik olarak sevdiğini faz ediyordu.

"boseong'daki hava durumu böyleydi. olmamız gereken yer burası değildi, ama — arada bunun o kadar da bir sorun olmadığını düşünüyorum. planladığımız yerde değiliz ama iyiyiz, değil mi? gelecek hafta, v harita okumayı öğrenirse eğer, namwon'dayız."

🌊🌊🌊

*gec yapilan kahvalti gibi bir sey. breakfast + lunch. genelde kahvalti yapmaya vakti olmayan insanlar ogle yemegi saatinde kahvaltiya oturunca brunch yapmis oluyorlar diyebilirim

ps: yoongi'nin surekli yesillikten bahsetmesinin sebebi namwon'da ot ceken insanlara gonderme yapmasiymis

the weather in busan | yoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin