Sessizlik

12 0 0
                                    

   Ertesi gün salona geri döndü. Sarayda sessizlik hakimdi. O gün Kral Arthur'un cenazesi vardı. Hizmetçiler siyah giyinmişti ve yüzlerine siyah maskeler vardı. Bu Mike'ın işini zorlaştıracaktı. Ancak pes etmedi. İlk önce Kraliçe Dolya'yı bulması gerekiyordu çünkü hizmetçilerin kimliklerini ortaya çıkarabilmesi için Kraliçe'nin ona yardım edebileceğini düşünüyordu. Salondan ayrılıp taht odasına gitti. Kraliçe Dolya tek başına görkemli tahtında oturuyordu. Oldukça üzgün gözüküyordu.

— Merhabalar, ben Mike dedektiflik öğrencisiyim. Kral Arthur'un beklenmedik bir şekilde vefat etmesinin ardından küçük bir araştırma yapıyorum. Sizi rahatsız etmek istemem ancak size birkaç konuda danışmam gerek.

— Tabii ki, Arthur için her şeyi yaparım.

— Bunu duyduğuma sevindim. Acaba listedeki hizmetçileri tanıyor musunuz ve bana yardım edebilir misiniz?

— Elbette, Lina Robenson bizim aşçımız kendisi kahverengi ve sarı saçlıdır dün gece yemekleri o yaptı, eli çok lezzetlidir. Onu mutfakta bulabilirsin.

—Teşekkürler. Peki Mack Miller'ı nerede bulabilirim?

— O da bizim garsonumuz, yemekleri getiren ve servis eden kişi oydu ancak dün gece hastalandığı için yanımızda çok uzun süre kalamadı.

— Oliver Green hakkında da bilgi alabilir miyim?

— Evet; o bizim temizlikçimiz, bütün gece bulaşıkları ve salonu o temizledi. O olmasaydı ne yapardım bilmiyorum.

— Ve son olarak sizden Vezir Louis hakkında bilgi alabilir miyim?

—Tabii , kendisi Fransız. Yaklaşık 4 yıldır bizimle çalışıyor. Fransız olması nedeniyle aksanı biraz farklı ama bizde bu kadar çalışmasının ardından biz artık alıştık. O da bizimle birlikte sarayda yaşıyor. Onu kendi odasında bulabilirsin. Odası 3. katta, asansörün hemen karşısında 768 numaralı oda.

—Teşekkürler, bu bilgiler çok işime yarayacak.

Mike, Kraliçe Dolya'nın verdiği cevapları defterine yazmıştı. İlk olarak Lina Robenson'ı bulması gerekiyordu.

Yoldan geçen bir hizmetçiye mutfağın yerini sordu. "Birinci kata in, düz ilerle ve sola dön. Yanlış hatırlamıyorsam oradaydı." diye cevapladı. Mike, hizmetçinin yanlış hatırlamıyor olmasını umarak asansöre bindi ve üstünde 1 yazan düğmeye bastı. Kapı kapandı ve aşağı doğru yavaşça indi. Kapı açıldı, Mike ilerlemeye başladı biraz yürüdü ve bir yol ayrımına geldi. Hizmetçi ona sola gitmesi gerektiğini söylemişti o yüzden sola gitti. Tam karşısında üzerinde "MUTFAK" yazan beyaz bir kapı vardı. Kapıya doğru ilerledi ve kapıyı ittirdi.

İçerisi çok güzel kokuyordu. Baş şef gibi gözüken biri diğer şeflere yemeği nasıl pişirmeleri gerektiğini söylüyor ve onlara yardım ediyordu. Mike, onun Lina Robenson olabileceğini tahmin ediyordu. Kraliçe Dolya'nın dediği gibi mavi gözleri ve kahverengi saçları vardı. Onun yanına gitti. Sonra onu dışarıya çağırdı, Lina Robenson diğer şeflere devam etmelerini söyleyip Mike ile birlikte dışarı çıktı.

—Merhabalar Lina Robenson değil mi?

— Evet benim.

— Dün geceki olay hakkında bilgi almak isterim acaba Kral Arthur'un zehirlenmesi ile ilgili bir bilginiz var mı? Ya da kadehini kimin doldurduğunu biliyor musunuz?

— Hayır, ben mutfakta yemeklerle ilgileniyorum. Mutfaktan uzun süreliğine çıkmadım biz sadece yemekleri yapıyoruz ve garsonlar gelip alıyor ve servis ediyorlar. Ayrıca şarap hakkında pek bir bilgim yok yinede isterseniz mutfağı inceleyebilirsiniz.

—Yardımınız ve dürüstlüğünüz için teşekkür ederim, kolay gelsin.

Lina Robenson, yemeklere zehir katmış olabilirdi. Ancak Kral yemekten değil şaraptan zehirlenmişti. Mike, biraz mutfağı inceledi ancak şüpheli bir duruma rastlamadı. Lina ile olan konuşmasını defterine yazdı ve mutfaktan ayrıldı.

Hiç vakit kaybetmeden listesindeki bir sonraki kişiyi bulması gerekiyordu. Listesine baktı, bir sonraki kişi Mack Miller'dı. Onu salonda bulabileceğini düşündü. Salonun ikinci katta olduğunu biliyordu. Asansöre bindi üzerinde 2 yazan düğmeye bastı. Asansörün kapısı kapandı ve yavaşça yukarı çıkmaya başladı. Kapı açılınca asansörden çıktı ve salonda dolaşmaya başladı.

Dolaşırken etrafı cenaze için düzenleyen birkaç hizmetçi gördü. Onlara doğru yürüdü ve Mack Miller'ı nerede bulabileceğini sordu. Hizmetçilerden biri işini bırakmadan " Mack Miller... Onun dün gece ateşi çıkmıştı... Revirde olabilir." diye cevap verdi. Mike " Revirin nerede olduğunu biliyor musunuz? dedi. "Hizmetçi "Sola doğru yürü bulursun..." dedi. Mike sola doğru hızla yürüdü. Önüne "REVİR" yazan bir kapı çıktı. Kapıyı açtı ve içeri girdi.

İçeride yakın zamanda kazandıkları savaşta yaralanan askerler yatıyordu. Hemşireler ve doktorlar telaşlı bir şekilde herkesi tedavi etmeye çalışıyorlardı. Bir hemşireye Mack Miller'ın nerede olduğunu sordu. Hemşire " Mack bu sabah buradan ayrıldı, onu ziyaret mi edecektiniz? dedi. Mike, "Evet" diye cevapladı. " Mack Miller'ın oda numarası 152, onu 3. katta bulabilirsin." dedi hemşire. Mike hemşireye teşekkür etti ve hızla revirden çıktı.

Geldiği yoldan geri döndü ve asansöre bindi. üstünde "3" yazan düğmeye bastı. Asansör yavaşça yukarı çıktı ve kapı açıldı. Mike asansörden çıktı. 3. katta bir sürü oda vardı. 800. odada bitiyordu. Odalarda temizlikçiler, hizmetçiler, aşçılar, garsonlar ve daha birçok kişi kalıyordu. Mike sola doğru yürüdü 155... 154... 153... 152! Mike 152 numaralı odanın kapısını çaldı. Kapıyı sarı saçlı genç bir adam açtı. Biraz bitkin gözüküyordu. Mike onun Mack Miller olup olmadığını sordu. Yüzünde şaşkın bir ifadeyle "Evet benim." dedi Mack. Onu içeriye davet etti ve konuşmaya başladılar:

— Merhaba, duyduğuma göre olay akşamı hasta olmuşsunuz. Öncelikle geçmiş olsun. Dün geceki olaydan sonra bir araştırma başlattım. Olay hakkında bir fikriniz var mı? Bildiğiniz kadarıyla olay akşamını anlatabilir misiniz?

— Tabii ki, ben yemekler hazırlanırken odamda giyiniyordum, sonuçta garson olarak misafirlerde iyi bir izlenim yaratmam lazım. Sonra odamdan çıktım, mutfağa gittim ve servislere başladım. Zaten 1-2 gündür karnım ağrıyordu ama o akşam aniden ağrım arttı ve başım dönmeye başladı. O yüzden Kraliçe Dolya ve Kral Arthur'dan izin aldım ve revire gittim. O akşam revirde kaldım, başım dönüyordu ve ateşim çıkmıştı. Ayrıca bu ziyafeti kaçırdığım için üzülmüştüm. Akşam 6 gibi Kralın zehirlenmesinin haberi revire kadar geldi. Hemşireler ve doktorlar hızla revirden ayrılıp Kralın yanına gittiler. Ancak yeterince hızlı değillerdi, Kralı kurtaramadılar. Ellerinden gelen herşeyi yaptılar ancak Kralın ölümü kaçınılmazdı. Birkaç saat sonrasında da taburcu oldum. Bildiklerim bu kadar, yeteri kadar bilgi veremediysem üzgünüm.

— Hiç önemli değil, bana bu kadarı bile yeter. Çok teşekkür ederim, iyi akşamlar.

— İyi akşamlar.

Mike odadan çıkıp yavaşça kapıyı kapattı ve asansöre bindi. Tam o sırada anons sesini duydu. " Kral Arthur White vefat etmiştir. Kral Arthur White için yapılacak cenaze törenimiz saat 14:30'da başlayacaktır." Mike saatine baktı ve saatin 13:30 olduğunu gördü. Cenaze töreninde olayla ilgili insanlar olabileceğini düşündü. Asansörün kapısı açıldı, salona girdi ve ana kapıya doğru yürümeye başladı. Ana kapı; gösterişli motifler işlenmiş, altın detayları olan beyaz bir kapıydı. Kapıdan dışarı çıktı ve evine doğru yürümeye başladı.

Birkaç dakika yürüdükten sonra evini gördü. Cebinden anahtarını çıkardı,kapının kilidini açtı ve kapıyı ittirdi. Aceleyle montunu yere attı ve koşarak odasına gitti. Gardırobunu açtı ve siyah bir gömlek ile siyah bir pantolon seçti. Hızlıca kıyafetlerini giydi ve evinden çıktı. Saraya doğru yürürken çiçek satan yaşlı bir kadın gördü. Onun yanına gitti ve bir buket beyaz lale aldı. Saraya doğru yürümeye devam etti. 

Ölüm İntikamıWhere stories live. Discover now