1. Bölüm: Kayıp umutların eşiğinde
"Yine yemeğini yememişsin."
Odasına giren orta yaşlarındaki beta kadın, soğumuş ve dokunulmamış yemekler karşısında hoşnutsuzca ona bakıyorken, yüzündeki yargılayıcı ifade diğerinin midesini bulandırmaya yetiyordu. Yine de sessiz kalmış, başını eğmiş ve açıkça o tarafa bakmak, o bakışlarla karşılaşmak istememişti.
"Canım istemedi."
Cevap basit olsa da yemek tabaklarını toplayan kadın homurdanmıştı sanki denilenleri duymamış gibi. "Birkaç gün sonra çiftleştirileceksin ama şu haline de bir bak. Tamamıyla işe yaramaz gözüküyorsun. Böyle gidersen birkaç güne kalmaz kapı dışarı edilirsin."
Mide bulantısının getirdiği acıyla bükülüyordu karnı. Kusmak istiyordu lakin uzun süredir yemek yememişti. Kusacak olsa bile çıkarabileceği pek bir şey yoktu. Bu yüzden de ağzına kadar yükselen keskin, ekşi tadı geri göndermeye çalıştı.
"Yarın sabah alfanın büyük oğlu seni kontrol etmeye gelecek. O gelmeden önce kalkıp hazırlan ve üzerine getirdiğim kıyafetleri giy."
Kadının sesi, odanın soğuk havasında yankılanırken, genç adam umutsuzca gözlerini kapattı ve başını eğebilirmiş gibi daha da eğmeye çalıştı. İçsel bir çöküş yaşıyordu. Umudu ve neşesi sönmüş, yalnızca acı ve belirsizlik kalmıştı ondan geriye. Kadın, onun çehresindeki umutsuzluğu görmezden gelircesine bir hızla hareket ediyordu o anlarda. Tabakları toplamayı ve odanın köşesine konulmuş bir çift kirli kıyafeti toplamayı yenice bitirmişti. Onunla konuşurken sesine açık bir bıkkınlık hakimdi.
Kadının birkaç söylenmenin sonunda çıkıp gitmesiyle, oda eski sessizliğine geri döndü. Loş ışık altında omeganın yorgun ve belirgin şekilde zayıflamış hali gözler önüne serilmişti. Kendini toparlamak için ciğerlerine derin nefesler çekmeye çalışırken, bu basit hareketin bile karnındaki keskin ağrıyı hafifletmeye yetmeyişi yüzünden ağlamak istedi.
Hareket etmeye çalışırken, sırtındaki ve eklemlerindeki ağrılarla mücadele etmek zorundaydı. Kadının getirdiği kıyafetler, sade ve pek de kaliteli sayılmayacak bir kumaştandı; dolaptaki askıya asılmış, soğuk hava umurlarında değilmiş gibi ince beyaz bezden yapılmıştı sanki.
Omega, onları bir süre dikkatle inceledi. Bu yeni giysiler, onun hem ruhsal hem de fiziksel durumunu yansıtıyor gibi görünüyordu; yıpranmış ve umutsuzca unutulmuş. Giysilere bakarken, ne kadar küçüldüğünü ve insanlığının çoğunu kaybettiğini düşünmeden edemedi. Çok geçmeden de gözlerini kıyafetten çekmişti zaten.
Soğuk demir parmaklıkların ardında, gri duvarlarla çevrili o karanlık odada bir günü daha öylece sona eriyordu. Daracık pencerenin gösterdiği kadar dışarıyı izliyor ve bir başka günü daha geride bırakıyordu. Ne kadar zamandır burada olduğunu tam olarak hatırlamıyordu. Gözlerini ilk açtığında sadece bir çocuktu ve hatırladığı ilk anlarda bile burada olmuştu.
İlk başta onun için ev sıcaklığına sahip olan bu duvarlar artık sadece hapishaneydi.
Küçükken, bu yerin kendisi için bir eğitim alanı olduğunu düşünmüştü. Onun gibi özel yeteneklere sahip birinin, halkını ve hükümetini koruması için yetiştirildiğini zannediyordu. Fakat şimdi, bu duvarlar arasında geçirilen her gün, onun bir esir olduğunu daha da netleştiriyordu. Gri duvarlar, zihinlerini hapseden bir kafes gibiydi adeta.
Yeteneği nedeniyle hükümetin ellerinde sadece bir araçtı. Zamanla bunu daha iyi kavramış ve gerçeği eskisi gibi rahatça kabullenememeye başlamıştı. İçinde, bir yerlerde bu kadere boyun eğmek istemeyen bir yan vardı fakat bu yanı, baskılayıcı ilaçların etkisiyle sürekli zayıflatılmaya devam ediliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fallen Star
Fanfiction》 SeongJoong + Omegaverse + Fantastik 《 Seonghwa diğer omegalardan farklıydı, bu uzun boylu oluşundan ya da güçlü görüntüsünden kaynaklı değildi. O, "Gezgin" adı verilen bir güçle doğmuştu. Fiziksel bedenini bir yerde bırakarak ruhunu başka yerlere...