Bir labirentte açtım gözlerimi, neden burada olduğum veya burada ne yaptığım hakkında hiçbir fikrim olmadan açtım onları.
İçimde nedenini kestiremediğim derin bir endişe seziyorum, kafamı kaldırıp etrafıma bakıyorum ama duvardan başka hiçbir şey yok.
En son nerede olduğumu hatırlayamıyorum, ne yapmakta olduğumu, nelere mutlu olup nelere üzüldüğümü hatırlayamıyorum, en sevdiğim rengi unutuveriyorum o anda, favorimin geceler mi yoksa gündüzler mi olduğunu bilemiyorum...
Kendimi güçlenmesini beklediğim bacaklarıma adıyorum, şuan tıpkı diğer her şey gibi bilmiyorum neden koştuğumu.
Yalnızca koşmuyorum, düşüyorum da aynı zamanda. Bacaklarım kanıyor, duvarlara çarptıkça yavaş yavaş aşınıp yırtılıyor kollarım, incinmeye devam ediyor duygularım.
Acı çekiyor olmam rüyada olmadığımın farkına varmamı sağlıyor, gerçekten koşuyorum nerede olduğunu bilmediğim bu gri duvarlar etrafında.
Endişem arttıkça titriyorum, oksijen var ama hiç güneş vurmuyor bulunduğum alana.
Ağlıyorum güçlükle bağırırken, bacaklarımı kontrol edemiyorum, koşmaya devam ederken ağzıma dolan gözyaşlarımın nedenini hâlâ bilmiyorum.
Zihnim tamamen çıkıyor o an kontrolüm altından, adımı soruyorum kendime ama cevap yok, hatırlayamıyorum!
Etrafında koşuştuğum kirli tozlar yukarıya yükselip vuruyor bacaklarımın kanayan yırtıklarına, dayanamayacak bir hâl alıyorum, büyüdükçe büyüyor hissettiğim acı.
Durmam gerektiğini hissediyorum ama zihnim kontrolüm dışıyken bunu yapamıyorum, durma umuduyla yere atıyorum kendimi o anda.
Kendimi nasıl yere atabildiğimi anlayamıyorum, biraz önce kendi ipleri kendi elinde olmayan benin bunu nasıl yapabildiğini hiç bilmiyorum.
Durabildiğim için sevinirken ağlamaya devam ediyorum, şuan mutlu hissetsem de hâlâ gözlerimden akan yaşların mutluluk gözyaşları olmadığını kavrayabiliyor hiçbir işlevi olmayan aptal kalbim.
Kafamı kaldırıp dimdik karşıma bakıyorum, dakikalardır neden koştuğumu hatırlıyorum o anda.
Karşımda feci parlak bir aydınlık görüyorum, bunca zamandır o ışık için koştuğumu hatırlıyorum o anda.
Ölümüne acıyan dizlerimin üzerinde emekleyerek gidiyorum o aydınlığa doğru, yırtık dizlerime doluşuyor yerdeki kirli beton üzerindeki karanlık tozlar.
Ben yavaş yavaş o aydınlığa doğru emeklerken, o aydınlık hızlı hızlı yaklaşıyor bana, geriye atıyorum kendimi o anda.
Bana yaklaştıkça korkuyorum, ne olduğunu bilmediğim ve bana her geçen saniye daha da yaklaşan o ışık beni ürkütüyor.
Az önce kendisine doğru gittiğim belli belirsiz parlak ışıktan şuan uzaklaşmak için her şeyi hiçe sayıyorum.
Bu defa da ayağa kalkamıyorum, bu nedenle ayaklarımdan destek alarak kendimi geriye doğru sürüklüyorum.
Kaçmaya çalışsam da o korkunç aydınlık geliyor ve yutuyor beni...
─ ─ ─
Sonraki bölümü bekle güzellik 😉
Oylamayı unutmayın <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Until The End Of Time | BOYNEXTDOOR
Fanfic''Son uyanışında sonsuzluğun aslında hiç olmadığını öğrenmişti Kim Woonhak. İyi olan hiçbir şeyin sonsuza devam etmeyeceğini ise son uyuyuşunda anlamıştı ilk defa...''