♡
"Çünkü yürekleri acıyan kadınlar ağlamazlarsa, ölürler"
- Aziz Nesin
♡
Tarih : 25/04/2024
Saat : 06.04
Yer : Diyarbakır
Ayande Bayazıt'dan
Odanın ortasına serdiğim pembe çarşafın üzerine oturdum sakince. Mümkün olduğunca sessiz olmaya çalışıyordum. Sabahın bu saatinde kimseyi uyandırmak istemezdik. Ne karşımızdaki yatakta uyuyan annemi ne de yan odadaki babamı.
"Abla!"
"Şşşt! Anne uyuyor! Sessiz ol, tamam mı?"
Küçük kardeşim yaptığım uyarının ardından ağzına hayali bir fermuar çekiyormuş gibi yaptı ve çarşafın üstünde ilerleyip yanıma oturdu. Oyun oynamak istemişti. Benimle birlikte piknik yapmak istemişti ama odadan dışarı çıkma yasağımız olduğunu unutmuş gibiydi. Pek unutulacak bir şey değildi oysa. Doğduğundan beri gördüğü tek yer bu dört duvardan ibaretti. Yoğun ısrarları sonucunda gönlü olsun diye odanın ortasına serdiğim çarşafla piknik havası yaratmaya çalışmıştım. Mutluydu. Onunla birlikte bende mutluydum.
Annemin bir şeyler mırıldandığını duyduğumda uyandığını düşünerek başımı ondan tarafa çevirdim. Mırıltısı kesilirken yattığı yerde kıpırdanıp uykusuna kaldığı yerden devam etmişti. Bana dönük olan yüzüyle bakışmıştım bir süre. Aynaya bakıyormuşum gibi hissettiriyordu her defasında. Yutkundum istemsizce. Yıllar sonra nasıl olacağımı görür gibi oluyordum ona her baktığımda. Kömür karası saçlar, elaya çalan gözler, yüze uygun minik bir burun ve hacimli kirpikler. Ürkütüyordu beni bu benzerlik. Fiziksel olarak bu kadar benzememize rağmen karakter olarak hiç benzemiyor oluşumuz ürkütüyordu belki de. Yine de emin olduğum tek şey bu durumdan hoşlanmadığımdı.
Kolum çekiştirilince önüme dönüp ona odaklandım; benim güzel miniğime, beş yıl önce iğrenç hayatımda bir çiçek gibi açan kız kardeşim Erna'ya. Ona olan sevgim içimden dolup taşıyormuş gibi hissediyordum. Elleriyle önündeki tahta kaseyi ve kaşığı gösterip bir şeyler anlatmaya çalışıyordu bana. Ağzına fermuar çektiği için konuşmuyordu kendince. Bu hâli beni gülümsetirken "Ne anlatmak istediğini söylemelisin Erna. Seni böyle anlayamam." demiştim. Minik kaşları sözlerimle çatılırken gözünün önüne gelen saçlarını elleriyle geri taramış sonra da bilmiş bilmiş ellerini beline yaslamıştı. Geliyordu gelmekte olan.
"Demin sen demedin mi sessiz ol diye? Niye konuşuyorsun? Bozdun işte fermoru!"
Fermuar diyemeyişi tebessümümü genişletirken iflah olmazsın adlı bakışlarımı ona yolluyordum. Dilde pabuç maşallah! Takındığı tavıra ayak uydururken saçlarımı geri savurdum ve bende ellerimi belime attım. Mahalle kavgasına hazırlanmış bir teyzeydim adeta.
"E sende konuştun! Sende bozdun fermuarı! Naber cicim?"
Lafımı bitirir bitirmez yanağından bir makas aldığımda burnunu kırıştırıp geri çekilmişti. Sevmezdi böyle şakaları. Derin bir nefes alıp "İlk önce sen konuştun akıllım! Bana hiç suç atma!" dediği esnada annemden yükselen büyük çığlıkla bana doğru atılmıştı. Korkuyla yanıma sindiğinde başını okşadım sakinleşmesi için. Annem sık sık kabus görürdü fakat dışa bu kadar yansıttığını daha önce görmemiştim.
Tedirgin bakışlarım yatağa döndüğünde annem terden sırılsıklam olmuş boğazını ovuştururken irileşmiş gözleriyle odanın köşesinde ki bize bakmıştı. Bakışlarımız kesiştiğinde göz bebeklerinde ki duygu değişimini anbean şahit oldum. Bir insan nasıl kendi canından olan çocuklarına bu denli öfkeyle bakabilirdi? Erna'yı kucağıma alıp anneme sırtımı döndüm. Korkutuyordu bu tavırları beni. Karşısında kızları değilde düşmanları varmış gibi bakıyordu. Anlayamıyordum onu. Hiç bir zaman da anlayamayacaktım belki de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ SATIR YARA
General Fictionİntikam almak için el ele vermiş bir çift, İhanet dolu iki konak Ve ateşle harlanan kanlı şehir... Ayande ve Karan'ı bir araya getiren zorlu şartlar tüm Diyarbakır'ın diline düşecek o tutkulu aşka ön ayak olmuştu.