the dream that shines on me

171 22 17
                                    


gün bitiminde bizimkiler evlere dağılmış, biz de taehyun'la anlık aklımıza gelen bir fikirle kafa dağıtmak için dışarı çıkmaya karar vermiştik. hava kararmak üzereydi, biz de festival alanından çıkıp motora doğru yürüyorduk.

"motor sürmeye ne zaman başladın?" dedim bahçeden çıkarken. saçlarını düzeltip yanıt verdi:

"yaklaşık on altı yaşımdan beri." dedi ve sırıttı. ağzım açık kalmıştı.

"bir suçluyla arkadaş olduğuma inanamıyorum!" dedim ve ellerimi yanaklarıma koydum. "ehliyetin yokken motora başlaman nasıl bir delilik biliyor musun kang?" dediğimde beni daha çok şaşırtarak başını salladı. "abim öğretmişti, ben de kimsenin olmadığı yerlerde sürüyordum."

"ama gene de reşit değildin."

"kurallar-"

"kurallar çiğnenmek için vardır cümlesinden oluşan deli saçması sözü bana karşı kullanmayacağını ummak istiyorum taehyun." kapasiteme göre uzun bir cümle kurduğumdan olsa gerek nefesimi düzene sokmak zorunda kalmıştım.

"üzgünüm çocuk ama her kurala uyarsak hayatta asla eğlenemeyiz."

"serseri." dedim ve koluna bir tane geçirdim. motorun yanına gelmiştik bile.

"ama merak etme, şuan motor ehliyetim var ve emin ol, başımızı belaya sokmayacağım." dediğinde kaskı tekrar bana uzattı ve gülüp kendisininkini başına geçirdi. ben de onun yaptığı gibi yaptım.

"ve tanrı aşkına taehyun, yalvarırım yavaş sür tipim gözüm kayıyor sürekli." dediğimde ilk defa büyük bir kahkaha attı ve başını salladı. "öyle yapalım bakalım." dediğinde motoru çalıştırdı ama sürmedi.

"ee," dedim. "sürmeyecek misin?"

"bana tutunmanı bekliyorum." dediğinde ellerimin belini sarmadığını görmüştüm. motorun iki yanından tutuyordum çünkü.

"tutunuyorum yanlardan."

"güvenli bir yol olduğunu sanmıyorum beomgyu." dedi ve utanıp sıkılsam da mecburen ellerimi beline sardım ve yolda motorla ilerleyebilmemize yol açtım.

taehyun sözümü dinleyip gelişimize nazaran motoru daha nazik kullanıyordu ve sözümü dinlemesi hoşuma gidiyordu. "nereye gidelim?" dedi etrafa bakınırken. bir şeyler yemek için çıkmıştık.

"aklında bir yer var mı?" dedim ve benden hiç beklenmedik bir hareketi yaptım, yanağımı sırtına bakacak şeklinde başımı sırtına yasladım... nasıl yaptım bilmiyordum.

taehyun'un konuşmadığını ve sırtının havalanıp inmediğini dördüğümde endişelendim ve başımı kaldırıp endişeyle konuştum. "taehyun nefes alıyor musun?" dediğimde tekrar ses gelmedi. endişelenmeye devam ediyordum. "taehyun!" sesim yüksek çıkmıştı.

motor kullanırken onu bu duruma sokmam kendimi kızmama neden oldu. neyse ki taehyun endişelenmemi yarıda kesti ve, "hm?" diye cevap verdi.

"ödüm patladı, gerizekalı!"

"ne yaptım şimdi ben ya..."

"niye cevap vermiyorsun salak, bir şey oldu sandım."

"kalbim hızlandı da ondan..." diye mırıldandı, muhtemelen duymadığımı sandı ama ben duymuştum. bu dediğini kendi içimde sonra yorumlamaya karar verdim ve aramıza sessizlik duvarını ördüm.

taehyun muhtemelen aklına esen yere doğru sürmeye devam etti ve sonunda çok tatlı bir yere geldiğimizde o motordan inmişti, ben de motorun üstünde ağzım on karış açık mekanı izliyordum.

"daha orada duracak mısın yoksa gelip seni alayım mı?" dedi ve gerçekliğe dönüp elleri belinde benim motordan inmemi bekleyen taehyun'u gördüm. "ha?"

aniden bana yaklaştığında ve koltuk altlarımdan tuttuğu gibi beni kaldırdığında ufak (çok büyük) çaplı bir şoka girdiğimde beni havada tutmaya devam ediyordu. "taehyun!" diye bağırdım ve anında beni tutmayı bıraktı, yere indim.

"deli herif, ben çok ağırımdır sen beni nasıl tekte kaldırdın!" diye söyleniyordum şaşkınlıkla. o sırada bu tatlı mekana giriş yapıyorduk.

"ağır olduğunu sanmıyorum," dedi taehyun gözleri kapalı bir şekilde. ardından güldü. "çünkü seni tekte kaldırdım."

"o yüzden işte salak!" dedim ve tekrar koluna vurdum. ardından durup bana yalandan kızgın bir şekilde bakmaya başladı.

"sen beni hiç sevmiyorsun beomgyu ya, gidiyorum ben gelme peşimden sakın." dedi ve hızla en köşedeki masaya ilerlemeye başladı. şok içinde ona bakmaya başladım olduğum yerde, ardından hızla oturduğu masaya ilerledim. "sen şaka mısın ya?"

"git, tanımıyorum ben seni."

"taehyun," derken sesim uyarıcı bir tonda çıkmıştı. kollarını birbirine bağlayıp meydan okur gibi gözlerini üzerime dikti ve bu görüntü, kalbimi hızlandırdı.

"ne oldu?"

"yok bir şey." dedim ve karşısındaki sandalyeyi çekip oturdum. güldü ve başını o yana bu yana salladı.

sonra taehyun'la beraber önce bir şeyler yedik, ardından da benim ısrarlarım sonucunda ZORLA tatlı söyledik. tıka basa doymuştum ama onunla beraber tatlı yemenin güzel bir fikir olduğunu düşünüyordum, ve tabii ki onunla daha fazla vakit geçirmek istiyordum.

"neden tatlı söyledik ki ya?" dedi taehyun ağlamaklı ağlamaklı. "ben bunu bitiremem."

"bitirirsin bitirirsin merak etme." bana ters ters baktı ve gülmeme neden oldu.

"ayrıca ben tatlı hiç yemem." diye burun kıvırdı.

"nedenmiş ya?" dedim. "tatlı sevilmez mi hiç?"

"çok ağır zaten, nasıl yiyorsanız."

"taehyun sende ya," dedim ve elimi salladım. "acı yemiyorsun, baharatlı yemiyorsun, tatlı yemiyorsun, ne yiyorsun sen acaba?" dediğimde bana baktı, fazla uzun bir süre bana baktı ama cevap vermedi.

"cevap da versen güzel olurdu." diye iğneledim.

"yemiyorum bir şey." dedi ve önündeki tatlı tabağına daldı. beklediğimden daha hızlı yemeye başladığında gözlerimi büyüterek ona bakıyordum.

"deli," dedim. "yavaş ye boğulacaksın."

tatlı sevmemesine rağmen -dediğine göre- önündeki tatlıyı bayıla bayıla yemesi beni hem şaşırtmış, hem de sevindirmişti. 

"güya sevmiyorsun sen de tatlı he." diye dalga geçtim ve son çatalımı aldım. ondan daha sonra bitirmiştim.

"güzel geldi tadı ya, olamaz mı? ayrıca ben sevmiyorum demedim, yiyemiyorum dedim. ağır geliyor bana o kadar şeker."

"e az önce yedin."

of beomgyu!" deyip bana bakmaya başladığında küsmüş gibi ona baktım ve dudağıma fermuar çektim. "konuşmayacağım."

tatlılarımız bittikten sonra bir iki saat boyunca taehyun'la sohbet ettik, o kadar sarıyordu ki onunla konuşmak, sanki terapi gibiydi. tüm dertlerim aklımdan gitmişti. yanındayken cidden iyi hissediyordum.

restorandan çıktıktan sonra biraz yürürken konuştuk, bugün yaşananları konuşmayı ise erteledik, sebebini bilmiyordum ama elbet bir gün öğrenecektim.

street by street | taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin