Ne Yapacağımı Bilmiyorum -1

11 1 0
                                    

İç çektim. O gün okula gitmem gerekiyordu! Geç kalmıştım... Bir gün bile okula gitmeyince ailem öyle kızıyordu ki.

Yatakta oturur pozisyon aldım. Her dakika iç çekiyor, içinde bulunduğum durumu sorguluyordum. En son bunların faydasız olacağını gördüm ve ayağa kalkıp hazırlandım.

Çantamı sırtıma aldığımda son bir kez odama baktım... Hoşnut değildim bu durumdan. Ama yapacak bir şey var mıydı ki?

Evden çıktığımda hızla okula yol aldım.

Vardığımda okula nefretle baktım. Ama girmek zorundaydım, yoksa ailemin onca azarını işitemezdim.

Sınıfa girdim. Orada kankalarım vardı, onlarla biraz gavara ettik. Ardından sırama oturup boş derslerde manga okumaya, dolu derslerde ise dersi dinlemeye başladım.

Açık konuşmak gerekirse okulu sevmeyen biriyim herkes gibi, ancak bir işe girmek için de diploma gerekli, bu inkar edilemez. Belki ileride bu durum ortadan kalkar ancak şuan hiç sanmıyorum.

Okuldaki arkadaşlarım ile aram fazlasıyla iyi, onlarla güzel muhabbetler yapıyor, ama bazen de ağır şakalar yapıp kavgalar edebiliyoruz. Yinede bunlar çok ileri gitmeyen şeyler.

Derslerle aram ortalama denebilir. Bunlara rağmen yabancı dilim var -yani İngilizce, hani evrensel olan dil?-. Yabancı dilim var diyorum da, o kadar ana dil gibi de konuşamıyorum ha!

Her neyse, şimdi gelelim asıl mevzuya... Ben dürüst olmak gerekirse ideoloji konusunda oldukça kararsız ve belirsiz bir insanım. Kendime ait görüşlerim yok ve hiç oluşturma fırsatım olmadı. Ancak aklımda hep şu soruyu sordum: Acaba ahlak denen şey cidden var mı? İnsanlar barış içinde yaşayabilir mi? Bu sorular hep döndü kafamda, hiç de bulamadım cevaplarımı. Ama aslında, bugünden itibaren hepsini teker teker bulacak ve sonuçlandıracaktım...

Okul çıkışında bizimkiler yanıma gelip sordular neşeyle, "Biraz dolaşacağız, gelecek misin Leo?"

Bana Leo diye seslenirlerdi, adımın kısaltması buydu. "Olur, nerede dolaşacağız?"

"Öyle, kafamıza göre."

"Peki, gidelim haydi." Ve yola koyulduk. Yaşadığım şehrin ismi Reto'ydu. Reto kenti, oldukça büyük ve insanlara çeşitli fırsatlar sunan bir kentti. Fırsat derken, bunlara sosyalleşme açısından yaklaşılabilir.

Reto Belediyesi sürekli etkinlik yapar, insanların sosyalleşmesini sağlardı. Belediyenin bu yanını çok seviyordum. Ama bir yandan da direkt Hükümeti sevmiyordum, bu da tamamiyle sistemi sevmememe yol açıyordu. Ülkemizin çoğu sistemi cidden çok kötüydü, hatta öyleydi ki, insanlar artık cahilleşmişti. Tamamen bir distopya, değil mi!

Her neyse, şimdi yoldaydık. Arkadaşlarla çeşitli konuları konuşuyorduk, çoğu da dedikoduydu. Her insan dedikodu yapar, benim de merak ettiğim bunu nasıl kendilerine yakıştırdıkları. Aslında aklımdaki felsefik düşünceler de birnevi bundan kaynaklanıyor, bu tip durumlardan. İnsan nasıl hem günah işleyip, hemde samimi olabiliyor? Herkesin bir ikincil yüzü var, bunu artık kavrayabiliyorum. Ancak, ancak... O zaman maalesef bunu kavrayamamıştım, anlayamamıştım. Kahretsin! Keşke anlayabilseydim! Ancak her şeyin bir sırası var, size her şeyi sırayla anlatacağım.

Yüksek yüksek binaların etrafında dolana dolana büyükçe bir parka kadar geldik. Orada bir bank'a oturduk. Etrafa ne hakkında konuşacağımızı bilemeden bakınıyorduk.

İçimden bir ses itiraf etmem gerektiğini söyledi. "Neden böyle yapıyorsunuz?"

Merakla ve şaşkınlıkla en yakın arkadaşım sordu bana bakarak, "Ne yapıyoruz?"

Sıfır | TEXT | Devam!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin