Özgürlüğün tuzu eksik

100 8 4
                                    

Uzanmış, kırlangıçların göç dansını izlemek için sabırsızlıkla bekliyordum.

Hadi ama tatlı kırlangıçlar, günlerdir yolunuzu gözlüyorum... Acaba eve mi dönsem? Güneşin batmasına da az kaldı...ya da azıcık daha beklemekten zarar gelmez. Biraz kitap mı okusam? Eminim ki yeni bölüme geçene dek gelirler. Umarım...

Bölümün bitmesine yakın beklediğim şölen yavaştan kendini göstermeye başladı. Heyecanla öne atıldım. Büyüleyici bir uyum ile her bir kırlangıç önceden provası yapılmışçasına nizam içinde dans ediyordu. Özgürlüğün en güzel ve en asil haliydi gözümde, imrenmemek elde değildi. Kanadı kırılmış bir kuş misali, gıpta ile kırlangıçları izledim. Güneş batarken, ben evin yolunu tutmuş kırlangıçlar ise yollarına devam etmişti. Kesinlikle beklediğime değdi, kalbim hafiflemişti sanki; içimde sıkışan onca kişiden bir kısmını beraberinde alıp götürmüşler gibi rahatladım. Eve varmaya yakın yine karanlığa gömüldüm. Alışmış olsam da bu kısmı hiç sevemiyorum... Bir bez parçasından insan ne kadar nefret edebilir ki? Ufak bir bez parçası, nasıl hem hayatını zindana çevirip hem de kurtarıcı olabilir?

Eve vardığımda alışık olmadığım birinin sesi geldi, muhtemelen babam yine köle satın almıştı. Genelde çocukları tercih ederdi, bu sefer genç bir erkek almış. Sesinden anladığım kadarıyla aramızda pek yaş farkı yok. Yorgun ve sisli bir ses... Oldukça utangaç olmalı. Belki de minnettarlığın getirdiği bir utançtır. Yemek için beni beklememişler. Taze çıkmış bulaşıkların sesi, sinir bozucu bir tınıda beni çağırıyordu. Önce odama gidip yemek yemek istiyordum. Rutin bir gün olmasına rağmen yorgunluk bedenimi sarmalamıştı. Yemeğimi yerken kulağım salonda konuşulanlara kesilmişti. O çocuk bu gece burada kalacakmış, yarın da babamla bir iş bulacaklarmış. Acaba nasıl bir hikayeye sahip..? Yemeğimi yiyip uyku çayımı içtim, kalan işi de halledip odama geçtim. Dolunay'ın hatsiz güzelliğini hayranlıkla izlerken uykuya daldım.

Güneşin hesap sorarcasına yüzüme ışık hüzmelerini çarpmasıyla uyanmıştım. Ben suçsuzum sevgili Güneş. Ay çok güzeldi. Senden çaldığı ışıkla mes etti beni.

Acaba babamla çocuk çıkmış mıdır? Biraz daha mı beklesem? Neredeyse her hafta bir köleyi azad ederdi babam. Güzel yemekler hazırlatır, banyo yaptırır, yeni kıyafetler giydirir, tanrı misafiri gibi el üstünde tutar; sonraki günse yaşamını sürdürebileceği bir işe sokardı. Kendisi de bir süre kölelik yapmış, dedemin kendisini satın alması ile azad olmuş. Onların tarlasında çalışarak kendini geçindirmiş. Zamanla dedem vasıtası ile annemle tanışmışlar, birbirlerini sevip evlenmişler. Evliliklerinden ben ve kız kardeşim dünyaya gelmiş.

Köle azad etmek babamın manen rahatlamak için bulduğu bir çözümdü. İşin garip yanı çok para kazanan biri değil, evin geçim kaynağı annemdi. Babam, çoğu annemin otlarından oluşan, dedemlerden miras kalan tarlada çalışıyor; annemse şehrin önde gelen şifacılarından, o da pek kazanmaz. Biraz bencil olsa oldukça rahat bir yaşam sürebilirdik. Düşkünlerden para almaz, çocukları gönüllü tedavi ederdi. İkisinin cömertliği arada kavga sebebi olsa da barış sağlanır, ihtiyaçlar öyle ya da böyle karşılanırdı.

Öylece uyku sersemi otururken odama koşarak girip üstüme atlayan kardeşimle ayıldım.

- "Ablaa hadi kalk kahvaltı yapalım. Anya çok aç, kalkmazsan seni yiyecek."
- "Eyvah! Küçük canavar gelmiş."
- "Nihaha yiyeceğim senii."
- "Aah olamaz, küçük canavar beni ele geçirdi. İmdaat!"

Beraber biraz oynadıktan sonra Anya'ya gelen çocukla babamın ne yaptığını sordum.

- "O benim yeni arkadaşım artık. Abiyle oyunlar oynadıık, beraber yemek yediik ama sabah kalktığımda abi gitmişti."
- "Peki babam?"
- "O da yoktu. Annem de Şifahane'ye gitmiş. Ben de senin yanına geldim, hadii yemek yiyelim, acıktım."
- "Tamam tamam, geldimm."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 27 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

İkigaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin