2

61 7 11
                                    

- Fotoğraflarım.

O gün Heeseung, ben oturduğum sandalyede uyuya kaldığımda ve o kucağına alacağı zaman uyanışım ile devam etmişti. Bir saatin ardından gelmişti yanıma ve bir saat boyunca beni yalnız bırakması gereken telefon konuşmasından nefret etmiştim.

Kahve içtiğimiz, film izlediğimiz ve bana gitar çaldığı bir günün sonunda, toparlandığımı düşündükten sonra bana bütün gece nerede olduğumu sordu. Ve Heeseung'a ilk defa yalan söylediğimde bana inanmıştı. Ona içtiğim bir içki yüzünden sersemlediğimi, fark etmeden dışarı çıktığımda sokakta uyukladığımı ve telefonunun sesini kapalı olduğunu söyledim.

Ve bana inanmıştı.

Bu durum ne kadar benim lehime olsa da kötü hissediyordum.

Ondan sonrası ise normal bir gündeymişiz gibi, o bana sarılıp şarkı söyleyerek uyuturken, parmakları saçlarımın arasında gezerken, tenine sinmiş parfüm kokusunu duyarken bile kendimi kötü hissetmekten alı koyamıyordum.

Ben tırnağımın soyulmuş ojesini daha da soyarken ve kampüsün içinde olan kafede Heeseung'un ikimiz için kahve almasını beklerken önümdeki sandalye çekilmiş ve biri oturmuştu. Heeseung sanarak hemen başımı kaldırdığımda karşımda Sunghoon'u görmek biraz garip olmuştu.

Tanıştığımız gece olanlar hakkında en ufak fikrim yoktu, yine de gergin hissediyordum. İki gece önceki haline göre daha sıradan şeyler giymişti. Beyaz bir tişört ve ona uyumlu olarak siyah önü açık bir gömlek ve siyah bir pantolon, parmaklarında ki bir kaç gümüş yüzük ve barda gördüğü gece de kolunda olan o saat.

"Seni burada görmeyi beklemiyordum." Elini çenesine yaslayarak bana bakıp konuştuğunda kaba görünmemek için gülümsediğimde, sağ tarafında duran sandalyeye oturan başka birini görünce bakışlarımı uzun uzun onun üzerinde gezdirdim.

"Ah, tanıştırayım. Jay, bu sana bahsettiğim o çocuk. Jaeyun, bu da o gece geç kalan arkadaşım Jay." Çocuk bana gülümseyerek bakıp elini uzatınca bende uzatmıştım. "Memnun oldum." diyerek elimi geri çekeceğim esnada masaya koyulan kahve bardağının çıkardığı o tık sesi ile bakışım soluma döndü.

Heeseung gelmiş; bir bana, bir de karşımdaki iki kişiye bakıyordu. Yüzündeki ciddi ifadeyi bozmadan solumdaki sandalyeyi çekip oturdu. Gözüm Jay ve Sunghoon'a kaydığında ikisinin de Heeseung'a kitlenmiş bir şekilde baktıklarını gördüm.

Bakışlarımı aynı yavaşlıkla Heeseung'a çevirdiğimde karışımızdakiler kalkmıştı. "Sonra görüşürüz Lee ve Jaeyun." Sunghoon, iki parmağını alnına koyup indirirken Heeseung hiç bir tepki vermeden onları izliyordu.

İkili giderken arkalarından baka kalmıştım. Hiç bir şey söyleyemeyeceğim kadar gergin bir ortamdı o an benim için. Heeseung hâlâ onların arkasından bakarken, bende onları izliyordum. Sunghoon'un dik duruşunun aksine elleri cebinde gevşek bir şekilde yürüyen Jay'de bir şeyi fark ettim.

O gece gördüğüm gümüş saatin tıpa tıp aynısını bileğinde gördüm.

Donmuş bir şekilde Jay'e bakarken Heeseung beni dürttü. "Jake? Sana diyorum." başımı hızlıca Heeseung'a çevirdim ve az önce öldürecek gibi bakan gözleri endişeli bir duyguya geçmişti.

"Aşkım duymadım, dalmışım. Ne dedin?" önüme verdiği kahveyi yudumlayıp ona baktım. "Onlarla ne ara tanıştın, dedim." Oda kahvesini alıp beni izlerken ben bir yudum daha aldım ve "Bara gittiğimde. Yanıma oturdu ve birden konuşmaya başladı. Niki de ortalıkta olmadığı için sıkılmaktan iyidir diye konuştum. O sıra tanıştık." diyerek, tek bir yalan barındırmadan açıklama yaptığımda yanaklarını şişirip başını salladı.

Red Letter, heejakeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin