Geceyi Poyraz'ın evinde geçirdiğim için uyuyamadım. Normalde sabahın 6 sında zorlamalar kalkmam ama bugün gözüme uyku girmedi. Poyraz'ın yanındaki odada uyumak kabus gibi olsa gerek uyuyamamın sebebi tabiki de bu. Herkesten önce kalkmanın mutsuzluğuyla mutfağa gittim. Kimseyi uyandırmamak için sessiz olmaya özen gösterdim. Cenk'e teşekkür borcum vardı. En iyi teşekkür kahvaltı hazırlamak bence. Sessiz adımlarımla mutfağa ilerledim. Kimseyi uyandırmak istemem değil mi. Dolabı açtım peynirleri dilimleyip masaya koydum. Zeytin,domates,saklatalik... derken masa harika görünüyordu. Son olarak bardakları koydum ve geriye adım attım masanın son haline bakıp gülümsedim. Saat 06:30 tu kimse daha uyanmamış galiba. Bu saatte uyanan tek salak bendim sanırım. Can sıkıntısından ölmek üzereyim. Yürüyüşe falan çıksam kayıp olmam herhalde ya. Zaten telefon diye birşey var ama bir sorun var altımdaki sort ve üzerimdeki yarım tişörtle sabahın soğuğunda üşürüm. Acaba Poyraz'ın odasına çıksam polar alsam uyanırmı ki. Tek yol bu ya can sıkıntısından ölücem yada riski göze alicam. Poyraz'ın odasına doğru yol aldım. Kapısının önünde bir soluik aldım. İçeriye kulak verdim ama bir ses yoktu. İnsan bir horlar canım ya şimdi içeri girdiğimde görmemek gereken bir şeyi görürsem. Neyse ya en fazla ne olabilir ki. Yavaşça kapının kulpunu aşşağı indirdim. İçeriye göz gezdirdiğimde Poyraz mışıl mışıl uyuyordu. Yani uyuyor sanırım sırtı dönük ama yatıyor. Yavaşça dolaba yöneldim. Kapağı araladım. Hafif bir gıcırdama sesi çıktı ama Poyraz istifini bozmadı. Dolaptan siyah bir polar alıp kapağı kapattım. Sessiz adımlarla odadan çıktım ve kapıyı kapattım. İşte bu kadar. Umarım fark etmemiştir. Poları üzerime geçirdim,yanıma bir miktar para aldım.Spor ayakkabılarımı ayaklarıma geçirdim ve mis gibi havayı içime çektim. Oturduğun yer merkezden uzak olduğu için sessiz ve biraz ürkütücüydü ama ben yanlız olmayı sevdiğim için burası bana iyi gelir. Ormanlık alanda koşmaya başladım. Nefesin kesilene kadar yüksek tempoda koştum. Bu kadar koşu yeterli sanırım eve gitsem iyi olacak. Bir saattir koştuğum için ter içinde kaldım. Hasta olmam inşallah. Elimi cebime attım telefonumun şifresini açtım. '36 cevapsız arama 27 mesaj' oha Cenk Ada ve tanımadığım numaranın beni araması merak ettikleri anlamına geliyordu galiba. Bu beni sevindirdi. Eve gitmeden çilingirci bulmam gerekli çünkü bir gün daha bu evde kalırsam uykusuzluktan ölebilirim. Bir yandan taksiyle konuşurken bir yandan da ayakkabımın bağcığını bağlıyordum. Aniden bir el beni hızla kendine döndürünce çığlığı bastım. Poyraz mı? Ne işi vardı ki şimdi bunun burada?
-"Kızım sen kafayı mı yedin! Ne senin derdin! Haber vermeden dışarı çıkmalar sonra telefonlara cevap vermemeler! " çemkirmesinden çok sinirlendiğini anlayabiliyorum ama beni merak etmesi çok garip gelmişti. Sonuçta ilk karşılaşmamızdan beri beni küçük düşürmüştü ve hatta beni adam yerine koyupta muhatap bile olmamıştı.
- "Ya sen sorunlu falan mısın? Tamam evini bize açtın çok saol ama evini açman beni kısıtlanan anlamına gelmez. İstediğim yere istediğim şekilde çıkarım bu seni ilgilendirmez. Hem sen benim neyimsin ki! Hem sen beni ne zamandan beri merak eder oldun." iki adım yaklaştığında iki adım geriledim. Hay aksi ağaca toslamamla yerimde kala kaldım. İki adım yaklaştı ve kulağıma eyildi. İşte şu an kalp krizi geçirebilirdim. Neden bana her yaklaştığında kalbim deli gibi atıyordu? "Bak güzelim seninle pek iyi bir başlangıcımız olmadı. Sana biraz sert davranmış olabilirim ama ben buyum kusura bakma. Ben senin hayal ettiğin bir erkek tipi değilim belki ama birde şöyle düşün ya hayallerinin de üstünde biriysem." iki adım uzaklaştı ve göz kırparak birkaç metre ilerideki arabasına yöneldi. Bense olduğum yerde hareket etmeden duruyorsum. 'Aslında Poyraz bu haliyle bile hayallerimdeki erkeği yansıtıyordu. Bazen sert çıkışlarını hesaba katmazsak müthiş biriydi.' Korna sesiyle yerimden sıçradım. "Hadi atla eve kadar yorulma"
"Şey aslında bir çilingirci bulsam iyi olcak, size yük olmak istemem" mahcup gözlerimi Poyraz'a çevirdiğimde sıcak gülümsemesi tüm vücudumu ısıtmıştı. Aşık falan olmuyordum değil mi??
"Rahat ol yük falan değilsin. Bora çilingir işini halletti. Bu arada kahvaltıyı hazırlayan sen miydin?"
"Şey evet bendim"
"Hem güzel hem marifetli" gözlerini bana çevirdi. Sırıtışı gülümsemeye dönerken gözlerini kırpmadan bana bakıyordu.
"Aslında pekte marifetli olduğum söylenemez. Birkaç bildiğim yemek dışında tabi" hiçbirşey söylemeden arabanın motorunu çalıştırdı. Aslında cevabını bekliyordum ama o hangi yemekleri yaptığımı merak etmişe benzemiyordu. Kendini bir anda sevdirip bir anda da soğutabiliyordu. Çaktırmamak için Poyraz'a yandan yandan bakmaya çalışıyordum. Bir an gözlerim yerinden çıkacak sandım cidden. Eve kazasız belasız vardık. Poyraz arabadan indi ve her zamanki gibi beni takmadan eve girdi. Bende arkasından girdim. Ada ve Bora iyi kaynaşmışa benziyorlar. Birbirlerine bu kadar yakın olmaları iyiye delalet olmasa gerek.
"Bora çilingir işini halletmişsin saol" bakışlar benim tarafıma döndü. Ada birden bana doğru koşmaya başladı ve kolları bedenini sardığında nefessizlikten boğulucam sandım.
"Kızım bir dur boğulcam şimdi"
"Neden telefonlara cevap vermesin çok merak ettik"
"Ettik?" Bora Ada'nın cevap vermesini engellemek ister gibi araya girdi.
"Çilingir işini Poyraz halletti. Anahtar masanın üzerinde bilgin olsun" ama Poyraz bana Bora halletti demişti. Demekki beni bu evde görmek istemiyordu. Biran önce beni göndermek içinde erkenden çilingir işini halletmiş olmalı pislik. Hızlı adımlarla anahtarı aldım ve eve yöneldim. Arkamdan seslenen Ada'nın sesine kulak vermeden hızlı adımlarımı dahada hızlandırdım.
"Ece kızım bir dur" ada kolumdan tutarak beni durdurduğunda kolunu indirdim.
"Ece oluyor ne bu acele daha birlikte film izliycektik seni bekledi herkes"
"Siz izleyin ben spor odamda olucam. Beni birkaç saat rahatsız etme" dedim ve cevabını beklemeden eve yöneldim. Aklıma Poyraz geldikçe sinirleniyordum. Hem bana güzel laflar söylüyo hem de kalbimi kırıyo. Sanırım bana şu an iyi gelebilecek tek şey kum torbası patlatmak olacaktı. Evet evet bu sinirle kum torbasını patlatabilirim. Evin kilidini açtıktan sonra bir an evin parkelerini ölmemek için kendimi zor tuttum. İnsanın evi gibisi yokmuş be. Paytak adımlarla odama çıktım ve üzerime rahat birşeyler geçirdim. Gizli çekmecemden bir tane çikolata alıp aşağıya indim. Anahtarı kaptığım gibi spor odama yöneldim. Arka bahçeye attığım her adımda sebebini bilmediğim bir histen dolayı heyecanlanıyordum. Başımı o pislik eve bakmamak için zor tutsamda yine gözlerim Poyraz'ın balkonuna doğruldu. Poyraz her zamanki gibi balkonunda sigarasını tüttürüyordu. Beni fark etmediği için göbek atabilirim şuan ama bir terslik vardı Poyraz'da. Sanki donup kalmış gibi bir noktaya bakıp birşeyler düşünüyor gibiydi. Sanırım ona baktığımı anlamış olacak ki bakışlarını bana çevirdi ve sinsice gülerek el salladı. 'Birde el sallıyor gıcık' ona karşılık vermeden odaya girdim. Hafif bir müzik açtıktan sonra kum torbasını yumruklamaya başladım. Telefonunun melodisiyle yumruklarımı durdurduktan sonra arayanın Ada olmasına pekte şaşırmadım.
"Beni rahatsız etme demiştim değil mi neden aradın?"
"Cenk seni çağırıyo sevgilisiyle tanıştıracakmış" ah terli terli gidemezdim
"Ben bir duşa girip öyle gelirim"
"Tamam canım geç kalma" telefonu kapattıktan sonra bir hışımla eve koştum. Tabi talihsizlik hep beni bulduğu için Poyraz orada mı diye balkona bakarken ağaca çarpmamla yere kapaklandım. Çenemdeki ıslaklığı fark ettiğimde kan olduğunu anladım. Poyraz balkondan bana sesleniyordu ama çenemdeki sızı cevap vermemiş engelliyordu. Yavaşca yerinden doğruldum ve yerdeki anahtarı aldım. Eve sersem sersem ilerlerken Poyraz'ın sesini bu sefer daha yakından hissediyordum. Beni kendisine çevirdiğinde afalladım ve yere tekrar kapaklanmadan beni kolları arasına aldı.
"Ağaçlar bizim için önemliler Ece onlara bu kadar sert kafa atılmaz ayıp" benle dalga geçiyordu ama gülüşü o kadar tatlıydıki bende gülmeye başladım.
"Hadi yürü sana pansuman yapalım" kollarını araladığında elinden şekeri alınmış çocuklar gibi hissetsemde ses çıkarmadan onayladım. Elimden anahtarı alıp kapıyı araladı.
"Sen salona geç ben malzemeleri getiriyim" gözleriyle evi süzdükten sonra başıyla beni onaylayip salona ilerledi. Banyodan aldığım malzemelerle salona ilerledim ve Poyraz'ın yanına oturdum. Pamuğu ve tentürdüyotu Poyraz'a uzattım ama o elimdekilere değil önce gözlerime sonra dudaklarına bakıyordu. Bende sanki bir yılan vücudumu sarmış gibi hareket edemiyordum. Poyraz yüzüme doğru yaklaşmaya başlayınca çenemin acısı geçmişti. Gözlerimi gözlerinden ayıramıyordum. Resmen gözlerinde kaybolmuştum. Aramızdaki mesafe artık yok denecek kadar azdı. Onunla öpüşmek istemiyordum ama bedenim düşüncelerimle ters hareket ediyordu.
"Çok güzelsin" kendimi şimdi durdurmazsam pişman olacaktık biliyorum. Beni ölmesine izin vermeden bir hışımla ayağa kalktım. Poyraz hala olayın şokunda olmalıydı ki yerinde hareketsiz duruyordu.
"Sanırım pansumanı kendim yapabilirim. Sen eve git istersen bende gelicem zaten Cenk sevgilisiyle tanıştıracakmış" Poyraz ışık hızında ayağa kalktı ve yüzüme bakmadan kapıya yöneldi. Ayakkabılarını giydikten sonra bana döndü
"Burada yaşananlar aramızda kalacak tamam mı? Müzenin bile bilmeyecek" zaten kimseye söyleyemezdimki. Ada'ya bile söylerken utanırdım zaten başkada kimsem yok anlatacağım.
"Tamam aramızda" hiçbir tepki vermeden kapıyı sert bir şekilde çarparak çıktı. İçimde bir boşluk olmuştu. Ölmesine izin verseydim pişman olacaktım ama ölmesine izin vermediğim içinde pişmandım. İlk defa kalbim hızla çarpmıştı. İlk defa böyle bir duygu yaşıyordum. Düşüncelerimi bir kenara bırakıp duşa girdim. Vücuma çarpan soğuk suyla rahatladığımı hissettim. Kendimi suya bıraktığımda ne kadar öylece durdum bilmiyordum ama derimin kırışmasından çok durduğum kolayca anlaşılabiliyordu. Suyu durdurup vücudumu duruladım. Altıma kot şort üzerime de beyaz dar bluzümü geçirdim. Saçlarımı tarayıp kuruladıktan sonra beyaz supergalarımı geçirdim. Telefonumu aldıktan sonra dışarı çıktım. Şimdi tüm yaşadıklarımızı unutacağım ve dakikalarca düşüncelere dalmıyacağım. Cenk'in sevgilisine sorunlu gibi görünmek istemem. Derin bir nefes aldıktan sonra zili çaldım. Kapıyı güzel bir kız açınca gülümsedim.
"Merhaba ben Cenk'in sevgilisi Kumsal" gülümsedim ve bana uzattığı elini sıktım.
"Bende Ece yeni komşularıyım"
"Ah evet Cenk anlattı. Gelsene içeri" ayakkabılarını çıkradım. Kenara bıraktım. Bana yaklaşan kıza bakışlarımı yönelttiğimde bana gülümsedi ve elini uzattı.
"Selam canım ben Kerem'in sevgilisi Eylül. Sende Ece olmalısın. Dedikleri kadar varmışsın, gerçekten güzelmişsin"
"Teşekkür ederim sizde öylesiniz" birbirimize gülümsedikten sonra salona geçtik. Cenk ayağa kalktı.
"Tanıştınız mı kızlar?"
"Tanıştık canim çok tatlı bir kız" gülümsedim cevap vermek için ağzımı açtığımda Cenk lafı ağzıma tıktı
"Çenen kanıyor galiba yıkasan iyi olur"
"Az önce bir ağaca çarpmıştım ondan galiba"
"Neye daldın bakalım ağaca çarpacak kadar"
"Şeyyy banyo ne tarafta" araya kumsal girdi
"Merdivenlerden çık soldan ikinci kapı tatlım" gülümseyerek hızlı adımlarla merdivenlerden çıktım ve sola döndüğümde Poyraz'a çarpmamla sendeledim.
"Çenen kanıyor yine mi ağaca kafa attın?"
"Hiç komik değil kanamanın şimdiye durması gerekirdi"
"İyi hissetmiyorsan hastaneye götürebilirim" cevap verecektim ama gözlerim kararmaya başlayınca Poyraz'a tutundum.
"İyi misin?"
"Değilim başım dönüyor"
"Tamam şimdi sakin ol tamam mı hastaneye gidiyoruz" beni kucağına aldı ve Bora'ya arabayı hazırlaması ıçin talimatlar verdiğini duyuyordum. Ada'nın 'Ece iyi misin' diye bağırışlarını artık duyamıyordum. Kapatmak istemediğimi gözlerimi kapatmamla artık kimseyi duyamıyor ve göremiyordum. Sadece Poyraz'ın huzur dolu kollarını hissediyordum. Kendimi bu kollarda huzurlu hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Tonları
RomanceKarakterlerin Tanıtımı: Poyraz: Wade Poezyn Ece: Candice swanepoel Bora: Francisco Lochowski Ada: Cara Delevingne Kerem: Vini Uehara Eylül: Barbara Palvin Cenk: Cameron Dallas Kumsal: Miranda Kerr