yaklaşık 15 dakika olmuştu. balkon kapısının önünde duran sarışın oğlanın karşısında, adeta süt dökmüş kedi yavrusu gibi kalakalmıştım. kafamın içinde birden çok soru dolaşıyordu. bunlardan en önemlisi ise taehyung'un beni nasıl bulduğuydu.
ben transa girmiş gibi dikilirken, taehyung aramızdaki sessizliği bozdu.
"böyle bomboş bakışmaya devam mı edeceğiz jungkook?"
stresten terleyen avuç içlerimi tişörtüme sildim ve dudaklarımı araladım.
"gerçekten düşündüğün gibi değil."
dedim mahçup bir ifadeyle. taehyung bu sözlerimin ardından sırıtmıştı."nasılmış? anlat bana dinliyorum." dedi ve bahçedeki hamağa doğru ilerledi. hiç tereddüt etmeden adımlarını takip ettim.
hamağa oturduğu gibi, kendimi savunmak için konuşacağım sırada beni kolumdan çekip yanına oturttu. ben daha ne olduğunu anlayamadan, sağ bacağını dizime atıp kucağıma yerleşti.
şu an içinde bulunduğum durum rüya mı gerçek mi ayırt edemiyordum. o anın şoku ile yapabildiğim tek şey belinden ona destek vermekti.
"jungkook, ordan bakılınca salak gibi mi gözüküyorum?" dedi alçak bir ses tonuyla.
itiraz etmek için tekrar dudaklarımı aralayacağım sırada çenemi tuttu. narin parmakları yüzümün her bir tarafını ezberlemek istermişcesine suratımda dolaştı. ardından sağ elini yavaşça boynuma indirip kolyem ile oynamaya başladı.
"tamam, belki biraz salağım ama konumuz şu an bu değil. muhtemelen seni nasıl öğrendiğim ile ilgili 50 farklı senaryo geçiriyorsun kafandan." dedi ve ellerini bu sefer de omzuma koydu. onu onaylamak adına usulca kafamı salladım.
"bana boks eldiveni ile fotoğraf attığın gün kolundaki dövmeleri gördüm. gördüğüm an bana bir çağrışım yaptırmıştı. ondan sonraki günler içerisinde sürekli kolunu görmeye çalıştım. mekânda yanımıza geldiğiniz gün benim için beklenmedik bir fırsattı. sana birçok kez temas ettim. farklı bahanelerle koluna dokundum fakat kasıtlı mı bilmiyorum, kolunu asla sıyırmadın."
derin bir nefes alıp sözlerine kaldığı yerden devam etti.
"sadece bununla mı ben olduğuma karar verdin taehyung diyeceksin ama hayır. bir araya geldiğimiz günün ardından yoongi'den telefon numaranı istedim fakat birkaç gündür telefonunu kullanamadığını söyledi. hatırlarsan da o gün beraberken telefonun çalmıştı ve sen de hiç düşünmeden meşgule attın. bana bilerek numaranı vermemezlik etmeyeceğini de hesaba katınca, kafamda bir şeyler tam olarak olmasa da oturdu."
dediklerinin ardından hızlı bir şekilde soluklandı. "ve geri zekalı, bahçeden çaldığın kedinin adı zeytin. onu da ben besliyordum. benim için son ve en komik delil buydu. gerçekten gördüğüm en büyük aptalsın."
bunu duymamla beraber koca bir kahkaha patlattım. gerçekten istesem bile kendimi bu kadar ele veremezdim. kendimi savunacak herhangi bir argümanım yoktu. bana ne dese haklıydı. onu kandırdığım için tokat yemeye bile hazırdım fakat şu an kucağımda oluşu tüm bu tezlerimi çürütüyordu.
"itiraz etmeyeceğim taehyung. edemem de zaten fakat kötü niyetli olmadığımı bil istiyorum. sana bu şekilde mesaj yollamak benim son çaremdi çünkü bir şeyler yapmak için gereken cesareti kendimde bulamadım. bulabileceğimi de düşünemiyordum. bu olanlar için üzgünüm." dedim ve iç çekerek kucağımdaki güzelin yüzünü izlemeye devam ettim.
o an hiç beklemediğim bir şey oldu. kucağımdan kalkacağını düşündüğüm esnada, yüzümü ellerinin arasına alıp bana doğru yaklaştı. alt dudağımı dudaklarının arasına aldı ve sesli bir şekilde emmeye başladı.