bir

8 2 0
                                    


bir
• bazen yıldızlar yol göstermez


salı, 02:41

insan hiç kendisini yitirir miydi? parmak uçlarını kaşındıran, aynaya baktığında göğüs kafesini ağrıtan bu hissiyatın sebebinin, 'kendini yitirmek' olduğuna karar vermişti Alper. insan kendini nadir de olsa kaybederdi demek ki, aksi takdirde içinde sıkıştığı bu döngüye verebileceği başka bir isim araması gerekecekti. bunu takati yoktu. 

oturduğu balkon salıncağında bacaklarını yavaşça kendine çekti. kedisi zakkum öleli 1 ay iki gün olmuştu. 

salıncağın önüne çektiği masanın üzerinde içinde kedisinin dökülen bıyıklarını biriktirdiği minik, ahşap bir kutu vardı. on dörtten fazla defadır, içinde kaç tane bıyık olduğunu sayıyor, kutuyu kapatıp kenara koyuyor ve birkaç dakika sonra elleri tekrar kutuya uzanıp saymaya başlıyordu. kedisini o kadar özlüyordu ki, bir aydır içinde beliren kocaman boşluğu kapatacak hiçbir şey bulamamıştı. caddeler, arabalar, insanlar midesini bulandırıyordu. aynada beliren yüzü, kedisini gömen elleri midesini bulandırıyordu. üstelik geçmek bilmiyordu bu his. kedisini değil de kendisini yitirmişti sanki. 

parmaklarının uçlarını masaya bastırıp kendini geriye itti, salıncak hafifçe sallanmaya başladı. üşüdüğü için aldığı ince pikenin yarısı kendi omuzlarında, diğer yarısı ise hemen yanında kıvrılmış uyuyan yabancı kedideydi. zakkumu bir caddede ölü bulduktan sonra yalnız 17 gün dayanabilmişti yalnızlığa. sonra da en yakın barınakta almıştı soluğu. 

"pisi pisi," diye mırıldandı çatallaşmış sesiyle. hafif şişman, orta yaşlı bir patiska kedisiydi, genzinden keyifli bir homurtu çıkararak daha da gömdü başını minderlere. "bak bakayım buraya. uykucu seni." 

hafifçe kulağının arkasındaki yumuşak tüyleri okşadı Alper. günlerdir ölü gibi uyuyan kedi, onu hiç yalnız bırakmıyordu ancak yine de pek iyi anlaşamamışlardı. göz teması kurmuyorlar, konuşmuyorlar, öylece yan yana durup susuyorlardı. 

"anladım ben seni." dedi. "isim bulamadım sana, o yüzden mi küskünsün?"

bakışları balkon demirlerinin ardındaki karanlığa kaydı. aslında bulmuştu, ama tembel kedi bulduğu bütün isimlere burun kıvırmış gibiydi. içine sinmemişti işte Alper'in, zakkum kendi ismini çok severdi. o da sevsin istiyordu. ismini de sevsin, kendisini de, bu evi de. öyle olursa bu evin duvarları Alper'e fısıldamazdı, gölgeler pencerelerde belirip uykusunda ona sarılmazdı. 

kedi cevap vermedi. kendisi de bir süre konuşmadı. bakışları balkon demirlerinin ardındaki karanlıktaydı. bugün gökyüzünde hiç yıldız yoktu. 

"uyku olsun mu adın?" diye fısıldadı. hafif, ılık bir meltem saçlarını okşayıp gitti. "ne olmuş garipse, sen de garipsin zaten."

kedinin yeşil hareleri keskin bir hareketle onunkilerle buluştuğunda, dudakları hafifçe kıvrıldı. başının üzerine sıkı bir buse kondurarak başını minderlere yasladı. gecenin içinde, rengarenk bir tablonun ortasındaki iki gri silüet gibi dikildiler. 

gün doğmamıştı. daha birbirlerine sarılıp susacakları uzun saatleri vardı. 


.

elize

avenoir •bxb•Where stories live. Discover now