Selam canlarımmm. Harwey serisinin ilk kitabı 'Astrid'in kaderi'nin ilk bölümüyle karşınızdayım. Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar dilerim.
UYARI: savaş, kan ve zorlama ağırlıklıdır. Kişiye göre,rahatsızlık hissi verme olasılığı vardır.
♧♧♧
Beyaz atım lotus'la beraber sonu belli olmayan bir yoldaydım. Ormanın derinliklerine doğru gidiyorduk. O kadar sinirliydim ki, kaybolmaktan bile korkmuyordum. Keşke kaybolsaydım. Kaybolmak, şimdi bulunduğum durumda en iyi seçenekti. Lakin nereye gidersem, Abim bran beni kolaylıkla bulurdu. İşte bu yüzden kaleden çıkmama izin verdi. Peşimden kimseyi göndermedi. Çünkü sinirimi her kesten uzakta yaşamam en iyisiydi. Zaten geri dönmekten başka çaremde yoktu. Nihayetinde, kaderime razı gelmek zorundaydım. Bu yüzden sinirimi geçirmek ve biraz olsun rahatlamak için, ormanın derinliklerine gidiyordum. Orman benim kendim olduğum yerdi. Burada saçma kurallar yoktu. Prenses gibi davranmama da gerek yoktu. Gerçek benliğimi göstermekte özgürdüm. Güneş her tarafı aydınlatırken, bir ben karanlığa mahkumdum sanki.
Kuşlar uçuşuyor, melodisiyle tatlı bir ortam oluşturuyordu adeta.
Geniş ve ağaçlarla dolu bir alana geldiğimizde durdum. Mavi ve fazlasıyla gösterişli elbisemle, atımdan zorlukla düştüm. Lotus'u bir ağaça bağladım ve sırtıma sabitlediğim oklardan alarak, uzakdaki bir ağaça nişan aldım. Bir bir okları fırlatıyordum. Çok sinirliydim hayata. Babamı benden alan darian'a, beni zorla evlendirmeye çalışan abime, bu kadar güçsüz olduğum için, kendime. Evet, evleniyordum. Van prensi felix ile. Buna beni zorlayan, abim olmuştu. Darian bize tekrar savaş açtığından, destek lazımdı. Van prensininde bende gönlü varmış. Abim destek göndermeleri şartı ile felix ile beni evlendiriyor. Üstelik van prensi haberi aldığı gibi yola çıkmış. Tez vakitde, burada olurdu. Yani buradaki son günlerimi geçiriyordum. En kötüsüde kimsenin bana fikrimi sormaması. Hoş, hayır dedim ama azardan başka bir şey duymadım. Ok fırlatırken de, kendi kendime konuşuyordum. "Sanki van'ların desteği olmasa, kazanamayız." Dedim sinirle. Bir tane daha ok aldım ve nişan aldım. "Onların desteği olsun yada olmasın, sonuç belli. Her türlü kaybediyoruz. Kazanma şansımız bile yok" dedim ve oku fırlattım. Bir tane daha ok alarak,tekrar nişan aldım."ben mi bencilim? Ah, gerçekten mi? Savaşmaya hazırım! Beni savaş meydanına göndersinler ama benden evlenmemi beklemesinler." Dedim ve oku fırlattım. Bir tane daha ok aldım ve yine nişan aldım. "Halkını düşünmeyen benmiyim? Ben kendimi feda etmeye hazırım! Ama bunu evlenerek değil, savaşarak yapmak istiyorum. Oysa, bran korkudan kaleden dışarı bile çıkmıyor. Ama fedakar olmayan benim, öyle mi!?" Dedim yine sinirle. Gerçekten çok saçma hareketler yapıyordum şu an. Derdimi ve sinirimi bile kendime anlatıyordum. "Şu hale bak, kendi kendime konuşuyorum. Bu kadar deli birisinden, evlenmesini bekleyemezsin! Bu saçmalık. Henüz hazır değilim!" Dedim ve yine okumu ağaça fırlattım. Diğer oklar gibi buda isabet etti. Şaşırmadım. Babam öldüğünden beri okçulukla ilgileniyordum. Hep darian kralını öldürmek istemiştim. Babama yaptığı gibi ama o hastalığı sebebiyle öldü.Yerine oğlu geçtiğinde, her şey daha da berbatlaştı. Bir çok kraliyet yer yüzünden silindi. Edward Hepsini topraklarına kattı. Bir çoğunun ismi, unutuldu. Sıradaki hedefi de bizdik. Şimdi de bize savaş açmıştı. Babamın ölümünden ve topraklarımızın bir kısmını almalarından sonra dururlar sanmıştık ama yanılmışız. O herifin gözü doymuyor. Hep daha fazlasının peşinde. Her şey onlar yüzündendi zaten. Babamı onlar öldürdü. Bize onlar savaş açtı ve kaybediyoruz. Şimdide onlar yüzünden evlenmek zorundaydım. Darian'dan nefret ediyorum. Onlarla ilgili her şeye, nefret duyuyorum. Bir ok daha aldım ve nişan aldığım sırada, izleniyormuşum gibi bir hisse kapıldım. Ağaça hedef alıyormuş gibi yaparak, nişan aldım. Adım seslerini duyduğum anda, geriye döndüm ve okumu fırlattım. Karşımda duran kişinin hemen yanındaki ağaça saplandı okum. Uzun boylu, siyah saçlı ve dumanlı gözlüydü bu kişi. Taç takmıyordu, kılıçı vardı. Gösterişli giyinmemişti ama en pahalı kumaşlardandı kıyafetleri. Muhtemelen bu felix'di. Bu kadar çabuk gelmesini hiç beklemiyordum. Üstelik bu kadar yakışıklı olduğunuda düşünmüyordum. Çapkın bakışlarından rahatsız olduğum bu adama, göz devirdim. Biraz yakınıma gelerek "Iskaladın. Yine de fena değildi. Böyle ok atmayı sana kim öğretti, güzelim?" Dedi ve bana daha da yaklaştı. "Iskalamadım, seni öldürmek istemediğim içindi. Ama eğer bir adım daha atarsan ve ya bana bir daha güzelim dersen, seni alnının ortasından vururum. "
Bir müddet bakışlarını üstümde gezdirdi. Ardından bana biraz daha yaklaşarak "Bu kadar güzel oluşunun yanında, fazlasıyla yabanisin. Benim kim olduğumu bilmiyor olmalısın. Yoksa benimle bu şekilde konuşmaya cesaret edemezdin. İzin ver, kendimi tanıtayım." Dedi gülümseyerek. Felix'in konuşma tarzına, sinir olmuştum. Küçük bir kraliyetin prensi olarak, fazlasıyla özgüvenliydi. Kendini ne sanıyordu? Bu diyarin en güçlü kralı falan mı? Tanrım! Kendini darian kralı, edward king olarak mı görüyordu? Ne yani, bununla mı evlenmeliydim? Sinirle yüzüne bakıyordum. "Tanrı aşkına. Sen kimsin ki, seninle böyle konuşmaya cesaret edemeyim? Kim olduğunun farkında mısın, felix? Hem ben seninle evlenmek istemiyorum. Şimdi nerden geldiysen, oraya geri dön. Çünkü buradan hiç bir şeyi, kendinle götüremezsin! Bende dahil."
Konuşmamı bitirdiğim gibi, felix'den biraz uzakta olan atıma doğru yürümeye başladım. O ise dumanlı gözleriyle, sinirle beni izliyordu. Tam yanından geçiyordum ki, kolumdan tuttu ve beni kendine çekti. Göğsüm onun sert bedeniyle buluştuğunda, minik bir çığlık attım. Boyu benden o kadar uzundu ki, yüzünü göremiyordum. Ben kafamı kaldırdığımda ve o yüzüme eğildiğinde, nihayet yüzünü görmüştüm. Sinirle yüzüne bakıyordum. Uzun siyah saçları, gözlerine düşüyordu. En az benim kadar sinirliydi. Yüzünü, yüzüme biraz daha yaklaştırdı ve "Senin yerinde bir başkası olsaydı, şimdi yaşamıyor olurdu." Dedi. Yüzüme nefesini vururken. Yakınlıktan dolayı, dudaklarımız neredeyse birleşmek üzereydi. Ondan kurtulmaya çalışıyordum ama o beni kendine daha da çok bastırıyordu. Konuşamıyordum. Tek söylediğim şey, "Dur" olmuştu.İlk defa birisiyle bu kadar yakınlaşmıştım. Sanki bedenimi başkası kullanıyormuş gibiydi. Hareket edemiyordum. Onun çekimine ne kadar istesemde, karşı koyamıyordum. Dudaklarını hafif araladı ve boynuma doğru eğildi. "Kokun eşsiz. Beni baştan çıkarıyor." Dedi, yavaşça. Aşırı rahatsız olmuştum. Pes ettiğimi düşündüğü için, beni kendine çekmiyordu. Boşluğunu yakaladığım anda, kolumu ondan kurtardım ve geri çekildim. Öfke dolu bakışlarımla, onu izliyordum. Kekeleyerek, "Sen ne yaptığının farkında mısın, felix!? Eğer bir daha bana dokunursan, seni buna pişman ederim! Defol git burdan!" Dedim. Nefes alış ve verişimde bile zorlanıyordum. Sırıtarak yüzüme bakıyordu. "Demek felix, ha?" Dedi. Az evvel ki, sinirli adamdan eser yoktu. Sanki o gitmiş, yerini çapkın birisi almıştı. Dalga mı geçiyordu? Ona ismiyle seslenmiştim. Ne demeliydim ki, ismi buydu. Bana doğru, bir kaç adım attı. "Adın ne?" Dedi. Bu sefer korkmadım. Ona biraz daha yaklaştım. Aramızda çok az bir mesafe vardı. Gözlerinin, siyahlarına baktım. Çok güzellerdi. Her şeyiyle, mükemmeldi. Bu kadar yakıṣıklı bir adam, nasıl bu kadar kaba olurdu?
Ciddi ve kaba bir ifadeyle,
"Sen kendini ne zannediyorsun,ya? Bana böyle davranma hakkını sana kim veriyor? Evlenmek istemiyorum diyorum, anlamıyormusun?" dedim. Çapkın ifadesini eksik etmeden, "Evlenmek, ha? Biraz hızlı değilmiyiz? Dedi. Sinir olmuştum. Kime ne anlatıyorsam ben? O odun herifin tekiydi.❤️🔥❤️🔥❤️🔥
Aniden beni belimden yakaladı ve kendine çekti. Bu sefer beni kendine bastırmıyordu. Bende kaçmak yerine, nefretle gözlerine bakıyordum. Kimyasi adeta beni ele geçirmişti. O mükemmeldi. Önüne düşen saç tutamları, siyah gözlerini kaplıyordu. Belirgin çenesiyle, fazlasıyla iyi görünüyordu. İri ve uzun bedeni bana göre çok büyük kalıyordu. Çok güçlü ve kaslıydı. Gözleri her yerimde gezdikden sonra, dudaklarımı buldu. Bir elini yanağıma koydu ve okşamaya baṣladı. Kaçmıyordum. Bana dokunduğu o elini kırmak vardı da, daha mantıklı düşünmem gerekti. Benden daha güçlüydü. Ondan kaçamazdım. Bir planım vardı. Fakat çok hızlı olmalıydım. Nefesini yüzüme vurarak, "Çok güzelsin.. Seni istiyorum." Dedi mırıltıyla. Bir anlık göz göze geldik. Diğer elinide belime koydu ve beni kendine daha da yaklaştırdı. Kalbim durmak üzereydi. Siyahlarını benim elalarıma dikti. Gözlerimden ayrıldıkdan sonra, "Kendimi tutamıyorum. Kokun, beni ele geçiriyor.." dedi fısıltısını, kulaklarıma vererek. Tanrım. Evlenmek istemediğim adamla, şu yaptığıma bak? Ne yapıyorum ben? Ya gerçektenden kendini tutamazsa, bana bir şey yapmaya cüret ederse? İşte bunun olmaması için hızlı davranmalıydım. Ellerimi boynuna doladım. Cüretkar bakışlarla yüzüne baktım. Dudaklarımı araladım ve "O zaman tutma kendini. İstediğini al." Dedim yavaşça. Bir anlık hareketsiz kaldı. Bunu beklemiyor olmalıydı. Fakat sonra, bakışlarını istek arzusu sardı.Hızla boynuma doğru eğildi.
Tam o sırada dizimi kaldırdm ve erkekliğine tekmeyi geçirdim. Yere çöktü ve içtenlikle bağırdı. Hızla atıma koştum ve bindim. Arkamdan ona baktığımda, bu görüntüsü beni keyiflendirmişti. Sonuçta hak etmişti.
💫Onun görüntüsü uzakta kalırken, ben kaleye doğru gidiyordum. Bundan sonrası hakkında hiç bir fikrim yoktu. Felix tüm bunlardan kral abime bahsederse, başıma neler gelirdi? Yada felix benimle evlenmekten vazgeçerse, astrid'in kaderi nasıl değişirdi? Gerçi her türlü kaybediyorduk. Yine de edward'a karşı bu kadar uzun süre dayanmamız bile büyük bir başarıydı. Bir kaç güne hatta saatlere topraklarımızı ele geçirmiş olurdu. Kraliyetimizi ve halkımızı neler bekliyordu? Aklımdaki sorularla, kuşların tatlı melodisi bana eşlik ediyordu. Bundan sonrası ise bilinmezlerle doluydu...
...
Umarım beğenmişsinizdir canlarım. Kendi karakterime düşmem şaka mıdırrr?🤭 Felix(?) mükemmel değil mi ya? Biraz öküz ama karakter gelişimi yapıyoz merak etmeyin:)
Kendinize iyi bakın. Görüşmek üzere. 🙊💋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Astrid'in kaderi
FantasyAstrid prensesi, Darya Clark. Diğer prenseslerin aksine, ok atmaya ve savaşmaya merakı olan biridir. Babasını düşman krallık darian ile çıkan şiddetli savaşta kaybetmiştir. Bu yüzden içini intikam ateşi sarmıştır. Tek hayali, bir gün darian'ın sonun...