1'

15 5 29
                                    

-Atlantis'in Gözünden

"Koca kıçını kaldırma vakti uyuyan güzel!" Marlene'nin alaycı sesiyle gözlerimi araladım. "Sabah mı olmuş..." hala ayılamamıştım. Marlene onaylayıcı bir bakış attı. "Bugün günlerden ne?" Günleri artık karıştırır durumdaydım. "Pazartesi"

Bunu duymak beni birazcık mutlu etmişti en azından. İyi tarafından bakılırsa Dolunay'a daha 3 hafta vardı! Tabii kötü yanıysa benim bir canavar olmamdı ve bu gibi durumlarda mutlu olup,günleri hesaplamak zorunda olmamdı.

Bunları düşünürken bir yandan da oda arkadaşım Marlene'nin attığı Gryffindor cübbemi giyiyordum.
Annem Vampir,babamsa bir Kurt Adam idi. Bense haliyle Kurt Adam ve bir Vampirin karışımı olan melezdim.

Annemden aldığım genlerimle; ten rengim elbette beyazdı. Fakat Kan içme,yaralarımı hızlı iyileştirme gibi özelliklerim yoktu. Göz rengim normalden biraz daha açık bir mavi rengiydi. Göz rengim değişmiyordu,sabit olarak açık mavi rengindeydi.

Işığa karşı bir problemim yoktu. Koklama ve işitme duyum çok keskindir. Zihin okuma gibi bir gücüm olmasada hızlı olabilme yeteneğim var. Köpek dişlerim olması gerektiğinden bir tık kadar büyük.

Babamdan aldığım genlerimle ise sadece Dolunay zamanında bir Kurt Adam'a dönüşüyorum. Cidden büyük bir canavar gibiyim. Şu ana kadar bunu bilen tek kişi Marlene. Diğerleri,yani Lily,Dorcas,Alice ve Mary öğrenirse benden soğuyacaklardır. Bu yuzden bilmemeleri şimdilik en mantıklısı.

"Hey,daldın gittin yine? Gelmiyor musun?" Marlene'den gelen sesle arkamı döndüm. Kapının önünde öylece beni beklediğini unutmuştum. "Geliyorum!" Ayakkabılarımı hemen ayağıma geçirerek odamdan dışarı çıktım ve Marlene ile Ortak Salon'a doğru ilerledik.

Ortak Salon'a girdiğimizde çoğu kişi bize bakıyordu. Bu bakan kişilerin çoğunun gözü ya beyaz ten rengimde,yada normalin üstündeki gözlerimdeydi. Bizse Gryffindor masasından kendimize bir yer bulup oturduk.

Sadece boş tabağıma yorgun ve halsiz gözlerle bakıyordum. Dolunay zamanında ne yapacağımı düşünmek beni yiyip bitirsede,doğamda olan birşeyi engelleyemez yada durduramazdım. Fakat daha acısız olmasını sağlayabilirdim, ve benimde bunu yapacak yeterli gücüm yoktu.

"Wilson,iyi misin?" Yanımdaki Remus Lupin'e yorgun fakat hala ışıl ışıl parlayan gözlerime baktım. "Hm hm" diyerek kafamı salladım ve önüme geri döndüm. Bedenim kafamı taşımayacak haldeyken Dumbledore yemek yememize izin vermişti.

Marlene tabağımı doldurmaya çalışıyordu. "Bunu çok severdin,biraz daha koymamı ister misin?" Marlene'nin bana karşı bu nazik tavrı hoştu fakat benim bunları yiyebilecek bünyem yoktu. Dolunay zamanına yaklaşırken biraz fazla yerim fakat daha 3 hafta vardı.

"Teşekkürler Marlene fakag bunları yiyecek kadar aç olduğumu düşünmüyorum, bunlar yerine birşey yemesemde olur..." Masada karşılıklı oturduğumuz Sirius ve James bana bir bakış attılar, aynı zamanda Remus ve Peter'ın bakışlarını da hissedebiliyordum.

Bense hiç kafamı kaldırmadan tabağıma bakıyordum.
"Pekala..." Marlene önüme koyduğu yiyecekleri ve tabağı bıraktı. Kendi yemeğine dönerken bir yandan da bana bakıyordu.

"Wilson bir sıkıntın mı var?" James garip bir tavırla sordu. Sıkıntım yok mu ki? "Hayır ben iyiyim sorduğun için teşekkürler Potter" James kısaca "Rica ederim" dedikten sonra yemeğine döndü.

Muhtemelen masada bulunan Çapulcular ve Marlene'nin canını bu umursamaz tavrımla fazlasıyla sıkmıştım... Fakat ben umursamaz değildim,aksine fazlasıyla kafaya takıyordum bu durumu.

Beni tanımayan insanların yardımını geri çevirmem gerekiyordu, çünkü tanısalar nefret edilecektim. Geri çevirdiğim kişilerin moralinin bozulmasını hiç sevmiyorum. Aslında kimsenin moralinin bozulmasindan hoşlanmıyorum.

Nazik bir yapım var,fakat dışarıdan öyle mi gözüküyorum emin değilim. Yemekler bittikten sonra Ravenclaw ile ilk dersimiz olan Tılsım sınıfına doğru yol aldık...

Were Wolf and Were Wolf-VampireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin