Bu bölümde azıcık karakter tanıtımı yapacağım ve sonrasında 2. Bölüm olarak yazacağım haberiniz olsun.
Korel 27 yaşında
Uyuşturucu baronu ve yer altı mafyası fakat bir ilaç şirketinin ceo'su olarak biliniyor. İlaç şirketini kendi isteğiyle yönetsede kimsenin bilmediği işini zorunlu olarak yönetiyor. Babası 3 sene önce kan davası yüzünden öldüğü için bütün işler ona kalmış durumda.Atlas 21 yaşında
Güzel sanatlar fakültesi 3. Sınıfta. Bir babası ve üvey kardeşi var. Albino olarak dünyaya geldiği için annesi doğum yaparken ölmüştür. Babası ikinci evliliğini yaptıktan bir süre sonra üvey anneside kalp rahatsızlığından ölmüştür. Atlas ne kadar babasına iyi davransada babası, annesi öldükten sonra hatanın atlas'ta olduğunu bilerek düşman kesilmiştir. Bu denli atlas'a kötü davranır. Atlas geçim kaynağını resim yapıp satarak karşılar. En büyük mutluluk kaynağı küçük kardeşi aras'tır.
Aras 7 yaşında
Abisi dışında fazla umursadığı pek bir şey yoktur. Mutlu görünse de annesinin ölümünden sonra mental olarak çöküşe geçmiş ve abisiyle babasının kavgalarına boyun eğmiştir.Karakter tanıtımını yaptığıma göre başlayabilirim. İleriki bölümlerde farklı karakterler gelirse onları da medyaya sırayla eklerim ilk önceliğim başrol karakterleri eklemekti.
Sevginin hangi dil olduğunu unutan atlas, sevgiyi küçük birinden öğrenmek için çabalamıştı. Peki bu sefer kendinden büyük birine sığınırsa ne olacaktı? Acımasız bir kalp atlas'a sevginin ne demek olduğunu öğretebilecek miydi? Peki atlas bu kadar kötüyken, öğrense bile nasıl sevgiyle yaklaşacaktı öğreten kişiye? O kişi yara mı bırakır, yoksa kendi benliğini mi?
Atlas'ın anlatımından;
Neden kâbus görmediğimi uyandığımda anlamıştım. Yumuşak, beyaz bir yatağın üzerinde uyuyordum çünkü, bu dünya 'da gördüğüm en rahat uyku olabilirdi. Babam yoktu, sıcak bir yatakta gözlerimi açmış pencere önündeki güneş'e bakıyordum, neyseki perde kapalıydı fazla güneş zararlıydı bana.
Uyanma sebebim aşağıdan gelen silah sesiydi. Bu sesi dün geceden beri 2. Kere duyuyordum. Neden hala burada uzanıyor oluşum bana garip gelmiyordu? Yataktan ayağa kalktım, üzerimdeki kıyafetler değiştirilmişti. Ellerim sargı beziyle sarılmıştı. Yatağın sağ tarafına baktığımda yeni kıyafetler sırayla dizilmişti. Kapı çaldığında irkilerek geriye doğru adım attım. Giren kişi kadındı. Beyaz bir gömlek, siyah kumaş pantolon vardı üzerinde. Esmer teni ve açık kahve saçları çok güzeldi. Keşke benimde saçlarım böyle olsa...
-efendim, yatağın üzerindeki kıyafetleri duş alıp giyinin lütfen. Korel bey aşağıda sizi kahvaltı için bekliyor."
- korel- bey? Onun kim olduğunu sorgulamayacağım. Beni tahminen ne zaman bırakırlar o aptallar!?" Tamam, bir kadına bağırmak saçma gelirdi, ama benim önceliğim şuan kardeşimdi. Ve beni kaçıranlar fazla huysuz olacak ki pek peşimi bırakacaklara benzemiyorlardı. Sinirlenmekte haklıydım.
- efendim, korel bey sizi aşağıda bekliyor. " Deyip çıkmıştı.
- lanet olsun! Bir kerede dinleyin beni ya! Hiç mi sözüm geçmiyor kimseye!?
Bunları söylerken odada bulunan kapının duşun kapısı olduğuna emin olduğum için oraya adımladım. Bu adamların güvenilir olduğu ne malum, öldürürlerse biterim. İsteklerini yapmaktan zarar gelmez. Hızlıca duşa girip çıkmıştım, yatağın üzerinde bulunan kıyafetleri giyip odanın kapısını açıp çıktım.
- oha! Niye bu kadar büyük bu ev mk? Merdivenlerden ineceğim herhalde.
Merdivenlere doğru adimladığım sırada arkamdan gelen 2 korumadan habersizdim. En son seslerini duyduğumda bir şey yokmuş gibi yoluma devam ediyordum. Salona giriş yapmıştım. Siyah, geniş L koltuklar, televizyon, beyaz-krem tonlarında perde, açık gri tonlarında duvarlar... İç karartıcıydı. Salonun tam karşısında salonla birleşik yemek masası vardı, oda siyahtı. Masada oturmuş kahvaltı eden bir adam gördüğümde dün birini öldüren adam olduğunu hatırladım. Bu adam... Beni tutan adamlara komut verendi. Şerefsiz! Göz devirmemek elde değil... Masaya doğru adımladığım sırada tam sandalyenin önünde duraksamıştım. Adama baktığımda hala kahvaltısını ediyor tek kelime etmiyordu. En son geldiğimi o kıt beyniyle algılamış olacak ki önce suratıma sonra giydiklerime bakmıştı, sonra gözleri saçlarıma doğru tırmanmıştı. "Ne bakıyorsun aptal?" Dememek için zor duruyordum.
- otur, atlas." Dedi ve kahvaltısını yemeye devam etti. -ne Oturuyim belki bırakır beni dediklerini yaparsam.- Diye geçirdim içimden. Sandalyeyi geriye doğru iterek oturdum.
- kahvaltını et." Sesini otoriterliğini ve baskınlığını belli ederek kullanıyordu ve bir saniyeliğinede olsa çekici gelmişti. Fakat o sırada içimden ne geliyorsa söyleme isteğiyle yanıp tutuştuğum için tek bir cümle çıktı ağzımdan;
- beni bırak." Dedim düz bir sesle. Ne kadar onunkine kıyasla fazla baskın çıkmasada, benimde bir baskınlığım vardı şahsen.
- bakarız. Şimdi kahvaltını et." Dedi çayını yudumlayarak.
- bakmayalım lütfen, beni bırak. Seninle uğraşacak havamda değilim."
- ben seninle uğraşmaya çok bayılıyorum sanki aptal albino. Bizi görmeseydin belkide evinde sıcak yatağında yatıyor olurdun."
- ne kadar tatlı düşüncelerin var senin öyle ya. Baskınlığın kadar aptalsında. Beni bırak dedim sana. Aptal beynin bunu algılamıyor mu? "
- sokakta bulup adamlarımın yakaladığı bir çocukla siyaset tartışması yaparmışcasına konuşmam. Beni ilgilendirmiyorsun. O aptal gözünü oymadan önce kahvaltını et, sana bir teklif sunacağım."
- yok ya. Birde tehdit ediyor. Beni bırak dedim sana."
- ..."
Birde konuşmuyor. Sanırım kahvaltı etmek dışında yapabileceğim bir şey yok... Elime servis tabağının yanında bulunan çatalı aldım, tabakta bir kaç zeytin, haşlanmış yumurta, domates, peynir vardı. Tabakta olanlar dışında farklı çeşit kahvaltılıkta vardı tabii.
- beni ne zaman bırakacaksın?" Dedim ağzımda domates varken.
- ağzında bir şey varken konuşma."
- ben ne söylüyorum sen ne söylüyorsun. Cidden sinir bozucu, umursamaz, aptal birisin."
- baska söyleyeceğin bir şey yoksa kalkıyorum. Tabağını bitirmeden kalkma." Dediği gibi ayağa hızla kalkmış ve bir sey dememe fırsat vermeden gitmişti. 20 dakika sonra tabağımı bitirmiş ve kalkmıştım. Odaya çıkıp kaçma planı yapmam lazımdı. Yoksa bu adamın beni bırakmayacağı kesindi.
- korel bey yukarı katta sizi bekliyor. "
Bir anda karşıma çıkan bir adamla irkildim.
- o adamı görmek istemiyorum. Umrumda değil."
- inat etmeyin lütfen. Yukarıda sizi bekliyor, aksi takdirde gelmezseniz sizin açınızdan kötü olabilir."
- iyi. Gidelim." Bu adam cidden sinir bozucu bir yaratıktı. Bir salmadı beni ya. Aklımda hala aras var. Lanet olsun, hayatımı skiyim!
Yukarı kata doğru gidiyorduk. Merdivenlerden çıktığımızda bir odanın önüne geldik. Adam kapıyı açıp iceri girmem icin komut verdi, bekletmeden içeri girdim. Geniş bir odaydı, siyah kaplı büyük bir masa, defterler, dosyalar bir köşeye dağılmıştı. Perde siyahtı. Masa'nın önünde karşı karşıya tekli koltuk, tam ortasında komodin gibi camlı bir masa vardı. İçeri tam olarak girdiğimde gözlerim korel'e kaydı. Bana bakıyordu, bana... Önce saçlarıma, sonra yavaşça dudaklarıma doğru kaydı gözleri. Dikkatle izliyordum gözlerini. Tekrar saçlarıma baktığında ne düşündüğünü idrak edememiştim.
- atlas... Geç otur şuraya." Masa'nın önünde bulunan tekli koltuğu gösterdi.
Koltuğa doğru adımladığımda durdum ve oturdum.
- beni bırak. Yalvarırım. Bak kimseye bir şey söylemem. Lütfen bırak beni."
- bir teklifim var."
- ne? Ne teklifi?"
- benim kişisel asistanım ol. Göz önünde bulunursan kimseye söylemezsin hem."
- asla."
- senin kardeşin vardı değil mi atlas? Adı neydi? Dur bir düşüneyim... Hm, arastı. Değil mi atlas?
...
BOLUM SONUUUU BU SEFER BİN KELİME OLDU UZATMAK İSTEMEDİM AMA İLERİKİ BOLUMLERİ BAYA UZATİCAMM UMARİM BEGENİRSİNİZZ AYY BU KİTAO TUTMAZSA AGLARİM VALLAA CANLSRİMSİNİZZ 🥺🥺
ŞİMDİ OKUDUĞUN
iz
Teen FictionKorel umursamaz bir yaratıktı, insanların ne düşündüğünü umursamıyor kendine göre hareket ediyordu. Atlas ise albino bir erkek ve hemen kırılan, hemen incinen bir tipti. Peki bu ikili birbirlerine nasıl iz bırakmadan yaşayacaktı?