Koca alanda dolanırken bir yandan da huzurla oksijeni tüketiyordum. Burayı seviyorum. Belki ülkemde en sevdiğim yerdi burası. Etrafta gezinmeye devam ederken bacaklarıma dolanan şeyle gülümseyerek eğildim ve onu sevmeye başladım.
"Kaçtın mı sen ufaklık? Ha? Kaçtın mı? Annen merak edip sevgilimi suçlarsa bozuşuruz bak."
Merasından kaçtığına emin olduğum küçük kuzuyu sevip öperken benden kaçmıyor oluşu hoşuma gitmişti. Bu küçükler neden bu kadar sevimli oluyordu ki? İnsanlara eziyetti adeta.
"Onu benden çok seversen keser yerim."
Duyduklarımla korkuyla ayağa kalktım ve arkama dönüp sevgilime baktım. Hadsiz sevgilim neler diyordu böyle. Bir de karşımda gülüyordu bu dediklerine. Küçük kuzuya dönüp onu hızla kucağıma alıp sarıldım.
"Vicdansız. Bunu nasıl yaparsın?"
Ona hesap sorsamda beni hiç kââle almıyor gibi duruyordu. Hayır bu kadar vicdansız bir sevgilim olamazdı benim.
"Pardon prensesim ama siz bir kuzuyu benden çok severseniz ilk yapacağım şey o kuzuyu yemek olur. Ya da bir tavuk, oğlak, koyun bu hiç fark etmez. Öncelik her zaman ben olmalıyım."
Kaçık sevgilime yaklaşırken bir yandan da kucağımdaki kuzuyu seviyordum. Yorgun duruyordu. Babamın bana saraydan çıkmayı yasaklamasının üzerinden iki ay geçmişti. İki aydır onu görmemiştim. Bu yüzden tek başıma sürpriz yaparak çiftliğine geldim. Ama sanırım yanlış günü seçmiştim. Geldiğimden beri oturmuyor ve sadece hayvanlarla ilgileniyordu. Genel olarak bakım günleriydi. Belirli bir plana göre gittiği için işin içinden çıkamadı. Bende onu izleyip, çiftliği gezdim bu süreçte. İşi gerçekten zordu. Ahırı ayrı, merası ayrı, kümesi ayrı... Ekstra olarak da hayvanların kendileride vardı. Sevgilimin yorulması çok doğaldı. Kısa zamanda yanında olup yan taraftaki samanların üzerine oturdum. Bunu seviyordum. Samanların üzerine oturmak bana gerçek anlamda çiftlikte olduğum gerçeğini hissettiriyordu.
"Benim sevgilim bu kadar vicdansız mı gerçekten? Hayır bileyimde ona göre davranayım kendisine."
Ben kucağımdaki kuzuyu sevmeye devam ederken biraz tepinmeye başlamıştı. Sanırım gitmek istiyordu. Onu yavaşca yere bıraktım. Doğru tahmin etmiştim işte miniği bıraktığım gibi koşturmaya başlamıştı etrafta. Ben onu izlerken sevgilim yanıma gelmiş ve oda kendisini samanların üzerine atmıştı. Ona dönüp bakarken vereceği cevabı bekledim.
"Vicdansız biri olsam beni sevmeyecek misin yani?"
Bunu duymak bir an da kaşlarımı çatmama sebep oldu. Kaşlarımı çatmakla kalmamış aynı zamanda boşluğa düşmüş gibi hissetmiştim. Bu.. İmkansız. İmkansızında ötesi. Brian benim için çok farklıydı. Onun sayesinde annemin üzüntüsünü atlatmış, onun sayesinde babamın bana yaptığı kötü şeyin üstesinden gelebilmiştim. Benim saçlarımın güzel olduğunu öyleyen ilk kişiydi Brian. Ona dokunup okşayan, onu öpen ilk kişiydi. Brian'i sevmemek aklımın ucundan bile geçmemişti şimdiye kadar. Gözlerim hızla dolarken konuşamadım. Ben sessizliğimi korurken az önce benimle dalga geçer gibi konuşan sevgilim oturuşunu düzelterek ciddiyetle baktı bana.
"Neden bir an da böyle oldun sevgilim? Yanlış bir şey mi yaptım yoksa?"
Ellerini yanaklarıma koyup bana dikkatle bakarken kaşları çatılmıştı. Damlacıklar ısrarla göz pınarlarımda beklerken onun gözlerine baktım.
"Bir daha bunu söyleme. Seni seviyorum."
Sevgilim bir an da sakince nefesini dışarı verirken yanaklarımdaki ellerini aşağıya indirdi ve beni belimden tutarak kucağına oturttu. Onun kucağında otururken başımı omuzuna yasladım ve ona sarıldım. Elleri saçlarımde gezinip okşarken sakince benimle konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALANCI GERÇEKLER
Historical FictionYine açıldı kaderin kapıları. Sarayın gözde cadısıydı O. Her seferinde yeni şeyler söylüyor, yeni şüpheler uyandırıyordu söyledikleri. Şüphe uyandırsada Kral emindi O'ndan. Her söylediğine inanıyor, sonsuz güveniyordu. Ama bu sefer.. Bu sefer O'da...