Rüzgar, eski harabelerin taş duvarlarını çınlattı ve yıldızlar gökyüzünde parıldarken, gece sessizce ilerliyordu. On yıl boyunca, genç arkeolog Emma Brown, araştırmalarını sürdürdüğü bu antik siteye hiç bu kadar derinlemesine bakmamıştı. Ay ışığı, taşların üzerinde tuhaf bir ışıltı bırakıyordu ve Emma'nın heyecanı, gözlerini bu esrarengiz manzaradan alamamasını sağlıyordu.Emma'nın elleri kazma ve fırçalarla doluydu, ancak bu gece onun için normal bir kazı gece gibi değildi. Çünkü bu kez buldukları, sadece toprak altında saklanmış bir tarihi eser değildi; buldukları, bir zamanlar sadece efsanelerde anlatılan bir dünyanın gerçek olduğunu gösteren kanıtlardı.Harabelerin en derin noktasında, Emma ve ekibi, uzun zamandır kayıp olduğu düşünülen bir geçit keşfettiler. Taş kaplamaların arasında saklı kalmış bu gizemli geçit, Emma'nın içinde bir yerlerde var olan keşfetme arzusunu daha da derinleştirdi. Bu geçidin ardında nelerin beklediğini merak etti ve aynı zamanda biraz da korktu.Gece ilerledikçe, Emma'nın kafasında birçok soru dönüyordu. Bu geçit nereye açılıyordu? Belki de efsanelerde anlatılan diğer dünyalara veya başka bir boyuta mı? Ya da belki de tarih öncesi bir medeniyetin kalıntılarına?Heyecanla dolu kalbiyle, Emma geçidin önüne geldi ve nefes alıp vermesini yavaşladı. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldıktan sonra, cesaretini topladı ve bir adım attı. O an, geçmişten gelen bir çağrı gibi hissetti. Birdenbire, etrafındaki her şey karardı ve Emma, uzak bir dünyaya doğru hızla ilerlediğini hissetti.Emma'nın içinde bir dönme hissi vardı. Birdenbire, etrafındaki her şey karardı ve Emma, uzak bir dünyaya doğru hızla ilerlediğini hissetti. O an, geçmişten gelen bir çağrı gibi hissettiği bu yolculuk, onu bilinmeyen bir maceranın içine çekiyordu.Bir an önce geçmişten gelen bu gizemli çağrıya karşılık vermek istedi Emma. Korku yerine merak ve keşif arzusuyla doluydu. Adımlarını cesaretle attı ve birdenbire etrafındaki karanlık, parlak bir ışıkla değişti. Gözlerini kısarak etrafına bakındı ve gördüğü manzara karşısında hayretle durdu.Önünde, yıldızlarla dolu bir gökyüzü uzanıyordu. Emma, harabelerden ve ekibinden uzakta, bilmediği bir yerde duruyordu. Ayaklarının altındaki toprak bile, tanıdık olmayan bir yapıdaydı. Düşünceleri ve kalbi birbirine karışmıştı; bu nasıl olabilirdi?Bir anlık şaşkınlıktan sonra, Emma bir şekilde geçmişten gelip bu farklı evrene ışınlandığını anlamaya başladı. Belki de bu geçit, zaman ve uzayın sınırlarını aşabilen bir portal olabilirdi. Bu düşünce, Emma'nın içinde yeni bir heyecan uyandırdı. Ancak burada olduğuna göre, yapması gereken ilk şey geri dönmemesi gerekti.Gözlerini çevresindeki manzaraya daldırdı. Etrafta tuhaf bitki örtüleri vardı, bazıları dünyadaki hiçbir şeye benzemiyordu. Uzakta, gökyüzünde parlak renklerin dans ettiği bir aurora benzer ışıklar görebiliyordu. Bu yer, sadece efsanelerde anlatılan bir dünyanın gerçek olduğu yer olabilir miydi?Emma'nın içindeki bilim insanı ve maceraperest, bu anı yaşamanın verdiği karışık duygularla başa çıkmaya çalıştı. Artık geri dönmek imkansız gibi görünüyordu ve o an karar verdi: Bu yeni dünyayı keşfetmek ve bu gizemleri çözmek için burada kalacaktı.Emma, bilinmeyen bir dünyada durduğu yerden etrafına bakındı. Ayaklarının altında yumuşak, yeşilliklerle kaplı bir zemin vardı ve ileride, devasa ağaçlar ve tuhaf, biyo-lüminesans mantarlarla dolu bir orman uzanıyordu. Gökyüzü, yıldızlarla kaplıydı ve sanki burası hiç bilmediği bir galaksinin parçasıymış gibi görünüyordu.Geçidin açıldığı noktadan uzaklaşmak için geriye doğru baktığında, bir an için geçidi göremedi. Belki de bu geçişin sadece bir yönlü olduğunu düşündü, ancak bu düşünce onu korkutmaktan ziyade heyecanlandırdı. Emma, ne kadar uzaklara gittiğini bilmeden, cesurca ilerlemeye karar verdi.Yolculuğu boyunca, karşılaştığı bitki ve hayvanlar dünyadaki hiçbir şeye benzemiyordu. Bazıları ışık saçıyor, bazıları ise doğrudan zeminle etkileşim içindeydi. Emma, her adımında bu dünyanın sırlarını keşfetmeye çalışıyordu. Elindeki bilimsel cihazlarla ölçümler yaparak, bu yeni dünyanın fiziksel özelliklerini anlamaya çalıştı.Bir süre sonra, ormanın kenarında küçük bir nehir keşfetti. Suyun berraklığı, normalde gördüğü yerlerde bulunan sudan çok farklıydı. Nehrin kıyısına yaklaştı ve suyu inceledi. İçinde yüzen iridescent balıklar ve göz alıcı renklerde su bitkileri vardı. Emma, bilim insanı olarak merakı artarken, bu dünyanın ekosistemini anlamak için daha fazla zaman harcamaya karar verdi.Günler geçtikçe, Emma yeni dünyaya alışmaya başladı. Güneşin doğuşu ve batışı, buranın gündüz ve gece döngüsünü anladığını gösteriyordu. Yıldızlarla kaplı gökyüzü, gece boyunca değişen renklerle dans ediyordu. Bu manzaralar karşısında Emma, buranın güzelliklerine hayranlıkla bakıyordu, ancak aynı zamanda geçmişten gelen olayların gerçekliği konusunda da düşünceleri belirsizdi.Bir gün, uzakta bir ışık huzmesi gördü. Ormana doğru yürüdü ve ışığın kaynağını buldu: bir antik tapınak. Tapınak, taş işçiliği ve dikkatlice oyulmuş sembollerle doluydu. Emma, bu yapıyı incelemeye başladı ve belki de bu dünyanın eski sakinlerinin izlerini bulabileceği umuduyla içeri adım attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçidin Ötesinde
AdventureGenç ve yetenekli arkeolog Emma Brown, eski harabelerde yürüttüğü kazı çalışmalarında, tarihin ve efsanelerin ötesine geçen bir geçit keşfeder. Bu geçit, Emma'yı bilinmeyen bir dünyaya, Zenthara'ya götürür. Zenthara, büyünün ve doğanın iç içe geçtiğ...