2- Beta ve Alfa

138 32 9
                                    

Ben kaderi değiştirebileceğine inananlardandım. Kaderin yazıldığını ve yaşanmak zorunda olduğumu düşünmüyordum. Çünkü buna inanmak, tüm var oluşumu reddetmekti. Doğduğumda annesizdim, babam bir kraldı ve varlığıyla beni hiç şereflendirmedi. Bir rahibenin kucağında büyüdüm ve yılda bir kez ziyarete gelen kuzenlerim dışında akranım kimseyi tanımıyordum. Yalnızca benden yaşça büyük insanlarla vaktimi geçirebiliyordum. Tahtın tek vârisiydim ve bir kardeşim de hiç olmamıştı. Üstelik bunun olmasını da dört gözle bekliyordum. Böylece yalnız geçirdiğim vakitlerde eğlenebileceğim biri olacaktı hayatımda.

Sonra büyüdüm, Orman'ı tanıdım ve bir beta olmanın ne anlama geldiğini öğrendim. O zaman dünyam başıma yıkıldı. Aslında olabileceğimi sandığım hiçbir şey olamayacağımı fark ettim. Tek var oluş amacım babamın bana bırakacağı tahta sahiplik etmek, insan öldürmek, güçlü kalmak ve etrafımdaki herkesi kaosa sürüklemekti. Tabii bunu da şanslıysam yapabilecektim çünkü bir betanın taht sahibi olması imkansızdı. O zaman bu gerçeklikten çok korktum; istediğim şeyin bu olmadığını biliyordum. Çevremdeki herkes bunun kaderim olduğunu söylese de bugün reddettiğim gibi o zaman da reddediyordum söylediklerini. Veliaht Prens olarak anılmak bile tüylerimi ürpertiyordu ve her gece babamın ölmemesi için Tanrılara dua ediyordum.

Orman'ı tanımak, oraya nasıl gideceğimi öğrenmek bana alternatif gerçeklerin de olduğu fikrini çok çabuk aşıladı. Öğretilere göre o ormana adım atmam bile neredeyse imkansızdı. En azından saraydaki öğretmenlerin söylediği buydu ve bir süre sonra, bunu yalnızca yerimi bilmemi istedikleri için yaptıklarını anladım. Bir şeyleri denemeye cesaret etmemi istemiyorlar, bundan neredeyse korkuyorlardı. Bu da yapabileceğime olan inancımı kamçıladı.

Şimdi, yani yirmi dört yaşında bir yetişkin olarak yapabileceklerimin farkındaydım. Çoğu alfanın ve omeganın aksine kurdumla konuşabiliyor, onu fiziki olarak görebiliyor, çoğu kişinin adımını atamayacağı mistik bir ormanda zamanımı geçirebiliyor ve beklenin çok üstünde bir performansla devlet yönetmek konusunda kendimi geliştiriyordum. Doğduğumda kaderim yapayalnız büyüyen, zavallı bir beta olmakken kendimi bundan çok daha ötede bir yerde hissediyordum. En önemlisi de kimsenin gözü önünde olmamaktı. Kendi babam bile beni öylesine geri plana atıyordu ki saraydaki hizmetliler dışında kimsenin umrunda değildim. Bu da bana eşsiz bir özgürlük veriyordu. Katılmam gereken toplantıları ve babamla yaptığım haftalık görüşmeleri zamanında, kusursuz sayılabilecek bir düzenle yaptıktan sonra kimse ile iletişim kurmak zorunda kalmıyordum. Kendime ait kocaman bir evrenim vardı. Beni sonsuz yalnızlığıma hapsetmek isteyen babamın çizdiği kaderin çok dışında bir yerdeydim.

Esas sorunum, artık bu şekilde yaşayamayacak oluşumdu. Babam ölüyordu; dualarımın süresi dolmuştu. Taht bana geçecekti ve herkesten sakladığım sırrımı paylaşmak zorunda kalacağım birini hayatıma dahil edeceklerdi. Artık hem hükümdar olarak hem de bir eş olarak sorumluluklarım artarak büyüyecekti ki bunun özgürlüğümü benden alacağına şüphem yoktu. Bir omega gibi davranmamı benden bekleyecek bir eşim olacaktı. Sanırım hepsinin yanından en zoru da buydu. Üstelik de bir beta olduğumu bildiği halde yapacaktı bunu. Yani yaşarken ölmekten hiçbir farkı yoktu benim nezdimde.

Er ya da geç yalan söylediğim anlaşıldığında yaşayacaklarım ise hepsinden beter olacaktı. Belki de beni katledeceklerdi. Bunu yapmak için can atan kuzenlerim olduğunu biliyordum. Tek hayalleri mevcut krallığın başına geçmekken beni harcamayacakları hiçbir durum yoktu. Eşim olacak olan alfayı da öldüreceklerdi. Bir hiç uğruna mahvettiğim hayatlardan yalnızca biri olacaktı. Bu kaderi değiştirmek zorundaydım; bir şeyler yapmadan öylece oturamazdım.

Dikildiğim kapıya son bir bakış attım. Saray münecciminin kapısının önünde haddinden fazla dikilmiştim ve birinin dikkatini çekmeden önce içeriye girmeye karar verdim. Girişteki dağınık çalışma masasını ardımda bırakıp içerideki özel odaya ağır ağır yürürken içerideki ahşapların gıcırdamasını duyabiliyordum. Yongbok, saray müneccimi, bir süredir kendine tahsis edilmiş odası ve Kral'ın dairesi dışında hiçbir yere uğramıyordu. İçeriden gelen tıkırtılar da çalışmakta olduğunun habercisiydi.

kan yemini | hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin