Yeni bir ev. Yeni bir okul. Yeni kıyafetler, eşyalar, oda, hiç tanımadığım yeni arkadaşlar. Kısacası hayatım artık hiç olamayacağı kadar yeni.
Peki ya ben?
Bu sorulabilecek en saçma ve gereksiz soru olurdu iddasız. Ben, bir o kadar mutsuz ve huzursuz hissediyordum bu hayatta. Sanki iki dünya arasında sıkışmış, artık ruhum bu ütopyaya sığmıyormuş gibi. Psikolojik sorunlarımın olduğunu biliyordum, fakat kabul etmemek en iyisiydi sanırım. İnsanların sırf öfke sorununuz olduğu için size deli gibi bakması. Akla mantığa sığmıyordu açıkcası.
Öfke sorunum gerçekten kötü durumda da olduğunu biliyordum. En ufak şeye sinirleniyor ve ortalığı dağıtıyordum. Hırslıydım. Hırsımı kimse geçemezdi. Bir şeyi istersem o, ya benim olurdu ya da yine benim. Başka hiçbir çaresi yoktu.
Hiç vakit kaybetmeden çantama kitaplarımı sokuşturdum. Aşağıdan gelen biricik, üvey anneciğimin sevgili, tatlı cırlamasıyla biraz irkildim.
"Şu lanet olası kahvaltını yap ve nereye gidersen git."
Sesinde yalakavari bir ton olmadığına bakılırsa, sevgili babacığım çoktan işe gittiğini bu şekilde göstermeyi başarabilmişti.
Bu kadını hiç sevmemiştim. Sevmeye de çalışmıyordum zaten. Fakat bazen ona da üzülmüyor değildim. Çocuğu olmuyordu ve babam işine kendini verdiği için vakit geçiremiyorlardı.
Gereksiz, soğuk ve bunalmış bakışlarla aşağıya indiğimde dışarıda olan şeyle kahverengi ve zaten büyük olan gözlerimi heyecanlı olduğumu belli eder şekilde büyüttüm.
'Kar bütün sıcaklığı ve harikuladeliği ile yağıyordu!'
Merdivenlerden hızlı bir şekilde inerek çift taraflı boydan boya camın ardında deli gibi, lapa lapa yağan kara, gözlerimi diktim. Bu gösteriyordu ki, bugün okulum biraz uzak olsa da, yürüyerek gidecektim okula.
İlk görünüş herzaman için ne kadar önemli olursa olsun bugün yüreyecektim işte. Kahverengi gür kalın telli saçlarım kabaracak, burnum yüzüm her yerine zıtlıkla tek yol devrim adı altında aslında faşizanlık yapacak ve ortaya kardan adamlar gibi havuç misali ortaya çıkacaktı koşulsuz. Gözlerim ise kanlanacak ağlamış gibi bir tablo çıkaracaktı ortaya.
Gerçekten de muhteşem ötesiyd bu. Hiç koşulsuz, bütün mevsimleri severdim. Ama kış, çok farklıydı benim için. Kendisinin tam zıttına, sımsıcak anlar biriktiriyordu kış.
Dışarıda sanki avuçla dökülüyormuş gibi yağan kara, gözlerimi dikerek anılarıma daldım.
Annemle altı yaşımdayken, karla oynadığımız zamana yolculuk yaptım bir an. Bundan tam, on sene önce bugün, doğum günümde. Hayatımın en güzel günüydü hiç koşulsuz. Yaptığımız zeytin gözlü kardan adam, oynadığımız kartopu oyunu. Bundan tam on sene öncesi yirmi aralık. Hem doğum günüm, hem en güzel günüm ve de annemin bizi bırakıp gittiği gün.
İyi ve kötü bir arada.
Kendime gelebildiğimde büyük bir şaşkınlık ifadesi ile, parlayan diğerlerine oranla daha büyükce bir kar taneciği gördüm. Işık yansıması olduğunu düşünerek, etrafıma baktım fakat hiç ışık kaynağı göremedim. Hava tamamen bulutluydu. Üzerimdeki parlak kemerden de yansımayacak kadar çok parlıyordu bu tanecik. Zaten kemerimi de okul formamın üstü kapatıyordu.
Sakin bir şekilde çift camlı boydan boya pencerede kar tanesini usulca dönerek inerken izledim tam önüme geldiğimde parmağımla aldığı yolu devam ettirdim.
Kar tanesi diğer kar taneciklerinide beraberinde toplamaya başladığında ufak bir kar fırtınası oluşuverdi. Kahverengi gözlerimi büyülterek farketmeden döndürdüğüm işaret parmağıma baktım. Korkuyla parmağımı geri çektim. Oluşan küçük kar topu cama çarptı.
İki adım gerileyek krem rengi koltuktan antrasit rengi, okul çantamı alıp hızla oturma odasından çıktım.
Az önce neler olmuştu öyle. Kendime gelmek için mutfağa gidip bir bardak su içtim. Şömine de yanan odun seslerinin çıtırtısı biraz rahatlatsa da ellerimin ve diz kapaklarımın titremesini durduramıyordum.
Sakinleştiğime inanabildikten sonra portmantoya gidip moğollar gibi ağızımı burnumu sarıp, giyinip dışarı çıktım.
Bembeyaz saf ve masum bir hava vardı. Temiz havayı içime çekip sakince dizlerimin hemen bir kaç parmak altında olan kara soktum ayaklarımı. Bu.... çok harikaydı.
Daha önceden gittiğim için yolunu bildiğim yeni okuluma gitmek için hızlandım.
Caddeye girdiğimde kaldırımlar ve yollar tuzlandığı için karlar birazda olsa eritilmişti.
Uzun caddede ışıklardan karşı karşıya geçtim. Uzunca bir yolu yürüdüm. Caddenin sonlarında koca bir duvarla çıkmaz olan bir sokak çarptı gözüme. Daha sonra köşede üşümüş bir kedi. Bir dakika, bu benim bütün varlığımdan çok sevdiğim kedim Karamel'di. Buraya kadar nasıl gelebilmişti? O olduğuna emin olmak için yaklaştım iyice ve tasması da takılıydı. Şaşkınlık içerisinde onu kucağıma alırken o da beni tanımış gibi iyice bana sokulmuştu.Aptal kadın bir kediye sahip çıkamamıştı. Karamel güçlü bir kediydi. Öyle kolay kolay hasta olmazdı fakat fena üşümüştü. Ve bu veterinerin habercisiydi. Ne kadar okula geç kalacağımı bilsem de eve gitmek için gördüğüm şeyle şok oldum. Etrafım kapanmıştı. Az önce girdiğim yer boydan boya bir duvarla kapanmıştı. Korkuyla etrafıma bakındım. Fakat çıkabileceğimiz tek bir delik bile kalmamıştı.
Kar birden hızlandı ve göz gözü görmez oldu. Karamele sıkıca sarıldığımda o da korkmuşcasına bir miyavlama sesi çıkardı.
Gözlerimi sıkıca kapattım. Geri açmamla şok olmam bir olmuştu. Garip bir caddedeydim. Etrafımda çok garip yapılı evler ve garip dükkanlar vardı. Üzerimde kabarık krem rengi altın rengi işlemeleri olan kabarık sanki orta çağdaymışız hissiyatı veren bir tür elbise vardı. Karşımdaki dükkanın aynasında kendime baktığımda saçlarıma dalgalı bir hava verilmiş olduğunu gördüm. Etrafımı incelerken kucağımda bir hareketlenme hissettim. Karamel kucağımda sıkılmış ve miyavlayarak aşağıya inmek için çabalıyordu. Yere bakmamla bir şokumu daha yaşadım. Yerler pamuk gibi bir göntüye sahipti ama yürüdükce ayağınızın etrafında sis bulutu gibi şeyler oluşturuyordu. Biraz tepindim ve daha çok bulut oluştu ve bu çok hoşuma gitti. Sonra bu yaptığımın çocukca bir haraket olduğunun farkına varıp kimse gördü mü diyerek eyrafıma bakındım. Ama garip giyinmiş ve hep bir telaşesi olan canlılar hiçbir şeyin farkında bile değil gibiydiler. Zaten burası oldukça kalabalıktı. Kar yağıyordu fakat karlar daha yere ulaşmadan kayboluyordu. Harika bir görüntü oluşturuyordu bu. Üzerimde böyle bir elbise vardı ve ben gram üşümüyordum. Karamel'e baktığımda ise tasması kaybolmuş ve elbiseme uygun bir şekilde bir tasma takılmıştı. Krem rengine altın pati şeklinde olan boncuğu ve altın renginde zincirleri vardı.
Kucağımda biraz daha kıpırdanıp yere atladı ve koşmaya başladı. Eteklerimi avuçlayıp peşinden koşmaya başladım. Ne yazık ki çarptığım varlıklara bir özür bile dileyemiyordum. Karamel'in huyuydu bu, koşmayı ve peşinden koştutrmayı severdi.
Koşarken biraz daha fark ettim ki çok garip varlık ve canlılar vardı. Cadı gibi giyinmiş kadınlar, yemyeşil derisi olan canlılar vb.. vb.. vb...
Ayağımdaki krem babetlerle koştukca etrafında etrafında oluşan sis bulutları çok garip hissettiriyordu. O kadar çok koşmuştum ki bir dükkana girdiğimin farkında bile değildim. Karameli kumral saçlı bir çocuğun elinde gördüğümde yorulduğum için bir nefes verdim. Yumuşak beya siyah ve sarı renklerinin karışımı olan şişko kedimi çocuğun elinden alırken minntetle baktım.
"Teşekkür ederim."
"Ne demek," dedi sıcak ve samimi olmaya çalışan bir sesle.