Aybike'nin Ağzından ||
Daha önce hiç terk edildiniz mi? Ben edildim... Hem de nişanlım tarafından... Ve yaklaşık iki hafta olmasına rağmen hâlâ birazcık dahi atlatamamıştım.
Sanırım... Ben bunu atlatamayacaktım...
Kısaca anlatmak gerekiyor sanırım olanları. Sarp Yılmaz... Beni gördüğü ilk andan itibaren kendine aşık etmek için çabalamaya başlamıştı. Gittiğim her yerde o ve onun sevgisi karşılıyordu beni. Bu ilgi öylesine hoşuma gidiyordu ki nasıl olduğunu dahi anlamadan kendimi onu severken buldum.
Her şey gayet güzeldi. Elbette her çift gibi sorunlarımız da oluyordu ama bunları aşıyorduk. Ve sonunda ailelerimizin de isteğiyle nişanlanmıştık. Ardından da işler gereği İtalya'ya gelmem gerekmişti.
Sarp gelmek istememiş oradaki işleri tamamlayacağını söylemişti. Ben de işleri bitirir bitirmez geri dönecektim ve işte o zaman evlenecektik.
Öyle olmadı... Peki ne oldu?..
Önce günlük konuşma sürelerimiz azalmaya başladı, ardından sevgi sözcükleri... Bir de baktım ki işler tersine dönmüş. Aylarca peşimden koşup beni ilgiye boğan sevgili nişanlım benden kaçar olmuştu. Artık onu ilgiye boğan peşinden koşan ben olmuştum. Ve inanın bundan rahatsız değildim.
Tabii bir gün aldığım o soğuk -hatta buz gibi- ayrılık mesajının ardından tepetaklak olmuştum. İki hafta geçmişti üzerinden... İtalya'daki evimde ağlayarak ve her gün Sarp'a attığım mesajlarla geçen iki hafta...
Bir insanın kendine bu kadar alıştırıp gitmesi kesinlikle suç olmalı. Çünkü onsuz nasıl yaşadığımı unuttum ve onsuz mutlu olamayacağımı öğrendim artık. Şimdi onu geri kazanmak istiyorum. Ama yapamıyorum.
Yediğim sayısını unuttuğum çikolatalar ve izlediğim aşırı duygusal aşk filmleri ile birlikte yeni bir ağlama seansımın daha ortasındaydım şimdi.
Mutlu olamayacak mıyım ben? Onu yeniden kazanamayacak mıyım? Bana öğrettiği bu duygunun -sevginin, bağlılığın, aşkın- yokluğu canımı bu kadar yakarken nasıl devam edeceğim? Bunları düşünüyordum ve cevap bulamadıkça göz yaşlarım süzülüyordu.
İşte o an kapı zilini duydum. Şaşırmadım açıkçası. Evet burada belki tanıdığım çok insan yoktu. Akşam akşam gelecek birisi olduğunu da düşünmüyordum. Olsaydı evime kapandığım bu süreçte yanımda olurdu zaten. Komşuluk ilişkilerinin de çok güçlü olduğunu söyleyemem. Ama tatlı siparişlerimi daima zamanında getiren harika bir pastane vardı evimin yakınlarında...
Ayağa kalkıp kendimi biraz olsun toparlamaya çalıştım. Ve ardından kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda karşımdakini tanımadığıma oldukça emindim. Kurye olmadığına da...
Uzun boylu, beyaz tenli, kızıl saçlı bir beyefendi vardı karşımda... Neden geldiğini sorguluyordum kendi kendime. O da kısa bir süre beni süzdüğünde nihayet söze girmişti.
-Merhaba..? Umarım müsaitsindir. Apartmanda Türkiye'den gelen birisinin olduğunu duyunca gelip tanışmak isted...
Uzun bir zaman sonra kendi öz dilimde konuşan bir insana denk gelmek zaten üzerimde olan duygusallığımın da etkisiyle ekstra duygulandırmıştı beni. Ve ben asla tanımadığım bu adama sımsıkı sarılıp ağlamaya başlamıştım.
Şaşkınlıktan ya da tanımadığı birisine sarılmak çok mantıklı olmadığından dolayı o bana sarılmamıştı elbette. Ne yaptığımı idrak edince ben de biraz uzaklaştım.
-Kusura bakmayın lütfen... Zor bir dönemden geçiyorum öyle duygusallaştım bir anda...
-Sorun yok... İyi misin ama?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Yol Haritası
FanfictionNişanlısı tarafından terk edilen Aybike büyük bir yalnızlıkla savaşırken kapısını çalan bir yabancı hayatında büyük bir değişime yol açar... Peki aşkın gerçekten bir yol haritası var mıdır?