Venti adama sarılırken garip bir sıcaklık hissetmişti. Tanışmaları üzerinden sadece bir gün geçmiş olmasına rağmen kanı ısınmıştı Xiao'ya. Onun yanında güvende hissetmişti...
"Seni geri götürmek zorunda olduğumun farkındasın, değil mi?"
"Farkındayım, hatırlatıp durmana gerek yok... Ama biraz daha kalmak istiyorum..."
"Neden? Liyue'yi Mondstadt'tan senin için daha güzel kılan şey ne?"
"Sensin..."
"İltifat ederek zaman kazanmaya çalışman hiçbir işe yaramayacak..."
"Ciddiyim... Senin benim hakkımda ne hissettiğini bilmiyorum, ama senin yanında olmak bana iyi hissettiriyor..."
Duraksadı... En son böyle hissettiği zaman gelmişti aklına. Uzun zaman önce vücudundan başka bir şey bırakmadan savaşta ölüp giden arkadaşı dışında kimsenin yanında böyle hissetmemişti... Şimdiye kadar.
Belki de Xiao'yu rüyasında gördüğünü düşündüğünden böyle hissediyordu, emin değildi...
"Sana birazcık şefkat gösteren birinin yanında öylece mutlu olabiliyorsan seni orada çok yalnız bırakıyor olmalılar..."
Xiao'nun Venti'nin cevabına karşı tek söyleyebildiği şey bu oldu. Acaba Venti de Xiao'nun ona karşı sahip olduğu duygulara sahip miydi? Cevap farketmeksizin, Venti bir hükümdardı... Xiao ise Liyue'den bir geceliğine bile ayrılmaya korkan bir Yaksha...
"Hayır, beni yalnız bırakmıyorlar... Fakat onlar bana sevgi gösteremezler. Ben bir hükümdarım, Herkes istemsizce de olsa benden korkuyor..."
"Hükümdar olmak seni çok da mutlu ediyormuş gibi değil..."
"Ben hüküm vermek istemiyorum çünkü... Ben insanların sırf Celestia tarafından seçildiğim için benden korkmalarını veya çekinmelerini istemiyorum. Ben sadece onları korumak istiyorum. Onları korumak ve geri kalanını kendilerine bırakmak istiyorum..."
İkisi de birkaç saniyeliğine sessizliğe gömüldü... Xiao böyle bir cevap beklemiyordu, inkar edeceğini düşünmüştü...
Venti, Xiao'nun gözlerine bakmayı bırakmış, yerdeki küçük bir papatyayla oyalanmaya başlamıştı. Artık tam olarak sarılıyor sayılmazlardı, daha çok Venti Xiao'nun dizlerinde oturuyordu...
"Çiçekleri seviyorsun galiba..."
Xiao konuyu dağıtmaya çalıştı. Venti'nin onun yanında rahat olmasını istiyordu...
"Evet... Güzeller..."
Xiao'nun gözü geçen gece Venti'nin kulağının arkasına iliştirdiği çiçeğe takıldı. Cecilia'nın beyazı ve Parlayan Zambağın mavisi... Renkleri solmuş, yaprakları buruşmuş olsa da hala hoş gözüküyorlardı...
"Liyue'ye ait başka endemik çiçekler var mı?.. Gitmeden önce birkaç tane toplamak isterim..."
"Hm... Qingxinler, İpek Çiçekleri ve Parlayan Zambaklar var işte... Parlayan Zambakları ve İpek Çiçeklerini şehirde bulabilirsin ama Qingxinler genelde yüksek yerlerde olurlar. Tek başına gitmen tehlikeli olur..."
"Ben de tek başıma gitmem o zaman. Benimle gelirsin, değil mi? Hem birbirimizi son görüşümüz olur..."
Venti son kısmı biraz daha sessiz söylemişti. Söylerken sesi acıklı çıkmıştı çünkü. Xiao'dan henüz ayrılmak istemiyordu...
'Son görüş' düşüncesi Xiao'nun da pek hoşuna gitmemişti. Her ne kadar Venti'nin o dağları tırmanamayacağını bilse de en azından onu Qingxinlerin arasında görebilmek için bir bahanesi olacaktı...
"Peki..."
Venti gülümsedi
"Teşekkür ederim..."
Xiao Venti'yi yavaşça kucağından indirdi. Ayağa kalktı ve Venti'ye elini uzattı. Venti, elini tutup ayağa kalktı.
"İlk önce ipek çiçeklerinden başlayalım istersen?.."
Venti başını salladı, hangi çiçekten başlayacakları pek umurunda değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ran Away With... Him...☆ [XiaoVen!! ]
FanfictionKim tahmin edebilirdi ki bir gün , koskoca şehri yöneten kutsal Barbatos, başka ülkeden biriyle kaçacaktı...