2 gün, 2 gündür kütüphanelerde sabahlıyordum. Eski, güzel ve şefkatli kulübemizi o kadar çok özlemiştim ki. Sıcak bir duşta temizlenmek için her şeyimi verirdim. Bir zamanlar iyi sandığım ama aslında en büyük kötü olan o adamın bana aldığı telefonu 2 gün sonra ilk defa açmıştım.Herkesten bildirim gelmişti, felix beni defalarca aramış ve beni çok sevdiği ile ilgili mesajlar atmıştı, inanmıyordum hiç birine. Seven insan kandırmaz, yalan söylemezdi. Minho her saat başı belki açarım diye aramış, konuşmak için yalvaran mesajlar atmıştı.
Hyunjin ise, her yerden aramış fakat hiç bir mesaj atmamıştı, sevmezdi zaten öyle şeyleri. Beceremezdi. Hyunjin'e göre insanlar kendilerini mesajla ifade edemezlerdi, belkide haklıydı. Çünkü bu mesajların hiçbiri bana kendimi iyi hissettirmemişti.
Kütüphanede ders çalışan insanları görmek beni o kadar özendiriyordu ki, onlardan biri olabileceğim ihtimali çok güzel geliyordu. 19 yaşında lise son sınıfı bile bitirmiş olmam gerekirken hiç düzgün bir okula gitmemiştim. Çok isterdim aptal okul partilerine katılabilmeyi, proje ödevlerini yapmayı, arkadaşlarımla diziler hakkında konuşmayı,özel günlerde alkol almayı. Normal bir çocuk olmayı çok isterdim.
Kendim kimseyle arkadaş olmamıştım birine hiç aşık olmamıştım. 2 gün önce ailem diyebileceğim insanlar vardı ama şimdi kimsem yoktu. Hiç kimsem. Yapayalnızdım. Özgür de değildim, o adam hâlâ yaşıyordu, gelip beni öldürmeyeceğini kim söyleyebilir di ki? Artık mutlu olabileceğimin garantisi var mıydı? Ben gerçekten bunca yıldır bir hiç uğruna eğitim almıştım, bir hiç uğruna birini öldürmüş ve haftalarca uyuyamamıştım. Başından beri hedef yanlış kişiydi ve ben bunu anlayamamıştım.
O adam yaşarken mutlu olmayı düşünemiyordum. "Hey, iyi misin?" Yanımdaki çocuk bana doğru seslenmiş sonrada yüzümü gördüğünde şaşırmıştı, "Jeongin?" Harika. Beni tanıyan ama benim tanımadığım biri daha. Uzun uzun baktım çocuğun yüzüne, belki hatırlarım diye her yerini inceledim.
"Beomgyu ben."
"Selam, ben beomgyu"
Onun konuşması ile birlikte kafamda birinin daha sesi yankılanmıştı, bu başımın ağrımasına sebep olmuştu, bunu sevmemiştim.
"Abinin arkadaşıydım, hatırlamıyorsun galiba?"
Benim abim yoktu, karşımdaki çocuk beni başka biri ile karıştırıyordu ve ismimizin aynı olması tamamen tesadüftü. Öyle olmalıydı, çünkü bu zamana kadar ailemle ilgili hiçbir şey duymamıştım. Kimsemin olmadığını biliyordum.
Cevap vermek istemedim, orada daha fazla kalmak istemedim, bu yüzden çantamı aldım ve kütüphaneden çıktım. Belkide o çocuğu orada cevapsız bırakmam kabaydı ama cevap verecek bir şey bulamadım, kimseyle konuşmak istemedim. Bu zamana kadar benden bir şeyler saklayan herkesten çok nefret ettim.
Benden daha neler sakladıklarını çok merak ettim, ya da Şuan ne yaptıklarını. Sorularımın cevabını dinlemeden önce biraz sakinleşmem lazımdı, bu yüzden yarına kadar beklemeye ve rahatlamaya karar vermiştim . Pek işime yaradığı söylenemezdi. Deniyordum işte, kardeşlerim bana tüm hayatım boyunca yalan söyleseler, beni mahvetseler de onlarla sakin bir şekilde konuşmak için prova yapıyordum.
Boş yolda yürürken yarın onlarla ne konuşacağımı neler soracağımı düşünmeye başlamıştım, ayrıca burası bir ana yol olmasına rağmen burada kimse yoktu ve bu beni iyi hissettiriyordu. Yalnız olmak bu sefer kötü değilde huzurlu hissettiriyordu, artık kime güvenecektim? Öncelikle yentimhaneye, ki artık oranın bir yetimhane olduğundan şüpheliydim geldiğim günden itibaren her şeyi anlatmalarını isteyecektim.
Yine de üçüyle aynı anda konuşmak istemedim, eğer minhoyla konuşursam ağlayacağım kesindi. Felix ile konuşursak ona kıyamazdım, ama hyunjinle konuşursam bunlardan biri olmayacaktı. Çünkü o ona olan sevgime rağmen bana böyle bir yalan söyleyerek içimde kendisine karşı büyük bir öfke oluşturmuştu.
Sinirliydim, sonrasında da çatıdaki çocukların kim olduğunu ve beni nereden tanıdıklarını soracaktım, ayrıca tanışıyorsak benim neden artık onları hatırlamadığımı. "Abi, şimdi nereye gideceğiz?"
Boş yolda sadece iki tane yaşları yakın çocuk vardı, "Abi, şimdi napacağız?"
"Abi, şimdi napacağız?" Aynı cümlenin daha narin bir sesten gelen versiyonu kafamda yankılandı.
"Jeongin!"
"Hayır, bırak onu!"
Cümlelerin hepsi beynimde karışıyordu, tanıdık olmayan bir ses, sonra da çok tanıdık gelen bir ses. Sonra da korna sesi. Hepsi kafamdaydı. Biri dışında. Korna sesi gerçekti.
Bedenim uzun asfalt boyunca yuvarlandığında kafamdaki sesler susmuştu, ama bedenim hareket etmedi, kıpırdamadı. Sanki bir milim bile oynamayacağına yemin etmiş gibiydi. Kafamda ve bacağımda inanılmaz bir acı varken, asfalta yuvarlanmışım durdurmak için kullandığım ellerimde parçalanmıştı.
Gözlerim yavaşça kapanıyordu, her şey istemsizce oluyordu. Hyunjinin gelip beni kurtarmasını bekledim, ama kahraman hyunjin gelmedi, bu sefer beni kurtarmadı. Kahraman hyunjin geç kaldı, ve gözlerim kapandı.
***
☹️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Too Sweet ||| Hyunin
Fanfictionjeongin özgür olmak istiyordu ve bunun için her şeyi yapmaya hazırdı