Who? -Vsoo

b i r

Elimde ki sigaranın sonunu getirmeden kül tablasına bastırıp söndürdüm.

Yüzüme gelen saçları kulağımın arkasına sıkıştırıp arkama yaslandım. Gözlerim bir yere dalmışken kapı sesiyle dikkatim dağıldı.

Ahşap kapı ağır ağır açıldı.

"Buldun mu bir şeyler?" dedim sıkıntıyla. Ben bir şey duymayı beklerken Seokjin'in yüzü tüm ümidimi yerle bir etmişti.

"Her zamanki şeyler. Bildiklerimizden farklı değiller." ceketinin düğmesini açıp kendini masanın önünde ki koltuğa bıraktı.

"Kimin öldürdüğünü bulabilirsek, sakladığı şeyin yerini de öğreniriz... Nereye gömmüşler bu adamı?"

"Ne yapacaksın mezarını mı açacaksın?"

"Evet? Mezarın yerini öğren bana."

"Bazen hayret ediyorum..."

Kısa süren bir sessizlik sonunda ayağa kalkıp koltuğun üzerinden çantamı aldım.

"Çıkıyorum ben. Mesaj atarsın."

Kapıyı açıp dışarı çıktım. Topuklularımın sesi koridorda yankılanırken çıkış kapısından çıktım. Dışarıda bekleyen araca bindim ve evime doğru gitmeye başladım.

Bu sırada da telefonumu açıp onun hakkında yazılan eski haberleri okumaya başladım.

Italyan mafya avukatı öldürüldü.

Güney Kore saatiyle gece 2 sularında, avukat Seo Donghyun'un cansız bedeni evinin bahçesinde ki fıskiyenin içinde bulundu. Polis ekipleri bunun bir cinayet olduğu hakkında emin.

Seo Donghyun'un davetsiz misafiri

Seo Donghyun cinayete kurban gitti. Bu düpedüz planlanmış bir oyundu!

Sizde pantolon ister misiniz? Bize ulaşın!
+11********

Telefonu kapatacakken üstten gelen bildirimle durdum. Seokjin yazmıştı.

seokjin: Jisoo, mezarını buldum.

Yazıyor...

seokjin: Yanghwajin'e gömülmüş.

Siz: Tamam bugün giderim, teşekkürler.

Yazıyor...

seokjin: Rica ederim. Dikkat et.

Araba yavaş yavaş evime yaklaştığı sırada telefonumu çantama koydum.

"Yanghwajin'e sürün lütfen."

Şöför söylediğimi duyunca arabanın yönünü değiştirdi.

Yol bir kaç dakika daha uzadı. En sonunda mezarlığa varmıştık.

Arabadan inip yürümeye başladım. Bir yandan da taşların üzerinde ki isimlere bakıyordum. Bir anda ismini görünce aniden durdum.

Çantamdan telefonumu çıkartıp bulunduğu yeri daha sonra daha kolay bulabilmek için bir kaç fotoğraf çektim.

"Tanıyor musunuz?"

Adımlarım oradan uzaklaşırken duyduğum soruyla durup, geri döndüm.

"Bana mı sordunuz?"