[15/09/2021]
Ölüyordum.
Bunun sorumlusu ailemdi ama onlar üzülüp acı çekmek yerine daha çok üstüme geliyorlardı.
Bir tarafım Tanrı'nın beni cezalandırdığını söylüyordu, diğer tarafım Tanrı'nın kullarını ölümle cezalandırmadığını savunuyordu, başka bir tarafım ödüllendirilmeyi hak etmediğimi düşünüp tüm bu yaşananları başka şekilde isimlendirmeye çalışıyordu. Tüm bu kaos, karanlık ve acının içinde tek iyi o vardı. Kocaman oda, hatta belki dünyadaki tek düzen oydu. Tek ışık, tek tatlı ve hayattaki tek güzel şey oydu: Melissa.
İsminin öyle bir zarafeti vardı ki sanki kalemim doğmuş olduğuna şükrediyordu; onu yazmak istiyordu, boş bir sayfayı onunla doldurmak... Tıpkı benim boş kalbimi doldurduğu gibi.
Defterim onu üstünde taşıdığı için kendisiyle gurur duyuyordu. Var olan tüm kelimeler, isimler ve harfler onun varlığıyla sönük kalıyordu. Tıpkı benim onun gibi birisini bulamamam gibi, her şeyiyle eşsizdi.
Onun ismi ağızdan çıktığında bunu söyleyen diller bayram ederdi, onu oluşturan harfleri söyleyen dudaklar zevkle hareket ederlerdi. O hem güneş gibi sıcak, hem de bir buz kadar soğuktu. O hem herkesin tanıdığı birisi, hem de henüz çözülmemiş bir gizem gibiydi.
O ortaya çıktığında kuşlar örmeyi bırakır, çiçekler güzelliğinin karşısında boyunlarını eğerlerdi. O güldüğünde insanlar gülmeyi, konuştuğunda insanlar konuşmayı unuturlardı. O nefes aldığında ise hiçbirimiz nefes alamazdık. O nefesiyle hem hayat verirdi, hem de alırdı. Öylesine yüceydi. Öylesine parlak, öylesine eşsiz, öylesine güzel...
Gözlerimi ona çevirdiğimde ağlamaktan ve uykusuzluktan şişmiş gözlerini gördüm. Ne kadar pozitif konuşsam da dinletememiştim kendimi. Bana her şey yolundaymış gibi bakıyordu ama ikimiz de hiçbir şeyin yolunda olmadığını biliyorduk. Ben ölüyordum. Onun beni son görüşüydü, benim onu son görüşümdü.
Daha kötü olmamam için gülümsemeye çalışıyordu ama gülümsemesinde korku vardı. Endişe vardı, üzüntü vardı, yalnızlık vardı.
Saçlarımı okşamaya çalışıyordu ama saçım yoktu. Sanki her şey eskisi gibiymiş, hiçbir şey değişmemiş gibi davranmaya çalışıyordu. Ama öyle değildi. O saçları artık sadece hayal edebiliyorduk. Ben kendimdeki bu değişimden nefret ederken onun istediği tek şey yaşamaya devam etmemdi. Çünkü ancak ben nefes alırsam o da alabilirdi. Aynı şey bende de geçerliydi. Biz acımızı da sevincimizi de beraber yaşardık. Hayatımız ikimizin aldığı nefeslere bakıyordu. Çünkü biz tam umudumuzu yitirdiğimiz zamanlarda tanışmıştık, karanlık hayatımıza bir güneş gibi doğmuştuk. O benim güneşim, ben de onun güneşiydim. Ve şimdi onun güneşi batıyordu.
Gözleri yaşlı bir şekilde saçımı -aslında kafamı- okşarken konuşmaya başladı. "Azusa... Sen... Sen iyi olacaksın. Birbirimizi terk etmemeye söz verdik, sen o sözü tutacaksın değil mi?" gözyaşları akmaya başladı. Gözyaşlarını silerek "Melissa..." dedim zar zor.
"Sus," dedi. "Konuşma..." ağlamaya başladı. "Sen gözyaşlarıma aldırma, mutluluktan alıyormuşum gibi düşün. Mutlu ol."
Gözlerim dolmuştu. "Melissa," dedim tekrar. "Ben sen gülmeden gülemem."
Pes eder gibi söylemiştim. Bakışlarımdaki farklılığı fark edince daha çok ağlamaya başladı.
"Hayır! Biz hayatımız boyunca birbirimizi aradık, iki yıl yanımda durup gidiyor musun?"
Konuşmaya çalıştım ama bir süre sesim çıkmadı. Kendimden zaten nefret ediyordum ve o benim yüzümden her geçen gün kötü oldukça daha çok nefret ediyordum.
"Gitmiyorum," dedim zorlayarak. "Ben hep yanında olacağım ama sadece yerler değişecek." anlamamış gibi yüzüme baktı. "Sonsuzlukta buluşuruz."
"Ben bunu istemiyorum Azusa," dedi zar zor konuşarak. "Ben seni o kadar yıl bekledim ve bir daha beklemek istemiyorum... Gittiğin yere ben de geleceksem intihar etmem gerekir ama edersem sonsuzluğa değil boşluğa giderim." Ne zaman öleceğimi de bilmiyorum zaten... Ben beklemek istemiyorum. Hem sonsuzluğu da tam olarak bilmiyorum. Gerçekten buluşabilir miyiz ki? Öyle bir yer gerçekten var mı?"
Bu sorusu karşısında ona hiçbir şey söyleyemedim. Çünkü bunun cevabını ben de bilmiyordum. Ölmekten bu yüzden korkuyordum. Bilinmezlik korkutuyordu.
Ona söyleyecek başka şeyler düşünüyordum ki uyandım. Bu bir rüyaydı. Tabii ki de bir rüyaydı... Melissa gibi birisi hiç var olmamıştı ki. O sadece hayallerimi süslüyordu, ben ise onu arıyordum.
ー İsimsiz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i'm talking with pages // 無名。
Non-Fiction"Dünya ile ahiretin, yaşam ile ölümün, cennet ile cehennemin, karanlık ile aydınlığın buluştuğu yerdeyim." ーİsimsiz.