Kasetçi dükkanı

299 28 8
                                    


Sıcak bir Haziran akşamı,Marmaris sokaklarında adımlıyordu genç kız.Kalabalıktan nefret eden,her fırsatta kaçan bu genç,bu sıcak akşamı şenlendiren aileler ve küçük aile fertlerinin koşuşturmasından hiç rahatsız olmuyor,her aileye imrenerek bakıyordu.Hayatın akışını hissetmeyi seviyordu,kendini soyutlayıp diğer insanlara odaklanmayı seviyordu,başka hayatları düşünmeyi seviyordu.

Caddelerin kenarlarına asılmış yıldız misali ışıklandırmalar tüm tezgahları aydınlatıyorken,cadde boyunca ışıklı balonlar,pamuk şeker arabaları,seyyar atlı karıncalar geziniyordu.En çok küçükler severdi bu Haziran akşamlarını.Genç kız ise hiç sevmezdi,ona göre Haziran akşamları hep soğuktu.

Ruhu çocuk,görünümü genç.Ailesinin dilinde çoluk çocuk sahibi olacak yaştaydı.
Bu akşam 23 yaşına giriyordu Seyran Şanlı...

Haziran ayında Antep akşamlarına rağmen soğuk bir gecede dünyaya gelmişti Seyran.
Gözlerini açamadan babasının koca konağı buz kesen rüzgarıyla tanışmıştı.Annesine ve ablasına dünyaları dar eden Kazım Şanlıyla tanışmıştı.

Seyranın gözlerinde gördüğü büyükannesini hiç sevmezdi Kazım.Her rüzgarda uçuşan Seyranın saçlarıyla hatırladığı büyükannesini hiç sevmezdi.Bu sebepten ötürü Seyranın gözlerinden yaşları hiç eksitmezdi,saçlarını hep kısa kestirirdi,bazen çekiştirir koparırdı.

Seyrana göre daha çok kendisine benzeyen kızı Sunayı daha normal görürdü.Normal görmesine rağmen Seyranın çektiklerinden onu eksik tutmazdı ama Seyrana hiç acımazdı

Seyranı Haziran akşamlarından korkutan Kazım,Seyrana en büyük tranvasını Seyran 6 yaşına girdiği akşam vermişti.Annesinin kumral nazenin saçlarını önünde solduruvermişti.

Seyranı Kazımdan korumak isteyen Esme ibresini ona çeviren Kazımdan kurtulamamış küçük kızının gözleri önünde can vermişti.
O günden sonra çocukluğuna kilit vuran Seyran,babasından istediği pasta sebebiyle ölen annesi yüzünden birdaha asla doğum gününü kutlamamıştı.Zaten birdaha doğum gününü kutlayacak kimsesi kalmamıştı.Annesinin ölümünden sonra ablasıyla arasına Kazım rüzgarı girmişti,bir kaldıkları oda ayırılmış,beraber girdikleri özel dersler ayrılmıştı.Bir oldukları tek yer ikisininde Kazım Şanlının esiri olduğu mahsenlerdi.Birbirlerinden koparılmış olsalarda acıları hala birdi.

19 yaşına girdiği,ona göre gene soğuk olan Haziran akşamında,köklü bir aileye gelin gideceğini öğrenmişti.Üstelik kendisinden yaşça büyük olan evin büyük oğluyla evlendirilecekti.Kazımın ceza dediği bu olay onun ömrünün bitişi olduğunu iyi bilen Seyran,işler rayına oturmadan kaçmanın en iyi fikir olduğunu anlamıştı.

Onu hiç sevmeyen babası,her seferinde azarlayan büyük halası,ve konağın soğukluğunun parçası olmuş ablasınıda geride bırakıp Antepi terk etti Seyran.Kendisini İstanbulda buldu,koca şehirde yapayalnız oluşuyla sınandı hep.

Zamanında annesine verdiği sözü tutup okudu.Mimar Sinan güzel sanatlar fakültesinde Resim bölümünü dereceyle bitirmişti.
4 yıl süren eğitim serüvenine önce Kazımın evlatlıktan red davalarıyla başlasada büyük halasının ısrarları yüzünden ipleri gene Kazımın elinde kalmıştı.Kazım ara sıra Seyranın hesabına üç beş kuruş atar sonra Seyran hiç varolmamış gibi yaşamına devam ederdi.

Seyran ayda yılda bir olsada ablası Sunayla da konuşurdu.Annesinin öldüğü günden beri tek konuştukları acılarıydı.Artık Sunanın ümitlerini kendi hayalleriyle yeşertecek Seyran yoktu.Korktuğunda kardeşini koruyacak Suna yoktu...

✰ Birth of a Star ✰Where stories live. Discover now