0.3

12 5 2
                                    

Elindeki dolma kalemi sürekli olarak işaret ve orta parmağı arasında çeviriyor, büyükbabasının söylediği her kelimenin doğru olması sinirlerini alt üst ediyordu. Jongseong ile bir rekabet içinde oldukları gerçekti. Lakin bu katlanılamaz birşeydi. Üstelik onu bu şirketin başkanı olarak görmek hiç istemezdi. Telefonunu eline aldı. Bugünün stresini ve gerginliğini atmak istiyordu. Birkaç gündür konuştuğu bir kız vardı. Jang Wonyoung. Güzel bir kızdı. Mankenlik ile uğraşıyordu. Direkt olarak ona yazdı.

Sunghoon>Wonyoung

Selam Wonyoung! Bu gece biraz
takılalım mı?
Buna ihtiyacım var!
(Offline)

Kızdan gelecek olan mesajı önemsemedi. Sadece kafasını dağıtacaktı ve sonrada kızı sabah uyandığında tek başına bırakacaktı. Park Sunghoon tam anlamıyla buydu. Büyükbaba Joon-ho'nun terimi ile tam bir serseriydi. Yaşlı adamın endişeleri vardı. Torununu tanımadığı, tek gecelik ilişkilerinden zevk aldığını görmek onu üzüyordu. Üstelik birkaç kez paparazilere de yakalanmıştı.

Genç adam rahat bir nefes verebilmek için iliklediği yaka düğmelerini açmış, saçlarını geriye tararayarak ayağa kalkmıştı. Şirket içinde biraz gezinip kahve içmeyi hedefliyordu. Önüne çıkabilcek engel sayısı sıfırdı. Elleri cebinde şirket için öyle dolanırken Bay Nakamura'yı gördü. Kimseyle sohbet edebilecek havasında değildi. Yönünü değiştirip kafetaryaya indi. Enerjisinin yükselmesini umarak naneli bir çikolata barı istedi. Görevli kadın saygıyla eğildi.

"Efendim siz odanızda bekleseydiniz. Biz getirirdik."
"Gerek yok. Biraz değişiklik olsun istedim."
"Anladım efendim."

Sunghoon acı kahveden başka kahve içmiyordu. Şekerli olduğunda ağzı bozuluyormuş gibi hissediyordu. Görevli bunu bildiği için sormadı bile. Direkt kahveyi hazırladı. Sunghoon bu sırada kahvesi gelene dek çikolatanın ambalajını soymakla uğraşıyordu. Ucunu açıp geriye doğru çektiğinde kahveside gelmişti. Kupayı sol eline aldı. Elindeki çikolatayı yemeden odasına çekildi. Kapıyı ayağı ile kapatırken bir yudum kahve içmişti. Koltuğuna oturduğunda kahve kupası masanın üzerinde konumunu alırken çikolata ile bakışmaya başladı. Uzun zaman oluyordu. En son üniversitede, son yılında yemişti.

Dudaklarını araladı. Çikolatadan ufak bir ısırık aldı. O kadar da fena değildi. Tatlı ile acı dengelenmişti. Naneli olduğu için aynı zamanda genzine doğru temiz sandığı aroma uçuyordu. Çikolata güzeldi. Kahvede öyle. Ama ikisini beraber tüketmeyi önermiyorum. Özellikle çikolatanız naneli ise. Sunghoon iki ısırık daha aldı. Fazlasına gerek duymayıp masasının altındaki cöp kovasına attı. Geriye yaslandı. Telefonunda gezinirken kahvesini yudumlamaya koyuldu. Masanın üzerinde bulunan telefonu titremeye başladı. Kim olduğuna bakmak istedi. Ekranda aptal Riki yazıyordu. Gıcık olması için bekletti. Kapatacağından emin olduğu zaman aramayı yanıtladı.

"Neden bu kadar geç bakıyorsun?"
"Sanane Riki! İşim vardı."
"He he. Yedik bizde bunu. Yarın Jungwoon ben ve Shuhua bale gösterisine gidiceğiz. Sende gelsene!"
"Benim baleyle ne işim olur? Ayrıca kaç yaşındasınız. Eğlenecek başka bir aktivite bulamadınız mı?"
"Yok bulamadık. Hem Shuhua da arkadaşımızya hani. O da bale ile uğraşıyorya. Gelmezsen darılırmış "
"Yapmam gereken başka işlerim var görüşürüz."

Sunghoon sadece sahnede güzel bir kıyafet giyip dans eden birini izlemeye gitmeyecekti. Bale onun için yaşlı işiydi. Gitse bile saniyesinde sıkılırdı. Kendisinin eski zamanlarda buz pateni yaptığını unutmamıştı. O zamanlar annesi zoruyla başlayıp yaşıtları arasında en iyi olmayı başarmıştı. Çünkü Sunghoon küçükken bile rekabet duygusuyla hareket ediyordu.

Kararı netti. Bale gösterisine gitmeyecekti. Onun yerine Eunchae'nin sevgilisi ile spor yapardı, daha iyiydi. Bilmediği birşey vardı elbette. O gösteriye gittiği zaman gelecekteki eşini görebilecekti. Şuan sadece iki yabancılardı. Birbirlerinden haberleri bile yoktu.

Kazuha provası bittiği için kurstan ayrılmış, yol üzerinde ufak bir markete girmişti. Evin ihtiyacı olduğu şeyleri birbir sepete atmıştı. Raflarda gezinirken bir tane naneli çikolata gördü. Etrafa baktı. Sonuncusu oydu ve onu alacak kimse yoktu. Belkide Kazuha'nın yemesi için göz önünde duruyordu. Kazuha içinden biri onu zorluyormuşçasına çikolatayı da alarak sepetine ekledi. Gerekli birkaç şey daha aldı. Market alışverişlerini pek sevmiyordu ama yeni şeyleri görmek, onları denemek istiyordu. Kasaya geldiğinde toplam tutarı bekledi. Bugün aldığı sahne sonrası iyice para kazanmıştı. Yarın tekrar sahneye çıkacaktı. Bu sefer çaylak olan ve ya öncesinde bale ile uğraşan kişilere özel bir gösteri olacaktı. Kazuha ortaokuldan bu yana balerini sürdürmüş, işinin ustası olmuştu. Yarın ki gösteride en genci o olacaktı. Bunun içinde heyecanını tutamıyordu.

Marketi evinin yakınlarında seçmiş, evine yürüyerek gitmeye karar vermişti. Eve yaklastiginda dayanamayıp poşetlerin kurcalamaya başladı. İçinden aldığı çikolatayı yavaşça ısırmaya, tadının ağzı içinde yayılmasına izin vermişti. Sunghoon'un aksine o acı ve tatlı dengesini sevmişti. Bundan sonra her markete gittiğinde almak zorunda hissettiği bir atıştırmalık olmuştu onun için.


Eve vardığında mutfağa geçmişti. Ellerini yıkayıp birazdan eve gelecek olan babasına yemek hazırlayacaktı. Poşetleri tezgahın hemen üzerine indirdi. Ellerini bir çırpıda yıkadı. Fazla bilmiyordu. İnternet bakmak istedi ama bunun uzun süreceğini düşündü. Çantasına yönelip telefonunu eline aldı. Rehbere girerek annesini aradı. Yardım isteyecekti. Annesi uzatmadan telefonu açtı.

"Alo! Kazuha."
"Anne.. Bana yardım edermisin lütfen?"
"Tabiki de! Ne konuda yardım istiyorsun?"
"Yemek yapacağım ama ne yapacağımı bilmiyorum."
"Elinde bulunan malzemeleri bana sayar mısın?"

Kız poşeti tek tek boşaltırken bir taraftan korece bir şekilde ambalajlı ürünleri saymaya başladı. Sonrasında sebzelerini de sandığında annesi ona yapılması basit bir tarif anlattı. Kız not defteri aldı. Korece yazmak onun için zor olacaktı. Annesinden rica etti ve japonca bir şekilde tarifi defterine not aldı. Bu küçük not defteri Kazuha'nın yemek tarifleriyle doluydu. Yeni bir tarif daha eklendiğinde annesiyle vedalaşıp işe koyuldu. Önce önlüğünü taktı. Açık saçlarını mandallı bir toka ile tutturdu. Az önce çıkardığı sebzeleri yıkamaya koyuldu. Annesinin anlattığı adımlara dikkat ederek lezzetli bir akşam yemeği hazırladı. Tadına henüz bakmamıştı. Babasıyla beraber bakacaktı. Üstelik annesinden tarif aldığını söylemeyi düşünmüyordu.

Yemekler dinlenene kadar genç kız kısa bir ılık duş ile yorgunluğundan uzaklaşmıştı. Birkaç saat içinde de bay Nakamura eve gelmişti. Kazuha kafasındaki havlu ile beraber mutfaktan içeriye doğru tabakları taşıyordu. İki bardak koydu. İçinde soğuk su ekledi. Çubukları ve kaşığı da getirdiğinde babasını davet etti. Yaşlı adam acıkmıştı. Şirkette kafasını kaldırdığı an işler birikiyordu. Oda bunu engellemek için oğünlerini azaltmıştı. Eve geldiğinde genel olarak aç oluyordu. Hızla yemeye başladı. Yemek yerken kasları birkaç kez çatıldı. Bu Nakamura ailesinde genetik birşeydi. Birşeyin tadını beğendiklerinde yada onu iyi bulduklarında kasları çatılıyordu. Kazuha farkedip gülümsedi. Babasının yemeğini bitirip yorum yapmasını bekledi.

BALLERİNA 'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin