Giriş

50 3 0
                                    

Polis arabalarının kırmızı ve mavi ışıkları karanlık ormanın içinde rahatsız edici bir görüntü oluştururken etrafta koşturan üniformalı polislerin arasından uzun kabanlı seyrek saçlı bir adam çıktı.

Polis arabasının arka koltuğunun açık kapısından ayaklarını sarkıtarak oturan dokuz-on yaşlarındaki çocuğa baktı. Üzerindeki battaniyeye sıkıca sarılmış boş gözlerle önüne bakıyordu.

Bir süre çocuğu izleyen adam eliyle bıyıklarını tarayıp yanındaki meslektaşına döndü "Çocuktan başka kurtulan yok mu?" Dedi.

"Hayır, geri kalan herkes zehir içip ölmüş. Çocuklar ve bebekler bile."

Adam dişlerini sıktı. Kendisi asayişte çalışan başarılı bir polisti. Uzun süredir insanları kaçırıp ayinlerle kurban eden bir topluluğu araştırıyordu. Sonunda konakladıkları yerlerden birini bulmuştu ama çok geç kalmıştı. O gelmeden bütün üyelere zehir verilmişti. Bu çocuk nasıl olmuştuda zehir almadan kaçabilmişti emin değildi.

Çocuğun yanına adımlayıp karşısında çömeldi "Adın ne?" Dedi.

Çocuk kafasını kaldırıp kocaman açtığı gözleriyle yabancı adama baktı. Tane tane uzun kirpiklerinin arkasına saklanmış gözleri yeşil ve kahverenginin içine karışmış mavi tonlarıyla çok güzeldi. Doğanın her parçasını içine çekiyor gibiydi. Yaşamak gibiydi.

Çocuk boş boş yüzüne bakıp cevap vermeyince adam "Ben Yücek Çakmakcı. Arkadaşlarım bana konuşabildiğini söyledi, buraya koşarken yardım için ağlıyormuşsun? Neler olduğunu hatırlıyor musun?" Dedi.

Çocuk hafifce ince kaşlarını çattı sonra "O yaşıyor mu?" Dedi.

Yücel kaşlarını çattı "Kimden bahsediyorsun bilmiyorum ama o yerden sağ çıkan tek kişi sensin." Dedi.

Bunun üzerine çocuğun gözleri hızla doldu ve hıçkırıklar arasında, bağıra bağıra ağlamaya başladı.

Yücel'in gözleri şaşkınlıkla açıldı, arkasındaki arkadaşı Reşat "Komserim çocuğu niye ağlattınuz. Daha yeni susturmuştuk." Dedi.

Yücek kafasını çevirip Reşat'a döndü "Lan ben mi ağlattım!? O kendisi ağlamaya başladı!" Dedi.

Çocuk Yücel'in bağırması üzerine daha fazla ağlayınca Reşat gelip çocuğu kucağına aldı, sırtını pış pışlarken "Tamam, tamam geçti... geçti... Reşat amcan, o bıyıklı abini dövecek." Dedi.

Yücel ayağa kalkıp Reşat'ın ceketine sıkıca sarılmış ağlayan çocuğa baktı "Çocuk şokta falan galiba. Adını bile söyleyemiyor. Ne yapıcaz?" Dedi.

Reşat çocuğun yumuşak kumral saçlarını okşarken kısık bir sesle "Muhtemelen aileside dahil herkes öldü ayrıca öyle topluluğun içine doğmuşken nasıl şokta olmamasını beklersin." Dedi, gözlerini kaldırıp Yücel'e baktı "Çocuğu yetiştirme yurduna falan verirsek hayatı mahvolur. Diğer çocuklara uyumsağlaması çok zor."

Yücel ellerini cebine sokup "Ne yapayım oğlum. Kimsenin çocuğu ile uğraşamam." Dedi.

Reşat ona kınarcasına bakıp "Ben alırım o zaman. Hem Temmuz'da hep kardel istiyordu." Dedi. Temmuz, Reşat'ın üvey kızıydı. Bu çocuk gibi bir faicadan kurtulmuş ve yetim kalmıştı.

Yücel gözlerini devirip "Temmuz'a zor bakıyorsun. Hem kedi yavrusumu bu kafana göre yanına alıyorsun?" Dedi.

Reşat kaşlarını çatıp "Sorumluluklarından korkuyor olsam böyle bir şey yapmam zaten. Niye bu kadar abartıyorsun?" Dedi.

Yücel, Reşat'ın özellikle çocuklara karşı bir zaafı olduğunu biliyordu. Bunun sebebi küçükken bir hırsız tarafından ailesinin gözünün önünde öldürülmesiydi. O olaydan çok etkilenmiş ve yıllarca kendine gelememişti, travmalarını tek başına atlatırken kimse yanında olmamıştı. Bu yüzden bu çocuklarla kolayca bağ kuruyordu.

Yücel iç geçirip "Ne hissettiğini anlıyorum ama Temmuz'a bile zor zaman ayırıyorken ikinci bir çocuk bakmak hem senin içinde hemde kızın için zor olacak. Yurtta ona iyi bakacaklardır." Dedi, Reşat kafasını çevirdi, tabiki bu fikir hoşuna gitmemişti.

Yücek sıkıntıyla ensesini kaşıyıp "İyi tamam. Çocuğu vermeyelim." ellerini uzattı ve "Ben bakarım çocuğa. Sen önce git kızının doğum gününü kutla." Dedi.

Reşat'ın gözleri panikle açıldı "Doğru geç kalıcam!" Dedi, onlar konuşurken çoktan uykuya dalmış olan çocuğu Yücel'e bırakıp koşarak arabasına gitmeden önce "Çocuğu ağlatma." Dedi.

Yücel kocağına bırakılan sümükleri akmış, yanakları göz yaşlarından ıslanmış çocuğa bakıp bir nefes verdi "Biri bana peçete getirsin!" Diye seslendi.

Kucağındaki çocuğa bakarken yıllar önce kaybetti kardeşini anımsadı. Dudaklarına belli belirsiz yerleşen gülümsemeyle "Vadem adını söyleyemiyorsun. O zaman bundan sonra adın Egemen olsun. Egemen Çakmakcı, yeni hayatına hoş geldin."

Şeytanı DoğurmakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin