Elif'ten
Balkonda işlerimiz bitince bulaşıkları yıkamıştık ama bu gece birlikte yatmak istemişti Pelin. Biz de bu fikri sevmiştik ve salonun kanepelerini geriye itip ortaya kocaman bir döşek atmıştık. Beş tane yastık ve beş tane pike getirip sermiştik yatağı. Sağdan sola doğru ben, Pelin, Asya, Berat ve Miraç olmak üzere dizilmiştik. Asya ve Pelin ile aynı anda aklımıza gelen fikirle Berat'a döndük.
Asya: Berat, uzun zaman önce yine böyle salonda yatmıştık sende bize masal okumuştun hatırlıyor musun?
Elif: Evet ya... Tekrar oku be Berat.
Miraç: O iğrenç sesini bir duyalım be kardeşim.
Berat: Miraç! Kaşınma oğlum valla suratının baskısını çıkartırım çakıl taşlarına.
Pelin: Hadi be Berat... Sen ne okuyacağına karar ver bende gidip salatalık maskemi yapıp geleyim.
Herkes hafif kıkırdamıştı birbirine bakarak. Pelin hiç birimizi takmadan mutfağa doğru yürümeye başladı. Berat'ta kabul etmişti okumayı, içeri geçip bir masal kitabı seçti ve geldi. Hepimiz yatakta uzanmış onu bekliyorduk. Miraç onu görür görmez kulaklarımızı sağır edecek sesiyle konuştu. "Ah, babaanneciğim, lütfen çikolatalı sütte hazırlar mısın? Masalı tek başına dinleyemiyorum..." Miro' nun insanı sinir etmekte üstüne yoktu. Berat öldürücü bakışlarını atıp susturmuştu, bağırarak gülen Miraç'ı. Berat'ta okumaya hazır konuma geldiğinde Asya'nın normal sesinden bir tık daha sessiz çıkan sesini duydum.
Asya: Hangi masalı okuyacaksın?
Berat: Çakıl Taşı
Deyip gülümsemişti. Evet, bunu lise sondayken yazmıştık. Edebiyat dersinde gruplaşıp kendi masalımızı yazacaktık. Bizim grubumuz zaten hazırdı, geriye güzel bir masal yazmak kalmıştı bizde bir hafta boyunca - zorla babamı ikna edip - Miraç'ın evine gidip orada yazmıştık Çakıl Taşı Masalımızı... Sonra gidip içini resimlerle süsleyip gerçek bir masal kitabı gibi yapıp bastırmıştık. Hepimizde bir tane bulunsun diye beş adet bastırmıştık.
İki yıl geçmişti ama hala okumaktan bıkmamıştık. Her okuduğumuzda Pelo'nun çizdiği üzgün emojili nine, çakıl taşını görüp ruhumuzu teslim edercesine gülüyorduk. Hepimiz başlaması için pür dikkat bekliyorduk. Berat'ta hemen ardımızdan derin bir nefes verip başladı.
⛓
"Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken ben bebeklerin beşiğini tıngır mıngır sallar iken kimine göre uzak kimine göre yakın bir diyar varmış. Bu diyarın ismi "Kaybolan Ülke" imiş. Bu diyarda yaşam yokmuş çünkü adından da anlaşılacağı gibi bu ülke kaybolan değişik bir ülkeymiş. Yılda sadece iki kez, biri kış biri de yaz ayında olmak üzere iki kere görünürmüş bu ülke.
Bu iki tarihi kaçırmamak için insanlar gün sayarmış, o gün gelince gözükmeye başlayan Kaybolan Ülkeye gidip oradan başka hiçbir diyar da olmayan ve diyar boyunca uzanan uçsuz bucaksız tahta masanın üstündeki çiçek, ilaç, yiyecek, takı ve elbise gibi eşsiz şeyleri alıp ülkelerine geri dönerlermiş.
Yine yıllardan bir çıkmaz yılın yaz ayında Kaybolan Ülke görünmeye başlamış. Bunu hali hazırda bekleyen insanlar Kaybolan Ülke' ye doğru yola koyulmaya başlamışlar. İnsanlar ülkeye ulaşıp uçsuz bucaksız masayı dolaşıp ilgilerini çeken şeyleri aldıkça oradaki eşyalar mutlu olurmuş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇAKIL TAŞLARI (ARA VERİLDİ!)
Teen Fiction___ Çakıl taşı mı? Neden bu isim? ___ Neden olmasın? Binlerce çakıl taşı var değil mi... Bir kere gördüğün çakıl taşını bir daha tanıyor musun? ___ Hayır. ___ Bizi de öyle, ne tanıyorlar, ne anlıyorlar ne de umursuyorlar... ___ Peki üzgün çakıl taşı...