Guston hepimizi yerde daire şeklinde topladı. Ne zaman bir rakun toplantısı yapsak bulunduğumuz yerde daire olur ve uzun uzun konuşur ardından kahkahalarla sonraki toplantıya kadar toplantı seansını kapatırdık. Guston açılış icabında elini havaya kaldırdı.
"Evet saygı değer toplantı davetlilerim. Rakun toplantısına hoş geldiniz!" hepimiz coşkulu bir şekilde gülerek alkışladık. Herkesin keyfi yerindeydi, Andrea artık daha mutlu görünüyordu.
"Bugünkü konumuza geçmeden önce aramıza yeni katılan Andrea için daha coşkulu bir alkış istiyorum!" dedi Guston iki elini de havaya kaldırarak. Andrea alkışların arasında gülüyordu ve utanmıştı. Yanakları o kadar kızarmıştı ki yeni kızarmış bir domatese benziyordu.
"Yeni üyemize de hoş geldin alkışlarımızı sunduğumuza göre ana konumuza geri dönelim. Hepimiz Yüreğin Tacı'nı biliyoruz değil mi? Bilmeyenler için açıklayayım: Yüreğin Tacı asırlardır Silver ailesinde bulunan ve mücevherlerinin direkt olarak doğanın kalbinden geldiğine inanılan bir taç. Biz de biliyoruz ki her nesilin evliliğinde yalnızca bir kereye mahsus, taç düğün gününe kadar prensesin krallığına gönderilir ve prenses tacı düğün gününde takar. Duyduğumuza göre taç yola çıkmış durumda ve şu an krallık biraz karışık halde."
Hepimiz merakla Guston'a bakıyor. Dudaklarından süzülen her bir kelimeyi hava da kaparmışcasına dinliyordu. O kadar heyecanlı ve yaşayarak anlatıyordu ki sanki olayı yaşamış ve bitmiş gibiydi. "Eee?" dedi Mabel heyecandan gözleri parlar ve yerinde duramazken. Guston atmosferi yakaladığından oldukça memnundu.
"Eee'si biz de bu kargaşadan faydalanarak tacı çalacağız!" Mabel'ı kucakladığı gibi hava da döndürdü. "Böylece prenses Mabel istediği kadar çilek yiyebilecek!" Mabel havadayken gülüyor ve anın tadını çıkarıyordu. Sonunda içimizden biri akıllılık etmiş ve nasıl olacağını sormuştu.
"İyi de nasıl yapacağız, plan ne?" dedi Theo başını kaşırken. Matheo devam etti ardından: "Hadi biz bir plan yaptık diyelim, diğer çeteler de bunu düşünmeyecekler mi?" dedi ben bu ikizlerin nasıl hem bu kadar zeki hem de bu kadar şapşal olabildiklerini düşünürken. Andrea ve ben konuşmadan onları izliyorduk. Sanki aramızda sessizlik yemini varmış gibi ikimiz de tek kelime etmedik. Guston kendinden emin bir şekilde, önce Mabel'ı yere bıraktı sonra şapkasını çıkardı.
"Elbette bir planım var. Siz orayı merak etmeyin. Yani.. henüz tamamlanmadı ama.. karışıklık bitmeden tacı çalmış oluruz." dedi göz kırparak. Dairenin ortasında duruyor, tüm ilgiyi üzerinde hissetmekten zevk duyuyordu. Andrea'ya baktım göz ucuyla. Endişeli ve korkmuş duruyordu. Sabahtan beri bir gariplik vardı zaten üzerinde. Askerlerden kaçınabildiği kadar kaçınıyor, surların etrafında geziyor, sanki krallığı terk etmek istermişcesine gökyüzüne bakıyordu. Omuzuna dokundum ve sıcak bir gülümsemeyle karşılamadım dokunuşum onu tekrar dünyaya döndürürken. Gözleri hafiften dolmuştu, o da bana sıcak bir gülümsemeyle karşılık verdi. Bizimkiler bu planı baya sevmişe benziyordu, gülüşüp eğleniyorlardı. Andrea ayağa kalktı.
"Hava alıp geleceğim." dedi biz arkasından bomboş bakarken. Guston bana baktı v noldu dercesine kafasını hafif yana çevirdi. Omuz silktim. "Ben peşinden giderim, siz keyfini çıkarın." dedim Theo'nun saçlarını karıştırırken. "Hey!" diye karşılık verdio saçlarını düzeltmeye çalışırken. Odadan çıkıp arka bahçenin penceresinden dışarı çıktım. Andrea kapısı tahtalarla çivilenmiş arka kapının önündeki ahşap balkonun merdiveninde oturuyordu. Yanına oturdum.
Bir süre sessizce gökyüzünü izledik. Nerdeyse öğlen olmuştu. "Kim olduğumu biliyor musun?" dedi Andrea gözlerini gökyüzünden ayırmadan. Ona baktım. "Hayır bilmiyorum. Sahi ya, kimsin sen Andrea?" Andrea kıkırdadı ve derin bir nefes aldı. "Beni tanıdın sanmıştım. " dedi masmavi gözleriyle beni süzerken. "Hayır, kim olduğunu bile bilmiyorum."
"Böylesi daha iyi." dedi ve gözlerini yine gökyüzüne dikti. Uçmak ister gibiydi. Gözlerini kapadı ve kaosun geride bıraktı sessizliğin tadını çıkarırmışcasına gülümsüyordu. İster istemez beni de gülümsetiyordu bu manzara. Gökyüzüne baktık bir süre sessizce. "Saraya girebileceğimizi sanmıyorum." ilk defa sessizliği Andrea bozmuştu. "Guston'ın planları her zaman işe yarar, merak etme." Dizlerini karnına çekti ve kollarını etrafına doladı.
"O halde ben gelmiyorum." dedi kendinden emin bir şekilde. Neden diye sormaya lüzum yoktu, askerlerden bile kaçıyordu. Bir süre sessiz kaldık. Sessizlik aramızdaki bir anlaşma şekli gibiydi. "Rakunların bir parçasısın artık. Ya gelirsin ya da rakunları terk edersin." dedim en ciddi ses tonumla. Biz ya bir ya hiçtik. Rakunlar ya birdi ya da bir hiçti. Hepimiz bu korkunç dünyada bir arada kalarak hayatta kalmayı başarmıştık. Andrea şaşkınlıkla bana baktı. Fazla mı sert konuşmuştum?
"Ya bir ya hiç ha?" dedi alaycı bir tavırla. "Saraya girmenin ne kadar zor olduğunu biliyor musunuz?" Tam ben bir şeyler söylemek için atılacakken arkamızda olan Guston benden hızlı davrandı. "Elbette biliyorum." dedi güler yüzle. Şaşırmıştık, ne zamandır buradaydı bu minik fare?
"Saraya girmek zor olabilir ama az önce çocuklarla sağlam bir plan yaptık. Duymanızı istiyorum. Hadi, içeri gelin." Sanırım onlara plan yapmaya vakit bulduracak kadar uzun kalmıştık dışarda. Ayağa kalktım ve elimi Andrea'ya uzattım. Bunun "Rakunlar"a bir davet olduğunu biliyordu. Elimden tutarsa bizimle gelmek zorunda olduğunu biliyordu. Bir anlığına duraksadı. Sonrasında elimi sıkıca tutup ayağa kalktı. Kendinden emindi ve hadi yapalım diyordu sanki gözleri. Birbirimize bakıp gülümsedik. Guston'sa bize anlamamış şekilde bakıyordu. Onun surat ifadesini görünce ikimizde gülmeye başladık.
Az sonra kırık camdan içeri girdik. Dikkatimi camın keskin tarafındaki hafif kan lekesi çekti. Bildiğim kadarıyla kimse bir yerini kesmemişti. Belki de sadece bir kediydi diye düşünüyordum ki üst katın mermerlerinin gıcırdadığını duyana kadar. Hâlâ bir kedi olabilirdi. Belki de sadece ben fazla paranoyaktım. Odaya geçtiğimizde herkesin yüzü gülüyordu. Anlaşılan plan içlerine sinmişti. Biz Andrea ile duvara yaslanabileceğimiz bir yere oturduk ve sırtımızı soğuk duvara verdik. Guston önümüze oturdu.
"Şimdi öncelikle, sarayda kargaşa olması güvenliğin de artırılacağı anlamına geliyor. Biz bu fırsattan istifade saraya sanki orda çalışan, işe yeni başlamış insanlar gibi gireceğiz. Bunun için saraya meyve ve sebze tedarik eden arabayı bulup arkasına saklanmalıyız. saraya yakın bir yerde iner, terzi bizi göndermiş gibi kıyafet ve kumaşlarla içeri gireriz. Sarayda ikizlerin amcaları terzilik yapıyormuş. Onun yanına gideceğiz. Çocuklar onunla konuşmayı deneyecekler.
Andrea ve ben dikkatlice dinliyorduk ancak Andrea bu plandan hâlâ hoşnutsuz gibiydi. "Kumaşları nerden alacağız?" dedim merakla. O kısmı bende anlamamıştım. "Çalacağız." dedi Guston en sert ses tonuyla. "Her zaman yaptığımız gibi." Andrea derin bir iç çekti ve geriye yaslandı. "Sonra?"
Birden kapının ordan bir ses geldi. "Evet, ya sonra zeki çocuk?" sesinden tanımıştım. Evsizlerin "kraliçesi" Athena bu. Hepimiz kafamızı kapıya çevirdik. Kaplanlar burdalardı. Onlar da rakunlar gibi bir grup evsiz çocuğun oluşturduğu bir gruptu ama kaba kuvvet kullanmaktan çekinmez ve ne isterlerse bir şekilde alırlardı. Hemen ayaklandım. "Ne istiyorsun Athena?" elinde bir kesik olduğunu fark ettim. Kan lekesi ona ait olmalıydı. Yanına 3 çocuk daha vardı. Kaplanların vücut bulmuş halleriydi her biri.
"Prensesi." dedi dirseğini tahtaya yaslarken. "Onu bulana ne kadar para vereceklermiş duydunuz mu?" Andrea ürkmüştü ama belli etmemeye çalışıyordu. "Bizimle değil" diyerek durdum önünde. Arkasındaki çocuklar her an bize saldıracak gibi duruyordu. "Hadi ama eski dostum, planınızı duyduk. Ya bize katılın prensesi bulalım ya da sizle gelelim tacı alalım. Ne dersiniz?"
Gustonla birbirimize baktık. Her şekilde Taca konacaklarını biliyorduk. Ama asıl soru onları şu an nasıl başımızdan kovacağımızdı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Andrea (Yüreğin Tacı serisi)
Aktuelle LiteraturSokaklarda yaşayan bir grup çocuk -"Rakunlar"-, gelenek gereği düğün gecesi prensese takılması için Silver ailesi tarafından taç Rawen ailesine gönderilir. Yüreğin tacı asırlardır Silver ailesinde bulunan ve inanışa göre her bir mücevherinin doğanın...