Drew:
"Buldum."diyerek yanımıza geldi
Oscar kulübenin anahtarını verdi.
"Beni takip et."
Bahçede yürümeye başladık.Kulübeye varınca durduk.Oscar anahtarla kapıyı açtı ve anahtarı bana verdi.
"İçerisi biraz küçük ama bir kişi için yeterli"dedi.
"Şaka mısın yeter de artar."dedim küçük dediği halı saha gibi olan ve kas tüyden yapılmış gibi görünen yatağa sahip olan kulübeye bakıp.
"Beğenmene sevindim."dedi ve ekledi:
"Sadece bir gece kalacağım dediğini biliyorum ama istersen senin için evdeki misafir odasında hazırlatabilirim.Annem,babam ve küçük kız kardeşim Elena ile yaşıyoruz.Yer sıkıntımız yok.""Cömertliğin için teşekkürler fakat ben yine de bir gece kalacağım."dedim ve gülümsedim.
"Peki sen bilirsin,iyi geceler."dedi ve o da gülümsedi.
"İyi geceler."
Kulübenin kapısını kapatıp çıktı.Başımı yana çevirdim.Saat zaten geç olduğu için uyumam pek de zor olmadı.Sabah güneşin ilk ışıklarıyla çıkmaya hazırlandım.Oscar'a veda etmeyecektim çünkü onunla bir bağımız olsun istemiyordum.O benim hakkımda hiçbir şey bilmiyordu,ben buraya ait değildim,hem de hiç...Çıkarken kulübenin anahtarını Drew'e verdim.Yollara düştüm.Okyanusta yaşadığım olaydan sonra vapura binmek zor olsa da arkadaşlarımı bulup bu durumdan çıkmanın bir yolunu bulmalıydım.Dalgalar okyanusun üzerini çarşaf gibi örtmüştü.Dalgaların sakince okyanusun üstünde dalgalanması beni de birazcık olsa sakinleştirdi fakat bu sakinlik uzun sürmedi.Vapurdan inince gözüm yanımdan geçen bir adama takıldı.Sanki onu daha önce görmüşüm hissine kapıldım.Hem de tüm bu olaylar başıma gelmeden önce.Kafama bir anda dank etti.Bu zamana düşmeden önce onu sahilde görmüştüm.O adamda kesinlikle bir şeyler vardı.Yeşil bir kabanı vardı.Arkama dönüp hızlı adımlarla ilerledim.Yeşil kabanlı adamı görünce omzuna dokundum.
"Affedersiniz."
Adam gözünü bana çevirdi fakat bu az önce gördüğüm adam değildi.İçimden "Kahretsin adam beni atlattı."diye geçirdim.Şaşkınlıkla bakan adama:
"Pardon sizi biriyle karıştırdım da kusura bakmayın."dedim.
Çaresizce etrafıma bakındım.Adam gerçekten de beni atlatmıştı.Mecburen yürümeye devam ettim.Sonuçta hala nerede kalacağımı bilmiyordum.Muhtemelen bir işe girmem de gerekiyordu.Neyse ki bu konuda bayağı şanslıydım çünkü biraz ilerledikten sonra karşıma bir dükkanın camından işçi aranıyor ilanı çıktı.Boş durur muyum? Hemen içeri girdim.Burası bir kahve dükkanıydı.Süper diye düşündüm bir kahve aşığı olarak.Kasadaki görevliye gittim ve ilanlarını gördüğümü,seve seve burada çalışacağımı söyledim. Görevli kadın gülümseyerek kabul etti.Yani artık en azından çulsuz değildim.Bu da bir şeydi.Yani sanırım...Görevli bana çalışanların burada kalabildiğimini,küçük ve bakımsız olsa bile odalar olduğunu söyledi.Bu harika diye geçirdim içimden.Hem bir iş hem de kalacak bir yer bulmuştum.Bir taşla iki kuş vurmak diye buna denir. Bir önlük takıp hemen işe koyuldum.Müşteriler çok güler yüzlüydü,kafenin her tarafı misler gibi kahve kokuyordu.Bayılıp onlarca yıl geçmişe geldiğimden beri ilk kez kendimi huzurlu hissediyordum.Saatlerce çalışmadan sonra saat 21.00 olmuştu.Dükkanı kapatacaklardı.Kasada gördüğüm kadın yeniden yanıma geldi ve yürümeye başladı onun arkasından hızlı adımlarla yürüdüm,
bana döndü.
"Gel hadi sana odaları göstereceğim.Benim adım Hannah.Herkes odada iki kişi kalır.Ben sen gelmeden tektim fakat şimdi ikimiz aynı odadayız."Eski püskü bir tahta kapının önünde durdu.Eliyle kapı kolunu çekti.Kapı açılmayınca omuzundan güç alarak kapıyı ittirdi ve açtı.Odaya girdiğim an öksürük tuttu.Burası o kadar tozluydu ki Hannah bana baktı.
"İyi misin?İlk geldiğimde bana da böyle olmuştu,sonraları alışırsın."
Öksürük krizim bitince etrafa bakındım.1 metre kadar aralıkla yan yana duran pek de fena görülmeyen-en azından dökülen tavan ve boyası akmış duvarlar kadar-iki yatak gözüme çarptı.Kapakları yan duran iki gözlü bir dolap vardı.Üstümde giydiğim bol paça mavi kotum ve siyah bluzum dışında bir şeyim olmadığı için bu bana pek bir şey ifade etmiyordu tabii ki.İlk maaşımı alınca yeni bir şeyler almayı düşünebilirdim.Ben tam bunları düşünürken Hannah sordu:
"Ee,burayı nasıl buldun?"
Yalanıma inanmaya çalışarak:
"Çok güzel."dedim.
Gülmeye başladı.Merak etme kötü olduğunu biliyorum,öylesine sordum.İlk gelenler adettir.Ben de güldüm.Birkaç dakika sonra yattık.Dün uyumuş olduğum kaz tüyünden yapılmış yataktan sonra bu beni nasıl desem?Aşırı derecede rahatsız hissettirmişti ama tabii ki bu konuda yapabileceğim bir şey yoktu bu yüzden sahip olduğum aşırı derecede rahatsız hisle beraber uyumaya çalıştım.Birden fazla gürültülü ses ve tıkırtı ile uyandım.Hannah yanı başımda bir yandan
"Kalk hadi sabah oldu."diyor,bir yandan da hazırlanıyordu.Hiç istemeyerek yataktan kalktım.Kalktığım gibi sordum:
"Saat kaç?"
Hannah bana döndü ve
"Yedi."dedi yorgun bir sesle.
"Dükkanın dokuzda açıldığını sanıyordum,öyle dememiş miydin?"
"Evet öyle fakat biz erkenden uyanıp dükkana hazırlıyoruz."
Başımız salladım veya yataktan çıktım.Adımlarımızla beraber gıcırdayan koridor ve merdivenden geçip dükkanın olduğu kata indik.Hannah dükkanın kapısındaki kartı çevirdi.Önce sandalyeleri yerleştirdik daha sonra diğer görevlerde geldi ve tatlıları hazırladılar.Yerleri süpürdüm,müşteriler geldi,ben de süpürmeyi bırakıp servis yapmaya başladım.İnsanların görünüşüne hala alışamadım desem yalan olmaz. Hala her şeyi garipsiyordum doğal olarak.Magie beni dürttü.Yine de dalmıştım.Tüm olanlardan sonra bu kaçınılmazdı zaten.
"İyi misin sen?"
"İyiyim Magie."dedim ve servise devam ettim.Hannah ile ben öğle yemeği arası için otururken-2 dakikada her şeyi ağzımıza tıkıştırmaya çalışmamız öğle yemeğinden sayılırsa tabi-restoranın kapısından otuzlu yaşlarda bir adam girdi ve Hannah'ya eliyle oraya gelmesi için hareket yaptı.Hannah yanımdan kalktı ve
"Hemen dönerim."dedi.
"Tamam."dedim ve yemeğe-tıkınmaya- devam ettim.Biraz sonra onlara bakınca kavga ettiklerini gördüm.Dükkanın önünde duruyorlardı.Adam Hannah'ya elini sallıyor ve bağırıyordu ama içerdeki onca sesten onları duyamıyordum.Hannah eliyle kes artık anlamına gelen bir hareket yapıp,yani tahminimce,dükkanın kapısını çarparak içeri girdi.Yanıma geldiğinde sordum:
"Neler oluyor?"Gözlerine baktım.
Gözlerini bıkkın bir ifadeyle devirirdi ve yanıtladı.
"Eski kocam.Ayrılalı dört yıldan fazla oldu,arada bir gelip yalvarıyor.Bu da yürütmediği her ilişkinin sonunda oluyor.Ona kızmıyorum,çok içtiği için muhtemelen yarına buraya geldiğini bile hatırlamayacaktır.Dünyadan haberi olmaz merak etme bana bir zararı yok."
"Sen öyle diyorsan öyledir ama bir şey olursa bana söyleyebileceğini biliyorsun değil mi?"
"Tabii ki."dedi ve gülümsedi.
Daha sonra işimize geri döndük.Servisler,temizleme derken akşam gelip çattı.Yatağıma yattığımda olanları düşündüm.O yeşil kabanlı garip adam kimdi? Bir anda daha önce aklıma gelmeyen çok önemli bir detayı fark ettim,beni niye bunları yaşadığım hakkında bilgilendirecek önemli bir detayı.Sahilde de gördüğüm o adamın-namı diğer yeşil kabanlı adam-boynunda bir ejderha dövmesi vardı.Adam sahilde yanımızdan geçerken Austin adamın boynundaki ejderha dövmesini gösterip:
"Şuna bak dostum!Bayağı havalı değil mi?"demişti.
Tanrım şu anda bunları yaşamak yerine Austin'in saçmalıklarına bile katlanabilirdim diye düşündüm. Yanımda olmaları bile yeterdi.Gözyaşlarımın ıslaklığını yanaklarımda hissettim.Ben be ara bu kadar duygusal olmuştum ki?Bunun üzerine bir de aklıma ailem gelmesin mi?Benim gözyaşlar sel.Kim bilir ne kadar kadar merak etmişlerdir beni.Belki de öldüğümü sanıp cenazeme bile yapmış olabilirlerdi. Aman Tanrım bu korkunçtu!Böyle bir şey olamazdı değil mi?Yani en azından kendimi öyle bir şey olmayacağına ikna etmeye çalıştım.Etrafıma bakındım.Hannah yatağında değildi.Tuvalete falan gitmiştir diye düşündüm fakat sonra dakikalarca gelmeyince bu bu düşüncemden vazgeçip camdan dışarı baktım.Dükkanın önünde bir araba durdu.Eski model-yani 1850'de olduğumu düşünürsek bu arabanın eski model değildi uçan bir araba olmasını bekleyemezdim herhalde-fakat güzel denilebilecek bir arabaydı.Arabanın kapıları açıldı ve bir de ne göreyim!?
YOU ARE READING
Başka Bir Zamanda
Science Fiction1850...Arkadaşlarım nerede?Garip giyinimli insanlar niye bana sanki ben bir deliymişim gibi bakıyor?Neredeyim ben?