kıymalı börekler sunar efendim💋💋
&
"YA ÇOCUK SEN MAL MISIN!" Günlerden Perşembe, Ecem yine işindeydi. Saat sabahın 12'siydi -kimileri öğlen diyor ama bence gayette sabah- ve Ecem yatağımda zıplayarak beni uyandırmaya çalışıyordu. "Yemin ederim komaya sokarım seni." Dememle durdu.
"Ay aman! İki şakaya gelmiyorsun sende. Elif kahvaltıyı hazırladı seni bekliyoruz. HADİ!" demesiyle yatağımdan inip odadan çıkması neredeyse bir oldu. Bende ardından kalkıp elimi yüzümü yıkadım, sonrasında da mutfağa geçtim. Masada oturmuş beni bekliyorlardı. Daha doğrusu Elif bekliyordu, Ecem yine kendi halinde Efe'den bahsediyordu. Kafası yine burada değildi yani.
"Günaydınlar efendim!""Günaydın, hadi otur da bir an önce yiyip kalkalım. Akşam mahalleye çıkacakmışız. Evde birkaç iş var yapmamız gereken," dedi ve duraksadı bir kaç saniye Elif. Ben ve Ecem'in yüzüne gözlerini kısarak baktı ve tekrar konuştu. "Bu sefer işlerden kaytarmak yok! Hele bi kaytarın-"
"Sen bilirsin, biz biliriz Elif'im evet." diyerek cümlesini tamamladım.
***
"Yahu bu perde yamuk!" Ecem söylene söylene Elif'in zorla eline verdiği perdeyi takmaya çalışıyordu. "Aptal perde yamuk değil, sen yamuk takıyorsun."
"Ya gel tak şunu Mert'le aranı yapıcam senin söz," dedi ve sinsi bi sırıtış sergileyip devam etti. "Hem sen basbaya yanıksın çocuğa biliyorum ben." deyip gururlu bir tavır takındı.
"Ne alaka be! Mert'in adından başka bir şey bilmiyorum bile. Hem," deyip duraksadım çünkü diyecek bir şey bulamadım yalan yok. "Hem?" Ecem darlayıcı bakışlarını yine yüzümde gezdirirken aklıma gelen ilk cümleyi söyleyiverdim.
"Hem kendisi tam bir ego yığını. Ve sana da perde falan takmayacağım. Sürün!" deyip kapıya doğru ilerlerken Elif arkamda seslendi.
"Nereye Zeynep Hanım? Yapıldı mı verdiğim işler?" diyerek iki kolunu göğüs hizasında birleştirdi.
"Yahu ben mi ablayım, sen mi ablasın belli değil," dedikten sonra yalancı bi kızgınlıkla "Yerini bil be!" dedim.
"Lafı dolandırma lan. Yaptın mı yapmadın mı?" Az önce Ecem'in sergilediği darlayıcı bakışları bu sefer de Elif sergiliyordu. "Çamaşırları katladım, bulaşık makinesini boşalttım ama ütüyü yapmadım, Asyalara uğramam lazım hadi ben kaçtım." Bütün hepsini bir çırpıda söyleyip kapıdan çıkıp ardımdan kapattım ve hızlı adımlarla Asya'nın evine doğru yol aldım. Yakındı zaten.
***
"Ya siz ne mal insanlarsınız!" Asya'nın evine gelmiştim ve kapıdaki anahtar beni karşılamıştı. "AY HIRSIZ!" Anahtar ile eve girdiğimde beni ilk karşılayan Deniz olmuştu. Hemde beni hırsız olarak sınıflandırarak.(?) "Sen ayrı bir malsın zaten, hırsıza benzer bir yanım mı var lan benim," deyip kendimi gösterdim ve ekledim. "Ama ben biraz daha geç gelseydim kapıda beni değil de gerçekten bir hırsızı karşılayabilirdin." dedim ve mutfağa doğru ilerledim. Bu saatler Asya'nın kahve saatiydi ve büyük ihtimalle Fatoş ile beraber kahve içiyorlardı.
"Bana kahve yok mu??" deyip masanın baş köşesinde ki sandalyeye yayıldım. Ve yanılmamıştım, Fatoş'ta buradaydı.
"Olmaz olur mu anneeeemm!" deyip uzanarak yanaklarımı sıktı Asya. Klasik karşılama şekliydi. "Yanaklarım sarkacak yapma lan!" deyip geri çektim kendimi. Asya'da gülerek ayaklandı ve kahve makinesine doğru ilerledi.