0.8♧

562 12 17
                                    

İyi okumalar♡

Kahvaltıyı hem yiyip, hem yemeden geçirdiğimde, artık yiyemeyeceğimi anladım. Karşımda oturan Karan'a baktım, bana bakıyordu.

"Omzun nasıl?" Diye sordum tereddütle. Kafasını sallayıp tabağındaki zeytini çatalına batırırken, "İyi."dedi sadece. Kafamı sallayıp tabağıma baktım. Bir şey yemek istemiyordum. Ailemi istiyordum. Kafamı tekrar ona kaldırdığımda yine bakıyordu. İstemsizce üzerime baktım. Bir şey mi dökülmüştü ki? Üzerimde hiçbir şey yoktu.

"Çocukluk arkadaşımın kardeşine aşığım çünkü."

Aklıma gelenle hafif öksürmeye başladım. Önümdeki meyve suyundan bir yudum aldığımda Karan'ın sesini duydum.

"Vous ne faites aucune attention à vous-même. Tu vas être malade, ma petite marguerite." (Kendine hiç dikkat etmiyorsun. Hasta olacaksın, minik papatyam.) Demişti.

"Ne?" Anlamamıştım. Söylemeyecekti ama olsun.

"Ne?" Dedi benim gibi. "Dediğimi anladın mı yoksa?" Şaşırmış bakan, gözleri hafif açık ağzı çok tatlı gösteriyordu onu.

"Fransızca bilmiyorum." Kafamı tabağıma çevirdim tekrar. "Cris nerde bu arada? Geceki halinden iyi mi?" Diye geçiştirdiğimde, hızla toparlanıp cevap vermişti. "Dışarıya gönderdim onu, kafasını dağıtması için. Gelir yarım saat sonra."

Kafamı sallayıp, konuyu aileme getirdim. "Abim ve ablamla görüşebilir miyim?" Korku dolu sorduğum soruma rahatlıkla "O telefon bunun için var." Demişti.

Yanaklarımı ağrıtacak kadar gülümsediğimde "Teşekkür ederim." demiştim. O da benim gibi gülümsediğinde yine bir şeyler söyledi.

"Ma marguerite avec un beau sourire." (Gülüşü güzel papatyam.)

Kahvaltımıza devam ederken Cris gelmiş ve bize katılmıştı. Fransa hakkında sohbet başladığında, Cris Karan ile olan Fransa anılarını anlatıyordu. Cris bitirince Karan başlıyordu. Bense sadece dinliyordum. Konuşmaktan ziyade dinlemek daha iyi geliyordu bana.

Sofrayı topladığımızda Cris bulaşıkları yıkamamak için içeriye kaçmıştı. Karan'la baş başa kaldık. Tabakları yıkayınca ona veriyordum, o da durulayıp düzgünce diziyordu. Bulaşığın ortasında konuşmaya başlamıştık.

"Fransa'yı hiç gördün mü? Daha doğrusu yurtdışına hiç gittin mi?" Diye sordu. Sorusunu cevapladım.

"Kuzenimin düğünü için Amerika'ya gitmiştim. Fakat gezme imkanım olmamıştı. Fransa'yı merak ediyorum ama gitmedim."

"Gitmek ister misin peki?"

"Kim gitmek istemez ki?" Sorusuna soruyla karşılık verdiğimde ona bakıp gülmüştüm. O zaten bana bakıyordu. O da güldü.

Gülüşü çok güzeldi.

Bulaşığın sonuna geldiğimizde "Sen içeriye git, ben buraları halledip odama geçeceğim." Dedim. Merakla baktığında "Ablamları aramam lazım." Dedim. Kafasını sallayınca ellerini yıkayıp mutfaktan çıkmıştı. Fazla vakit kaybetmeden etrafı toplayıp bende mutfaktan çıktım. Yukarıya, bana verilen odaya çıktığımda telefonu açtım. Eski telefonum gibiydi içi. Her şey aynı yerindeydi. Saat ise 12'ydi.

12:03

Fazla incelemeden ablamı aradığımda hemen açmıştı. Ablamın sesini duyduğumda gözlerim dolmuştu.

•••

Ablamla iki saat otuz beş dakika boyunca konuşmuş, evi anlatmıştım. Milletin dedikodusunu bile yapmıştık. Ablamdan sonra abimi arayacaktım ama önce yengeme yazdım.

Fransız Mafya |ARA VERİLDİ|Where stories live. Discover now