1. Bölüm | Kan ve Taç

1 0 0
                                    

oy ve yorumlarınızı atmayı
unutmayın sizleri seviyorum. 🤍

---

    Bir kehanet ile başlardı her şey ve başka bir kehanet kovalardı diğerini. Bizim burada, yani Kron Krallığı’nda işler böyle yürürdü. İnsanlar kehanetler ne derse ona inanır, hayatlarını o kehanetlere göre yaşarlardı. Bunun en büyük kurbanları kraliyet ailesiydi, yaklaşık on üç bin yıldır aynı topraklarda hüküm süren bu aile -aynı zamanda benimde ailem- tahta çıkan kralların seçimlerinden kimin kiminle evlenmesi gerektiğine kadar her şeyi bu kehanetler belirlerdi.

    Küçüklükten beri bunlar bana saçmalıktan ibaret gelmişti. Tanrı elbet vardı, çünkü bana göre yoktan var olmak sadece bir yaratıcının yapabileceği bir şeydir. Ancak yaratıcının bizim krallığımıza düzenli olarak kehanetler yollaması saçmalıktı.

    Tabii açık fikirlerinizi böylesine bir dönemde, üstüne üstlük oldukça köklü bir kraliyetin prensi olarak belirtmeniz imkansız sayılabilirdi.

    Hazır prenslik demişken, ben Ares. Kron Krallığı’nın en son varisiyim. Çoğu kişinin deyişiyle “Kehanetler Prensi.”

    Kraliyet ailesinde her vârisin bir kehanet ile geldiğine inanılır. Ancak birçok kişi benim kehanetimin farklı olduğunu düşünür. Nedeni ise birtakım dedikodular ya da gerçekler. Her aile üyesinin kehaneti üye yirmi bir yaşına geldiğinde açılır ve duyurusu tüm halka yapılır. Ben ise henüz yirmi yaşındayım. Gün geçtikçe benim gizli kehanetim hakkında söylentiler artıyor. Halkın her zaman yaptığı şey, soylular hakkında dedikodu yapmak. Bu yüzden, bu söylentiler soylu kesim tarafından pek karşılık bulmuyor olsa da bunun aynısını köy halkı için söylemek biraz zor.

    Uzun süredir üstünde çalıştığım yeni parçanın üçüncü tekrarını çalıp bitirdiğimde ağır hareketler ile piyanomun başından kalktım. Sert bir zemini olan odamın içerisinde biraz yürüyüş yaparak zihnimi dinlendirdim. Odamın büyük camının önüne geldiğimde ise sessizce bir süre durmadan çalışan köylüleri, ziyarete gelen bir elçiyi ve krallığın sokaklarında oradan oraya koşuşturup duran çocukları gördüm.

    Birçoğu sadece karın tokluğuna çalışıyordu, bizler ise saraylarda ziyafetler çekip duruyorduk. Ne acınasıydı ama hayat, yüzyıllar önce krallık kurulurken büyük büyük dedeleri bizlerle birlikte savaşmadığı için şu anda “soylu” kategorisinde değillerdi. Çoğu sabah erkenden işinin başına geçiyordu Ay, Güneş’in yerini alıncaya kadar çalışıyordu.

    Daha sonrasında gözlerimi tekrardan oradan oraya koşuşturup oyunlar oynayan çocuklara çevirdim, gözleri adeta umut ile parlıyordu, onlar gibi olamayıp daha bu yaşlarda çalışmak zorunda kalanlar ise babalarına yardımcı oluyordu. Kimisi taş taşıyor, kimisi halı dikiyor, kimisi ise deri yüzüyordu. Diğerleri ise şanslı olanlardı, tüm çocukluğunu oyunlar oynayarak “gerçek bir çocuk” olarak geçireceklerdi.

    Tam bu sırada odamın ahşap kapısı iki kez tıklandı. “Gel.” dememle ahşap kapı büyük bir gıcırtı ile açıldı. Karşımda duran kahya sağ elini kalbine koyup, önümde eğilerek selam verdi. Bende sağ elimi yukarı doğru kaldırıp elimi kalbime yerleştirerek kahyanın selamını aldım.

    “Majesteleri sizleri bu akşam yemekte özel olarak görmek istediğini belirtti. Geleneksel aile toplantısı yemeği olacakmış, tüm üyeleri masada görmek istiyor, Prensim.”

    Başım ile ona geleceğimin onayını verdim, “Majestelerine bu akşam olacak yemeğe geleceğimin haberini iletebilirsin kahya. Kibarlığın için teşekkürler.” gülümsemem ile cümlemi bitirdiğimde de gitmesi gerektiğini anlamıştı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 20 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Ares'in Doğuşu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin