"O gün sonunda gelmişti. Çok korkuyordum. Minho ile daha fazla vakit geçirirken belki az da olsa rahat hissederim diye düşünmüştüm ama nafile...
Aynı zaman içerisinde de abim bana çok soğuk davranıyordu. Onunla konuşmaya çalıştığımda her seferinde beni görmezden gelmişti.
Gel gelelim mektup meselesine...
Minho'nun kucağına oturmuştum. Ona sıkıca sarılmış ve kokusunu içime çekmiştim." Sakin ol tamam mı? Kimseye birşey olmayacak bebeğim"
"Korkuyorum Minho. Ya yine aynı şeyler olursa..?"
"Olmayacak. Bu bir defterden ibaret olsa da ben burada ölmeyeceğim."
"Fısıltılar güven vermiyor"
"Onlar sadece senin zihnini ele geçirmeye çalışıyor. Onları dinleme, beni dinle. Ben onlardan daha gerçeğim"
Gülümsemiştim ve ona daha sıkı sarılmıştım. İçimde kötü bir his vardı ama o an bu hissi kenara atmıştım.
Odaya birisi gelmişti. Kafamı kaldırıp kim olduğuna baktım, abimdi. "Han bugün oraya gitmiyorsun."
"Neden abi" Kucağından kalkarken Minho'ya baktım.
"Nedeni yok. Oraya gitme"
"Chan, bırak gitsin"
"Sen karışma Minho. Han, bugün oraya gitmeyecek. Bu kadar"
"Abi gitmeliyim"
"Han dedim. Gitmiyorsun" İç çekip saate bakmıştım, gitmem gerekiyordu.
Minho'ya kaş göz hareketleri yapıp kapıya doğru yürümüştüm.
"Han eğer gidersen seni asla affetmem" Abim önüme geçmişti sinirle.
"Abi herşey sizin için... Çekil önümden.. Lütfen..."
"Pişman olacaksın."
"Sanmıyorum"
"Emin ol Chan... Bunu yaptıktan sonra en az bizim kadar rahat olacaksın" Minho ile evden ayrılmıştım."
Ve o yaptığım en büyük hataydı. Biliyorum, belki de oradaki tek suçlu bendim. Belki değil, kesinlikle.
Defterin ilk sayfasındaki gibi rahat değilim. Fısıltılar gerçekten var.
Ben yapayalnız serserinin tekiyim... Ben bu deftere o gün olanları, şuanki durumumu birleştirerek yazmışım herşeyi...
Okuyunca bana kızarsınız belki... Ama özür dilerim, çok özür dilerim.
Sadece... ben kimim?
"Taksi çevirip mektuptaki adrese gitmiştik. Yoldayken kendimi fısıltılardan uzak tutmaya çalışıyordum. Onları dinlersem yeniden katil olacaktım.
Minho'ya bakmıştım, sıkıntılı bir şekilde iç çekerek o da bana bakmıştı. Kalbimdeki o his hâlâ büyüyordu. Sakinleşmem için başımın arkasını okşamıştı Minho.
Onu çok seviyordum..
Adrese varınca kalbim sıkışmıştı hatta kalbimin mideme doğru geldiğini ve orada attığını hissediyordum. Arabadan iner inmez Minho'ya sarılmıştım. "Korkuyorum Minho"
"Korkma güzelim.. Birşey olmayacak, güven bana"
Ağlıyordum yine. Daha çok ağlıyordum. Vücudum titriyordu. Ve ben o öpücüğün son olduğunu bilmeden öpmüştüm Minho'yu...
Gözlerimi sildim ve Minho'nun kokusunu içime çekip kendimi avutmaya çalıştım. Sonra da onun elini tutup boş olan parka doğru yürüdüm.
Etrafa bakmıştım, kimse yoktu.
"Bizi öldürmek mi istiyorsun? Yine mi?" Abimin sesiydi.
"Abi?" O... O nereden biliyordu?
"Yapma Jisung, yapma."
Gelip abime sarıldım ama o itmişti beni
"Yapma! BİZİ BÖYLE KORUYAMAZSIN HAN!" Gözlerim dolmuştu. Ona sırtımı dönüp parkta sessizce dolaştım.
Sonra yerde iğne buldum. Haznesinde değişik bir sıvı vardı.
"Seni affetmeyeceğim Han Jisung" Abime bakmıştım ama adımlarım Minho'ya doğru gidiyordu hızlıca.
Kendimi durdurmaya çalıştım ama yapamıyordum, durduramıyordum kendimi. Hayır hayır hayır
Minho da geri adım atıyordu ama ben aniden iğneyi onun boynuna batırdım ve hazneyi boşalttım... Ama istemeden!Ben yapmadım... Ben yapmadım!
Yere düşmüştü. "Minho! MİNHO! KALK, YALVARIRIM KALK!"
"Jisung.." Seungmin'in titreyen sesini duyunca daha fazla ağladım.
"Özür dilerim... Ben y-yapmadım..."
Seungmin bana saldırıyordu, ben ise sadece çömelmiş ve Minho'yu izliyordum. Ona dokunamıyordum bile.
Abim Seungmin'i geri çekmeye çalışıyordu ve fısıltılar yükseliyordu. Hıçkırarak ağlıyordum.
Sonra yine aynı şey oldu. Vücudum iradem dışında hareket etti.
Yerdeki kırık saplı bıçağı almıştım ve sayısız kere Seungmin'e saplamıştım.Sonra... Abiminki de onunkinden farksızdı... Karşılığında hıçkırarak ağlıyordum. Çok ağlıyordum.
Üç cansız bedeni izledim. Minho'yu öpmek istedim, abime sarılmak istedim, Seungmin'in elini tutmak istedim... Yapamadım
Vücudum yeniden hareket etmeye başladı. Ayağa kalkmıştım ve çoktan ağacın dalına bağlanmış olan halatı görmüştüm. Ona yaklaşmıştım.
Bir kütük parçasını ayaklarımın altına alıp, ipi boynumdan geçirmiştim. Ama sonra bunu kendi irademle yaptığımı farkettim ve durdurmadım kendimi. Yaşamam için bir nedenim kalmamıştı onu kendim yok etmiştim.
Yerde yatan cesetlere baktım.
"Özür dilerim" Sesim titriyordu, ağlıyordum, daha fazla ağlıyordum.
Kütüğü ittim ve sonra... gözlerimi kapattım"
-Sayfa 15-16
Belki tam detaylı tam detaylı anlatamadım olayları.. Fısıltılar hatırlamama bile izin vermiyor.
Ben onların canına kıyarken vücudum gerçekten iradem dışında hareket etmişti. Ama sonra kabullendim. Ben yapmıştım.
Bazı hataların telafisi yokmuş, onu anladım ben. Ve bazen bu hatalar o kadar kötü sonuçlar doğurur ki... Ailen seni unutur, arkadaşın kalmaz, akıl hastası olursun... Bazen umutlanırsın ama olmaz. Bundan geri dönüş yolu asla yoktur.
Gerçi zaten ben geç kalmıştım.
Ama inanın ben böyle olmasını hiç istemedim. Anneme de söyledim. Ben abimin kollarında rahatlayan adamım amına koyayım, neden onu öldüreyim...?
Ben ona son kez bile sarılamadım... İstememişti... Ya da belki istemişti de beni vazgeçirmeye çalışmıştı.
Neyse ben Han Jisung. Ben artık yokum.
Özür dilerim.